http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/lim_teshis_tedavi_Erbakan_ve_Adil_Duzen/25743#.VcA_vPntmko
Âlim, teşhis, tedavi, Erbakan ve “Adil Düzen”
Kur’an’dan edindiğimiz temel prensibimiz şudur; her söze kulak vermek ve bu sözlerin en iyisine uymak… Bir yazar (Ali Bulaç) bugünkü/dünkü “Biz hastayız!” başlıklı yazısına şu cümleyle başlamış: “İslam dünyasının tamamı kaos içinde…” Yazı şu cümlelerle bitiyor: “Kimse İslam'a toz kondurmuyor! Pekiyi İslam nedir? İslam, biz Müslümanların utanç verici hali mi? Takvamız yok ki, Kur'an bizi doğru yola iletsin! (2/2.) / Bu dünyanın kalbi hasta, bünyesi hasta. Bu hastalığı siyasiler teşhis edemez. Bu hastalığı “sultanın sarayından, zenginlerin sofrasından uzak durabilen” yüksek ahlaki sorumluluk sahibi ALİMler, fakihler, kelamcılar, sufiler ve entelektüeller TEŞHİS ve TEDAVİ edebilir ancak.”
Bu sözlere kulak verelim ve yazarın bıraktığı yerden devam edelim… Üç kelimeye dikkat; ÂLİM, TEŞHİS, TEDAVİ… Prof. Dr. Necmettin Erbakan, müstesna bir “ÂLİM” olarak, çağımızın tüm ana sorunlarına “TEŞHİS VE TEDAVİ” olan reçeteleri, istisnasız herkese yani tüm İslâm dünyasına ve insanlığa “ADİL KUR’AN DÜZENİ” olarak duyurmuştur. Olaylar devam etmektedir. Ama yazarımız ve yazdığı gazete mensupları dâhil olmak üzere; yine Mısır, Türkiye ve diğer İslâm ülkeleri başta olmak üzere, istisnasız herkes “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ni duymuyorlar; daha doğrusu duymamazlıktan geliyorlar; “summun-bukmun-umyun” rollerini iyi oynuyorlar! Oysa insanlık “SOSYAL TUFAN” seviyesinde çok büyük sıkıntılar içindedir. Ama kimse Kur’an’ın ve diğer ilâhi kitapların ne dediğini araştırmıyor, ilacını alıp tedavi olmuyor. “Adil Kur’an Düzeni” çalışmaları devam edecek; insanlık ya uyanacak ve kurtulacak yahut Nuh aleyhisselamın zamanında olduğu gibi gark olup gidecek. Bunun aksini düşünmek zulmün zafer kazanacağını kabul etmektir...
Bugün Türkiye’de hükümet krizi vardır. Bu kriz sıradan bir kriz değildir, bu kriz Ortadoğu’nun krizi demektir, ondan sonra da dünyanın krizi anlamına gelir. Sorunlar hep çatıştırıcı ve gruplandırıcı şekilde güya çözülmekte yani daha da çözümsüz hâle getirilmektedir. Nasihat ile değil, “tefrika ile ve çatışarak” insanlık uçurma doğru götürülmek istenmektedir. Mısır’da halkı organize edip ayaklandıran kimdir? Mısır’da önce İhvan’ı iktidara getirip sonra Sisi’ye darbe yaptıran kimdir? Mısır bu durumda ne kazanıyor? Mısır böyleyken İslâm âlemi ve insanlık ne kazanıyor?!.
İktidar BİLGİ VE GÜÇ ile olur. ‘Ben seçildim, iktidar benim hakkımdır’ demek, Batı’nın uydurma mantığıdır. Seçildin, ordu da sana itaat ediyorsa başkansın ve iktidarsın. Ordu sana karşı ise sen nasıl başkanlık yapacaksın? Ordu ile partileri çatıştırarak sorun çözülmez. İhvan Mısır’da önce “Adil Kur’an Düzeni”ni öğrenmeli, sonra iktidara talip olmalı idi. Zalim düzenin metotları ile iktidar olunsa da muktedir olunamaz. Bizim işimiz mevcut düzeni yıkmak değildir; bizim işimiz yeni düzeni kurmaktır; hicret ederek yeni düzeni kurmak, çağın Nuh’un gemisini inşa etmektir...
Bir şey yapmak istersiniz. Buğday ekersiniz, muradınız harman yapmaktır. Bir olay olur, elde edemezsiniz. Etki vardır, etkilenme vardır. Etkinin etki edebilmesi için etkilenenin de o etkiyi kabul etmesi gerekir. Etkilenmek istenen yerin veya kimsenin etkilenme kabiliyeti yoksa etkinin bir faydası olmaz. Lastiği elle çekerseniz uzar ama tahtayı çekerseniz uzamaz.
PKK sorununu çözmek demek; a) Bir taraftan dağdaki silahlı kimseleri dağdan indirip onları iskân etmek, onların çalışacakları yerleri hazırlamak, onları dağa çıkaran sebepleri ortadan kaldırmaktır... b) Diğer taraftan dağa çıkmamış olanları dağa çıkarmamaktır yani herkese iş herekse aş herkese eş bulmak demektir... Sorunları dışarıda çözmedikçe insanın içindeki düşüncelerini değiştirmemiz bir şey ifade etmez. “Şeriat, yasa, anayasa, sistem, düzen, teşhis, tedavi” vs. işte bunları çözmek demektir. Ve’s-selâm mea’d-dua, dua, dua…