Bugün, Kosova ve Kosovalıların geldiği nokta
Kendimi tanımlama açısından en sonda söyleyip yazacağımı en başta yazayım…
“Müminim, Müslümanım, Muhacirim, Osmanlıyım, Balkanlıyım, Bosnalıyım; Sancaklıyım, Kosovalıyım; benzer sorunların yaşandığı bütün ülkelerin sorunlarıyla çare ve çözümler de üretmek üzere ilgilenmekteyim; artık yarım yüzyılı da aşan zamandan beri “Kur’an Nİzamı, Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen, Adil Dünya Düzeni, Adil Düzen İnsanlık Anayasası” çalışmaları çalışanıyım; benzer çalışmalarla da ilgileniyorum…”
Yedi kardeşim dışındaki en yakın bütün akrabalarım Balkan ülkelerinde…
Yazımın başlığındaki konu işte bundan dolayı yakinen ilgi alanımda…
Balkanlarda önce ‘Bosna Savaşı’, sonra ‘Kosova Savaşı’ yaşandı…
Daha doğrusu savaş adı altında ‘soykırım savaşları’ yaşandı…
1950 yılında Kosova’da doğdum… Annem Sancaklı yani Bosnalı… 1957 yılında Babam Nuri Erol’un önderliğinde üç aile Türkiye’ye hicret ettik… Babam gerçek anlamda İSLAM ile HİCRET şuur ve idrakine sahipti, bunu bana da uygulamalı olarak öğretti; buna istinaden 1960’lı yıllardan beri yukarıda çok kısa olarak yazdığım meselelerle ilgileniyorum…
Buraya kadar yazdıklarım, Ayhan Demir’in bugün (30.11.2022) yazdığı “Kosova nereye gidiyor?” başlıklı yazısı vesilesiyle yazıldı; bundan sonrasını oradan okuyalım…
“Avrupa’nın en genç ülkesi olan Kosova’nın bağımsızlık hikâyesi ve bu ülkenin Batılılar ile ilişkisi de tam olarak böyledir. Batıya elinizi verdiniz mi, kolunuzu kurtaramazsınız. Batılılara yakanızı kaptırdınız mı, artık ondan kurtuluş oldukça zordur. Atsanız atılmaz, satsanız satılmaz. Batıdan kurtulmak için, isteseniz de istemeseniz de, yine Batıya gidersiniz. Batıdan aldığınızı elden çıkarmak için, yine Batıdan bir şey alırsınız. Kosova halkı, Balkan Harbi’yle başlayıp, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’yla devam eden felaket yıllarında birçok sıkıntı yaşadı. Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ve Sırbistan yönetimi altında da hep yetim evlat muamelesi gördüler. Kosova, dinini, dilini ve soyunu korumak için binlerce şehit verip, en büyük bedelleri ödedi. Kosovalılar, Sırbistan’dan ayrılıp, bağımsızlıklarını ilan edince; yıllardır devam eden sancılı sürecin sona ereceğini düşünüyorlardı. Fakat hiç de öyle olmadı. Böyle oldu… Kosova, dünyanın en büyük Amerikan üssüne ev sahipliği yapan, bir Amerikan ileri karakolu oluverdi. Batılıların, strateji savaşlarına tutuştukları, bir satranç tahtası haline geldi. AB ve ABD’nin, hem kendi aralarında, hem de birlikte Rusya ile bilek güreşine tutuştukları bir ringe dönüştü. Her şeyden önemlisi: Kosova, Sırbistan’dan ayrıldığını zannederken, Sırp Belediyeler Birliği üzerinden, “küçük Sırbistan’ı” kucağında buluverdi. Yıllarca korumak için gayret ettikleri, uğrunda işkence gördükleri ve can verdikleri, milli ve manevi değerleri bir kenara bırakmaları isteniyor. Esas üzücü ve yıkıcı olan şu ki, Kosova’da, Müslüman Arnavut, Boşnak ve Türk milletinin yaşadığı bir ülkede, eşcinsellik değil de, başörtüsü tahrik unsuru olarak görülüyor. Eşcinsellik özgürlükler kapsamında kabul edilirken, başörtülü eğitim alma hakkı engelleniyor. Bir de şu: Kosova’ya, bağımsızlık süreci ve sonrasında, en büyük desteği veren Türkiye ve Türk bayrağına karşı dönem dönem provokatif saldırılar gerçekleştiriliyor. Türkiye, dost ve müttefik olarak tanımlanırken, Sırbistan ile devam eden müzakerelere arabulucu olarak kabul edilmiyor. Bunun yerine AB ülkelerinin arabuluculuğu ve ABD’nin desteği, muteber kabul ediliyor.
Bugün, Kosova ve Kosovalıların geldiği nokta budur.
Durum bu olunca, şu soruyu sormak zorunda kalıyoruz: Başörtülü eğitim hakkı engellenecekse, eşcinsellik özgürlük kabul edilecekse, Sırp Belediyeler Birliği kurulacaksa, AB ve ABD boyunduruğu altında ilerlenecekse… Batıdan kurtulmak için yine batıya gidilecekse, Sırplar ile niçin savaşıldı, Sırbistan’dan neden ayrılındı?
Kosova’nın, ilk olarak, yıllardır ihmal edilen, bu sorunun cevabını bulması, vermesi gerekiyor. Bu sorunun cevabı, Kosova’nın kim olduğunu ortaya koyacak, hangi yöne doğru yol alacağını belirleyecektir.”