http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Vatani_borc_faiz_enflasyon_ve_kotu_yonetim_ile_satmak/23803#.VP0e4vmsU3k
Vatanı borç, faiz, enflasyon, kötü yönetim ile satmak
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Vatanı satmak, yüksek faizle, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur” dedi ya… Ben de bundan önceki yazımda, “bu konuda birkaç yazı yazmayı düşünüyorum” dedim ya... O halde ‘Bismillah’ deyip başlayalım…
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Vatanı satmak” derken dediği dört şey var: 1. Faiz, 2. Enflasyon, 3. Kötü yönetim, 4. Kaynakları heba etmek. Şimdilik bunlara iki şey daha ilave ediyorum: 1. Kötü/zalim sömürü düzeni, 2. Faizli dış borçlar. (İç borçlar da unutulmamalı.)
Bu arada, yazıyı yazmaya başladığım bir gün öncesinde, A Haber’de Mehmet Ali Önel yönetimindeki Deşifre programına, Cumhurbaşkanlığı Ekonomiden Sorumlu Başdanışmanı Yiğit Bulut konuk oldu, konu ile ilgili konuştu ve dedi ki:
“Sayın Cumhurbaşkanı bilmiyor mu küresel finans çevreleriyle gidip, affedersiniz çok açık söyleyeceğim; geçmişte bu ülkede bazılarının yaptığı gibi gidip başını okşatmayı bilmiyor mu? Koltuğunda rahat oturmayı bilmiyor mu? O zaman bir şey olmuyor, bu ülke soyulmaya devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşması bir faiz konuşması değil, Merkez Bankası konuşması değil, yeni bir ekonomik paradigma tanımlıyor. Bu ekonomik paradigmayı tanımlarken aslında 1800’lerin başından beri bu topraklarda bizim zihin kodlarımıza yerleştirilen ve adına ana akım iktisat denilen sadece faiz-döviz dengesi üzerine kurulan ve üretimin dışarıda bırakıldığı o eski paradigmayı yenisiyle değiştiriyor. Bu değişme sancılı. Bu geçiş sırasında darbe almayacak mıyız? Darbe alırız, alıyoruz. Türkiye krize girmez. 1958, 1994, 1998, 2001, ne derseniz diyin. Türkiye için artık öyle bir kriz yok. O bitti. Türkiye yapısal olarak ekonomisinde çok güçlü bir noktaya geldi.”
En başta diyeceğim şu olur: “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” gelinceye kadar “Hak gelip bâtıl gitmez” ve biz bu “zalim-bâtıl-faizci-sömürücü Batı düzeni”nin yaptıklarını hep yazıp konuşmaya devam ederiz; nitekim hep öyle yapıyoruz, zulmünü de çekiyoruz…
Her şeyden önce bir “teşhis” yapalım, sonra “tedavi” merhalesine geçelim…
Teşhis merhalesinde derin soru şöyle: Hiç gizlemeden, saklamadan, gerçekçi olarak, DIŞ BORCUMUZ gerçek anlamda ne kadardır ve bu borca NE KADAR FAİZ ödüyoruz?
Biz diyoruz ki; YAP-İŞLET modeli ile gelen sermaye de dış borçtur, Türkiye’de bulunan dolarlar da dış borçtur ve biz bunların FAİZini de ödüyoruz, ENFLASYONunun yükünü de çekiyoruz. Halkın borcu borçtur. Devletin borcu borçtur. Bu borçların toplamı rahatlıkla BİN MİLYAR DOLARı geçer. Bu borçlara ödediğimiz faizin asgarisi yüzde 10’dur. Demek ki biz her yıl 100 MİLYAR DOLAR FAİZ ödüyoruz. Türkiye’de 15 milyon aile var; demek ki her aile yılda 7.000 TL FAİZ ödemektedir. Asgari ücret yıllık 12 000 TL; asgari ücrete göre demek ki biz ülke ve halk olarak mesaimizin yarısını FAİZ için çalışıyoruz!
Bu durumdan Türkiye’yi kurtaramazsak, gittikçe BORCUMUZ ARTACAK, FAİZLER aratacak ve biz ancak müflis birer borçlu işçi olarak yaşama imkânını bulacağız.
Bizim dışımızdaki bir “tesbit” yazısı şöyle başlıyor: “Seçime doğru, Türkiye'nin kader arayışına doğru hızla yol alırken birileri ANKARA'ya çok net mesajlar vermeye devam ediyor! Ekonomi ile ilişkimiz DOLAR 2.52 sınırını geçti, 2.55'i aştı, 2.60'ı da sollar mı, ya 3 lirayı bulursa Merkez döviz satıp 2.40'a geri indirir mi, önümüz yaz; turistlerin gelmesi ile birlikte tekrar 2.21'e döner mi'den ibaret! Tamam, biz sıradan insanlar böyle düşünüyoruz da işin profesyonelleri farklı mı? Değil elbette!” Yazı şöyle bitiyor: “Spekülasyonla DOLARI zıplatıp Erdoğan'a "SINIR İHLALİ YAPMA" uyarısında bulundular!.. Şu an resmen bize SOPA gösteriyorlardı! Faizle, dövizle, borsa ile gelerek koltuğa yapıştırmak istiyorlar!”
Tesbit ve teşhisler böyle; “TEDAVİ” reçeteleri gelecek yazı ve bütün yazılarımızda…