“Adil Kur’an Düzeni” olmadan olmuyor
Bundan önceki yazımızın konusu ile devam ediyorum; çünkü sadece bizim yani Türkiye’nin değil, İslâm âleminin ve bütün beşeriyetin başka bir çare ve çözümü yoktur.
Evet, biz “tespit ve teşhis” öyleyse, “çare ve çözüm” de böyledir diyoruz. Yarım yüzyıldır sürdürdüğümüz söylem, iddia ve çalışmalarımızda bunun aksini ispat edebilen ve başka bir öneri getirebilen olmadığına/olamadığına göre bizler doğru yoldayız demektir.
Konumuz neydi? “İslâm-cılık”tan yola çıkarak yapılan yorumlar ve değerlendirmeler… Bu konuda Harun Özdemir arkadaşımızla birkaç makale ile başlayan ve belki de bir kitap olacak bir çalışma içindeyiz ama şimdilik bu yazılarla idare edelim…
Aslında aktüel hâle gelen/getirilen bu konu bizim işimiz değildir. Sadece bu vesileyle sözü “ADİL KUR’AN DÜZENİ” çalışmalarımıza getirmiş oluyoruz. Yani biz 40-50 yıldan beri işimize bakıyor ve “teorik-pratik” yani “ilmî olarak” ürettiğimiz 40 bin sayfalık yazdıklarımızı ve “amelî olarak” 1967’den beri resmen yaptıklarımızı hatırlatıyoruz…
“İslâmcılık” tartışmalarına dâhil olan diğer bir “Adil Kur’an Düzeni Çalışanı” arkadaşımızın hatırlatmaları ile devam ederek asıl söylenmesi gerekeni söyleyip yazalım.
Türkiye’deki Müslümanların “İslâmcılık” algısının sağlıklı bir alt yapısının olmadığı görülmektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca Müslümanlara yapılan baskılara karşı “iman ve ibadet” ile alakalı düsturların korunmasına cemaatler ve tarikatlarca öncelik verilmiş, “siyasî, iktisadî ve sosyal hayatı düzenleyen İslâmi prensipler üzerinde çalışmalar” ikinci plana bırakılmıştır. Bir de buna Osmanlılardan ve daha önceki asırlardan gelen “içtihat ile ilgili ön yargı” da eklenince, doğal olarak “İSLÂMÎ DÜZEN” üzerine yerel çalışmalar yapılamamıştır.
Bir dönem Pakistan ve Mısır’da yapılan çalışmalardan etkilenilmiş olsa da bu çalışmalar tam anlamıyla Kur’an’a dayanmadığından ve günümüz şartlarına uygun olmadığından bir temel oluşturulmasını sağlayamamıştır.
Şu an İslâmî hassasiyetleri olan kişilerin devlet yönetiminde olmalarına rağmen, en temel ahlâkî prensiplerin bile oluşmamış olması ve yapılan birçok haklı eleştiriye muhatap olmaları, İSLÂM SİSTEMİNİN Müslümanlarca bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.
Mevcuda göre İSLÂMCILIK, belirli konumlarda namaz kılan insanların olmasının, başörtüsü ile okuma ve çalışma imkânının sağlanmasının, belirli yerlerle çatışma içerisinde olunmanın vs. ötesine maalesef geçememektedir.
Bakış açısı bu kadar basit ve sığ olunca, devlete ait imkânlar ele geçtiğinde Müslümanların “mevcut zalim düzenin devletçisi” olmaları ve yerlerini sağlamlaştırmak adına yolsuzluk yapmaya yönelmeleri de normal görülmeye başlanmaktadır.
Türkiye içerisinden çıkmış ve her ne şartta olursa olsun Kur’an’a ait siyasî, ahlâkî, ekonomik, hukukî prensiplerin hayatımızın her alanında uygulanabilirliğini ortaya koymuş olan ve günümüz şartlarına hitap eden tek İslâmî sistem “ADİL KUR’AN DÜZENİ”dir.
“İSLÂMCILIK” hakkında yazarken, konuşurken, eleştiri yaparken “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ni dikkate almamak, tüm yapılanların eksik kalması demektir.
“ADİL KUR’AN DÜZENİ” olmadan “İSLÂMCILIK” olmayacağını düşünüyorum.
“ADİL KUR’AN DÜZENİ”ni göz ardı ederek yapılan tüm “İslâmcılık tartışmaları” konudan uzaklaşmaktan ve çözüm üretmemekten başka sonuç vermez. Kim bilir, belki bu tartışmaları başlatanların ve sürdürenlerin asıl gayesi de belki budur! Ama tav’an veya kerhen yani ister istemez ve onların saptırıcı engellemelerine rağmen Allah nurunu tamamlayacak, üçüncü binyılda da “Adil Kur’an Düzeni” tüm dünyada hükümran olacaktır. Bu vesileyle bir kere daha herkesi “İSLÂM DÜZENİ” olan “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ne davet ediyoruz…