Yeniden seçime giderken hangi tarz siyaset?!.
Yüz yıl önce “Üç Tarz-ı Siyaset” vardı, Akçuraoğlu Yusuf’un kaleme aldığı: -OSMANLICILIK, İSLÂMCILIK, TÜRKÇÜLÜK… Merak etmeyin, bu üç tarz-ı siyaseti yazacak değilim, sadece hatırlattım!
1929 yılında Ziya Gökalp ne demişti: -TÜRKLEŞMEK, İSLÂMLAŞMAK, MUASIRLAŞMAK… Bu da sadece bir hatırlatma!
Dört tarz-ı siyaset demeyeceğim ama “DÖRT EĞİLİM” bir arada diyerek siyaset yapan yani kendince bir “tarz-ı siyaset” geliştiren bir Turgut Özal geçti bu ülkeden… -Özal’ın demokratik sol, liberal sağ, milliyetçi sağ ve İslâmî sağı yani CHP-AP-MHP-MSP’nin temsil ettiği görüşleri ANAP şemsiyesi altında birleştirme iddiası ve bir ölçüde başarılı olduğu görüşü var; ne derece doğrudur, yorum sizin…
Bu üç hatırlatmayı yapmamın sebebi var, sözü dördüncü bir hatırlatmaya getireceğim. İl Başkanı, Belediye Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak siyaset yapan ve son on yıldır adeta tek başına Türkiye’yi yöneten Recep Tayyip Erdoğan için deniyor ki: -Özal “dört eğilimi” birleştirdi, Erdoğan yeniden tanımladı ve “ruh” verdi… -Özal hayal etti, Erdoğan yaptı… -Erdoğan, merkez sağ seçmene yeni bir kimlik vererek politik mühendislik yaptı, elli yıl sonra DP’ye yeniden “ruh” verdi... Ben meramımı anlatmak için “ruh” kelimesini değil ama “rüzgâr” kelimesini kullanacağım. Neden? AK Parti kurulmazdan önce kendisiyle yaptığım özel görüşmede bu kelimeyi kullanmış ve “Merhum Menderes’ten sonra bu rüzgârı bir de sen yakaladın, gel bunu değerlendirelim…” demiş, o an yani o gün için olumlu cevap da almıştım… Bu konu ve meselenin detayları var ama şimdilik bu kadar hatırlatma yeter!
Bütün bu hatırlatmalarımın ana sebebine yani sadede gelelim.
Malum olduğu üzere, YENİ SEÇİM kararı alındı; 1 Kasım’da YENİDEN SEÇİM var!
Yine malum olduğu üzere Türk toplum yapısına örfler hâkimdir. Bir kitapta yazmamasına, dini bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen kati olarak kabul gören bu örfler, artık etkinliğini kaybetmeye başlasa da hepten yok olmuş değildir. Mesela, büyüğün yanında bacak üst üste atıp oturmak, sigara içmek, izin verilmeden söze karışmak gibi... Bir de evlilik mevzuu vardır ki o çok derindir. O noktada esnekliği olmayan Türk aile yapısında evlilik neredeyse kutsaldır, bu sebeple de zaten boşanmalar hoş karşılanmaz. Türk toplumunda bir kızla evlilik vaadi olmaksızın görüşmek, diğer bir deyişle flört etmek hiç de hoş karşılanmaz, mesele namus davasına kadar gider. Bu hatırlatmalarımın da sebebi var. Sözü muhalefet partileri ile yapılan “koalisyon görüşmelerine” yani son haftalardaki “partilerimizin siyaset tarzına” getirmemiz gerekiyor. 7 Haziran’dan beri “koalisyon bahsi olmaksızın” haftalar boyunca “partilerimizin flört etmesine” gelecek olunursa, “partilerimizin siyaset tarzı ve siyaset namusu” ne âlemdedir muhabbetini yapsak, onlar bile bunu dert ve mesele etmezken, bu muhabbet maalesef bizi hiçbir yere ulaştırmaz, ulaştıramaz... Taklitten ibaret insanlar nasıl davranırsa toplumlar da öyle davranır, kompleksli yapısı gereği hep ‘o ne der’, ‘bu ne der’ diye hesap yapar. Kendi doğrusu olmadığı için hep gözü kendince yüksek gördüklerindedir. Bizim de idolümüz AB’dir! Onun yasaları ve uygulamaları bizim için örnektir! Eleştirmeden, değiştirmeden, uyarlamadan onun kanunlarını alır ve uygulamaya çalışırız!..
Oysa “KUR’AN” vardır elimizde, bir de ona dayalı bir “ADİL DÜZEN İNSANLIK ANAYASASI” var... Siyasiler ‘Acaba KUR’AN bu konularda ne diyor?’ diye ilgilenmeye başlayınca, dünyaya İslâm/barış hâkim olacak... Bir gün insanlık fevc fevc “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ne gelecek ve ancak öyle kurtuluşa erecek... Çalışmak bizden, başarı Allah’tan...