http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Adil_Kuran_Duzeni_boyle_kurulur/24821#.VV92TE_tmko
ADİL KUR’AN DÜZENİ böyle kurulur
Kur’an diyor ki: “Ve Rabbinize istiğfar ediniz, sonra O’na tövbe ediniz; müsemma ecele kadar size hasen meta ile temti’ eder ve her FADL/FAZL sahibine fazlını verir.” (Hûd, 3)
“FADL/fazilet” SA’Y/emek ile elde edilir.
NAMAZ insana yaşama faziletini verir.
ZEKÂT insana çalışma faziletini kazandırır.
ORUÇ insanı kötü alışkanlıklardan uzaklaştırır, irade sahibi yapar, azim sahibi yapar.
HAC insana birlikte topluluk oluşturma eğitimini verir.
Bir de insan çalışırken eğitim alır. Bu eğitimler sonunda elde edilen faziletler “dayanışma ortaklıkları” tarafından tevcih edilir. Ona göre “görev” verilmiş olur, ona göre “yetkileri” vardır, “sorumluluk” ona göredir ve en sonunda “haklar” da ona göre doğar.
İşte bu düzenin adı “ADİL KUR’AN DÜZENİ”dir ve bu düzen böyle kurulur.
Önce semt kooperatifleri bünyesinde yüz aile arasında kurulacak olan bu düzen, daha sonra bütün ülkeyi ve zamanla tüm insanlığı içerecektir.
Bugün resmi kuruluşlar bu ehliyetleri tevcih etmektedir. Bizim çocuklarımız o okullarda okuyacaklar; paralel yapıyı oluşturmadan okuyacaklar... Oranın eğitimini alacaklar... Onların verdikleri diplomalarla topluluklarda iş yapacaklar...
BUGÜNKÜ EĞİTİM SİSTEMİNİN DÖRT EKSİĞİ VARDIR.
1. Bunlar eğitim yaparken sistemsiz eğitim yapmakta, öğrenciler öğrenmemektedir. Bizim “özel derslerimiz” olacaktır; “dershanelerimiz” değil “derslerimiz” olacak. O da “NAMAZ, ZEKÂT, HAC ve ORUÇ”tur; bu sayede onların öğretmediklerini biz öğreteceğiz.
2. Onların öğrettiklerinde eksiklik var. Gereksiz şeyleri okutuyorlar ve/ya sadece ezberletiyorlar, gerekli olanları öğretmiyorlar. Biz o ilimlerin kitaplarını yazacak, onların eksik bıraktıklarını biz öğreteceğiz; böylece öğrencilerimiz başarılı öğrenci olacaklardır.
3. Önemli olan üçüncü sistemdir. Onların “imtihan sistemi” eksiktir. Öğrenememiş kimselere diploma tevcih ediyorlar. Biz “etkin imtihanlar” yapacağız, sadece bilenlere sertifika vereceğiz. Bizde her mühendis diploması olan mühendislik yapmayacak, ayrıca bizim mühendislik imtihanlarımızı da kazanacak. Osmanlılar ve Cumhuriyetçiler bunu yapacaktı; ayrı mektepler/okullar kurmayacak, ek imtihanlarla medresedekilere Batı uygarlığını öğreteceklerdi. Böyle yapılsaydı bugünkü sorunlar olmayacaktı.
4. Bugün tevcih edilen diplomaların garantisi yoktur. Oysa bizdeki “dayanışma ortaklıkları” bunları ortaklarımıza tevcih edecek, “teminatlı diploma” vereceklerdir. Tüm meslekler primsiz sigortalanacak, olay olduktan sonra tazminata ortaklar katılacaklardır. Bu sistem ortakların zarar vermelerini önler, böylece sürekli olarak birbirlerini uyarırlar.
Âyet bitmedi, devamı var ve aynen şöyle: “Ve tevelli ederseniz (yani yüz çevirirseniz) ben sizin üzerinize gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.” (Hûd (11), 3)
Biz tebliğimizi yaparken kendi görüşümüzde söylemiş oluruz. Böylece bizimle onlar arasında ne tür diyalogumuzun olacağı öğretilmektedir. Biz tebliğ edeceğiz ve onların azaba düşmeleri konusunda da havf edeceğiz yani korkacağız ve tedbirler alacağız.
Biz böyle yapıyoruz, yarım asırdır söyleyeceklerimizi söylüyoruz; söylemeye devam ediyoruz. Ondan sonra da onların kebir azaba yani büyük bir günün azabına düşmemeleri için elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Onun ötesinde onların yanında olmuyoruz.
Yani… Biz her söze kulak veriyoruz ve sözlerin en iyisine uyuyoruz. Bu arada onları da dinliyoruz, onların muhaliflerini de dinliyoruz. Biz onlarla da iyiliklerde bir oluyoruz. Bu sebepledir iki dere arasında susuz yaşıyoruz ama biz hâlimizden memnunuz...
(Devamı var)