http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Soyleyene_degil_soylenene_bakmak_gerekir/23030#.VLISbCusU3k
Söyleyene değil, söylenene bakmak gerekir
Kur’an “Ve sizin ameliniz size aittir” (Yunus; 10/41) diyor. “Sizin ameliniz sizin” derken birlikte amelleri de olabilir yahut her birinin ameli de ayrı ayrı olabilir.
Sorun nerde?
Birlikte çalışıyoruz, bu birlikte çalışmadan dolayı ortak ürün ortaya çıkıyor. Her birimiz ayrı ayrı iyi işler yaparız ama sonuç kötü olur. Her birimiz ayrı ayrı kötü iş yaparız ama sonuç iyi olur. Bu durumun hükmü nedir?
Hukuk düzeninde herkesin davranışı önemlidir. Sonuçtan kimse sorumlu değildir. Sorumlu olan düzendir. Askeri düzende ise insanlar davranıştan değil sonuçtan sorumludurlar.
Burada anlatılan askeri düzen değildir, burada anlatılan hukuk düzenidir.
Kimse başkasının yaptığından sorumlu olamayacaktır. Yirminci yüzyılda hâlâ bu idrak edilmemiştir. Başkan hata yapıyor, parti kapatılıyor. Aksine, başkanın hatasından dolayı parti zarar görüyorsa başkan cezalandırılmalı, partinin mağduriyeti giderilmelidir. Ama insanların akılları ancak bu kadar çalışır. Adam binlerce kişiyi kasten öldürüyor, onu idam edemiyorsun; neymiş, efendim can kıymetli imiş! Peki, öldürülen binlerce kişinin canı kıymetli değil mi? İşte, insan aklı bu kadar çalışır. Çok evlilik suç ama zina suç değil. Bir adam köyden geçerken köpekler saldırmış. O da taşı alıp atacak ama taşı yerinden alamıyor, sıkıca yapışık. “Burası ne biçim köy, köpekleri salıvermişler ama taşları bağlamışlar!” demiş...’ (s.8)
***
Kur’an’a inanıp inanmama hususundaki beyanlarından sonra, ‘herkesin kendi “ameli” kendisine aittir’ kuralını getirmekte, “fiili” dememektedir. Çünkü burada anlatılan işletmeye girenlerin yani işletme girdilerinin girdi ile orantılı çıktılardan pay almalarıdır.
Kur’an zorba bir kanun kaynağı değildir. Bugün güçlü olanlar kanun yapar ve bir mütegallibe oluştururlar ve onlar kendi çıkarları için düzen kurarlar. Kur’an ehli olan bizler ise “çıkar paralelliği” içinde düzenimizi kurarız. Bölüşmede herkes girdilere göre pay alır...
Kooperatif/ler kuruyor, onları “faiz” bataklığından kurtulmaya çalışıyoruz. Bu hem dışarıdakilerin kooperatife müdahale imkânını ortadan kaldırır, hem de kooperatifin dışarıdakileri rahatsız etmemesini sağlar.
Demek ki bu âyet aynı zamanda “YERİNDEN YÖNETİMİ” içermektedir. Kişi “aşiret/ocak” içinde hürdür. Aşiret “bucak” içinde hürdür. Bucak “il” içinde hürdür. İl “ülke” içinde hürdür. Ülke de “insanlık” içinde hürdür.
Âyetteki “TA’MALÛN” kelimesi kurallı çoğul olduğu için de insanlık bir topluluktur, ülke bir topluluktur, il bir topluluktur, bucak bir topluluktur, ocak bir topluluktur... (s.9)
***
İman edenler var, bir de iman etmeyenler var. Bunların dışında iman etmek isteyenler var ama bunlar kendi akıllarına güvenmezler. Size de siz onların kendi içlerinden olduğunuz için sizin söylediklerinizi kabul etmezler, başkalarının tasdikini isterler!
Bir Yahudi veya bir Yunanlı ise başkalarına inanmaz, kendisine güveni vardır, kendi halkının âlimlerinin söylediklerini kabul eder. Bu sebepledir ki ‘başkalarından öğrendim’ dese halkı kabul etmez, onun için kendisi bulmuş kabul eder. Hattâ kendisi ‘ben şuradan aldım’ der ama halkı onu aldığı yerden değil kendisinden kabul eder. Bu Avrupa’da böyledir. Yunanistan’da böyledir. Bugünkü Yahudilerde de böyledir.
Müslümanlarda ise âlimler ‘ben buldum’ deseler halk onu kabul etmez. Ama ‘bunu Aristo buldu’ dersen, ‘falan buldu’ dersen dört elle sarılır. ‘Türkiyeli bir âlim Kur’an’ı böyle yorumladı’ derseniz kulak vermezler...
Bunlar yanlış ediyor, onlar da yanlış eder…
Doğrusu şudur: Söyleyene değil söylenene bakmak gerekir... (s.10)
(“KUR’AN VE İLİM” 794. hafta tefsir -Yunus Sûresi Tefsiri- seminerimizden aktarı-YORUM… Ve İLMÎ-AHLÂKÎ-İKTİSADÎ-SİYASÎ-SOSYAL olarak çağımızdaki hayatın her alanında var olan “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmaya yani “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN GEMİSİNİ” inşa etmeye davet ediyoruz… “BİZE DÜŞEN SADECE AÇIK TEBLİĞDİR.” (Yâsin; 36/17) Selâm ve dua ile…)