http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Dunya_hayatini_ve_ziynetini_istediler/25162#.VYD6Fvntmkp
Dünya hayatını ve ziynetini istediler…
KUR’AN’da “Men kâne yürîdü el-hayate ed-dünya ve ziynetehâ…” (Hûd, 15) diye başlayan bir âyetin olduğunu her Kur’an ehli çok iyi bilir. Bu âyette “dünya hayatı ve onun ziyneti” anlatılıyor. “Dünya hayatı” ferdi hayattır, insanın yaşaması için gerekli ihtiyaçlardır. “Dünya ziyneti” ise topluluk içindeki hayattır.
İnsanlar topluluk içinde yaşarlar. Fert olarak hiçbir değeri olmayan birçok ihtiyaçlar topluluk içinde yaşadığımız için gereklidir. Soğuktan korunmak için elbiseye ihtiyacımız vardır ama güzel ve yamasız bir elbise topluluk içinde yaşadığımız için gereklidir. Bunların tamamı ziynettir. Bu kişinin toplulukla irtibatını sağlar, oradaki derecesini yükseltir.
Emeklerini bunlar için harcayanlara emeklerinin karşılığı verilir, ifa edilir ve eksik edilmez. Bugünkü Batı böyledir. Batılı dünya anlayışında sadece dünya hayatını sürdürmek için çalışılmaktadır. Batı dünyası ve özellikle de sömürü sermayesi yeryüzündeki hâkimiyetini sürdürmek için çalışmakta, bütün gücünü bu yönde sarf etmekte, Allah da bu yaptıklarının karşılığını vermekte, böylece Batı’nın üstünlüğü devam etmektedir.
“Dünya hayatı ve ziyneti” nedeniyle Batı’nın yanında yer alanlar da Türkiye’de zengin olmuşlardır. Çalışmalarının karşılığı onlara fazlası ile verilmekte, onlar da bizim ülkemizde bizim insanlarımızı sömürmektedirler. Üniversitelere onlar hâkimdir. İlahiyat Fakültelerimiz var, İmam-Hatip Liselerimiz var, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatımız vardır ama...
Yeryüzünde ücret amellere göre verilir. Buğday elde etmek istediğinizde, eğer buğday tohumu ekmezseniz mahsul alamazsınız. Toprak ekenin iyi veya kötü olduğuna bakmaz. Hükümler amillere göre değil, amellere göredir. Amillere göre hükümler burada değil âhirette verilecek, iyi işler yapanlar cennete, diğerleri ise cehenneme gideceklerdir.
Bugün zengin olan ülkelere gidiniz, hepsi canla başla çalışmaktadırlar. Mesela Japonya ile Almanya böyledir. Türkiye’de de zengin ve muktedir yani iktidar olmak isteyenler olmuş, onlar da zenginliklere kavuşmuşlardır, iktidar olmuşlardır…
Meselenin bir yönü böyle ve bu yönü burada dursun, bir de başka yönüne bakalım.
Bakmak için de 1960-70’lere dönelim. O dönemde bizimle beraber olanlar, o baskılar ve imkânsızlıklar içinde bizim yanımızda oldular. İstikbal karşı tarafta idi. Bizde bir istikbal görülmüyordu. Biz de sadece İslâm’a göre yaşamak istiyorduk. Ben ve arkadaşlarımın şahsi geçimlerinde bir sıkıntımız yoktu. Helâl-haram demeyip yaşamaya devam etseydik, rahat rahat yaşardık. Biz İzmir (1967) ve İstanbul’da (2000) kurduğumuz kooperatifleri para kazanmak yani dünya hayatı için kurmadık... Cemaatleri paralellik içinde yapmadık...
Bir kısım arkadaşlarımız başlangıçta bizimle beraberdiler ama şeytan geldi, onlara zenginlikler verdi, iktidarlar verdi, cemaatler verdi ve geçmişi unuttular! Kendilerini sermayeye beğendirme yarışına girdiler! Allah’tan DÜNYA HAYATINI VE ZİYNETİNİ İSTEDİLER. Allah’ın kendilerine verdiği görevleri unuttular. Halka sadece dünya hayatı vaat ettiler. Sömürünün sürmesi için sadece başörtüsü gibi serbestlikler getirdiler!..
Evet, onlar yani bizden ayrılıp “Millî Görüş ve Adil Düzen”e cephe alan arkadaşlarımızın bir kısmı Türkiye’de tek başlarına iktidara geldiler, zengin oldular; yetmedi, uluslararası itibarları kat kat yükseldi!.. Gömlek çıkaran Millî Görüşçüler ve diğerleri haram paranın yani dünya hayatının peşine düştüler!.. Aralarında kavga başladı, kalabalıklar bir yana üç-beş kişi bile birbiriyle boğuşuyor!.. Nihayet “7 Haziran Seçimi” sonuçları gelip çattı!..
Bundan önceki yazımın muhtevası ile hatırlatıyor ve o yazının başlığı ile bitiriyorum.
“Soruyorum: BU SONUÇ VE AKIBETE DEĞDİ Mİ?!.”
(Devamı var)