http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Zalim_ve_mufsit_olanlarin_ozellikleri/23016#.VK9cvyusU3k
Zalim ve müfsit olanların özellikleri
Kur’an’ın bu âyetleri (Yunus Sûresi) önce cehennem ashabından ve cennet ashabından söz etmiş, sonra cehennem ashabından olanların içinde “zalimleri ve müfsitleri” açıklamış; “cehennem ashabı” olarak da onların “zalim ve müfsit” kimseler olduğunu anlatmıştı.
KUR’AN bunları yani cehennem ehli olanları dört grupta toplamaktadır.
a) KUR’AN’A İMAN ETMİŞ OLANLAR, KUR’AN’A İMAN ETMİŞ OLMAYANLAR...
Kur’an’a iman etmiş veya etmemiş, biz buna bakmayacağız, biz sonunda amele bakacağız; ifsat ediyorlar mı, zulmediyorlar mı, bozuk düzene karşı cephe alıyorlar mı? Bizi ilgilendiren şudur. “İSLÂM DÜZENİ”ni kabul ediyorlar mı, her ırk ve düşüncede olanlarla aynı vatanda yaşamayı kabul ediyorlar mı? Yeryüzünü barış içinde paylaşmayı kabul ediyorlar mı? Biz işte onlarla oturup görüşmeye ve konuşmaya hazırız.
“Adil Düzen”i yani “liberal ekonomik düzeni”, arz ve talep kanunları ile çalışan ve tekelleşmeyen ekonomiyi kabul ediyorlar mı? Yoksa akılları sıra biz sömürmeye devam edeceğiz, sömürülmemek için sömürenlerle işbirliği yapacağız mı diyorlar?
“Şeriatı” yani “demokrasiyi” kabul ediyorlar mı? Ekseriyetin ekalliyeti ezdiği demokrasiyi değil de, “içtihad demokrasisini, hicret demokrasisini” kabul ediyorlar mı?
“Hakkı” kabul ediyorlar mı yani “sosyal güvenliği” kabul ediyorlar mı?
Biz bunlara bakarız. Öbür taraftaki eksikleri konusunda uyarırız ama zorlamayız.
b) SENDEN DUYURMANI İSTEYENLER...
Onlardan bir grup vardır. Kendilerinin söylediklerinizi anlayacak kapasiteleri yoktur. Bizi dinlerler, kabul etmek de isterler ama doğru söylediğinize kanaat getiremezler. Avrupalıların, daha doğrusu sömürü sermayesinin söylediklerimizi tasdik etmesini isterler ve bizden şunu isterler; ‘öyle yapın ki bizi değil Batılıları ikna edin’ derler! Dünyanın gerçeğini (örneğin; ‘faiz dünya gerçeğidir’ diyenler gibileri) göremediğimizi iddia ederler. Oysa Batılılar da anlamıyorlar; anlasalar bile işlerine gelmediği için anlamak istemiyorlar!
Biz Batı’nın Matematiği ile onlara delil getiriyoruz. Düzenimizde herkesin işi var, işsiz kimse yok. Siz insanlara “faizli kredi” verdiniz, 100 lira verdiniz; ertesi sene bana 110 TL ver diyorsunuz. Piyasada 100 TL var, size 110 TL’yi nasıl verecek? Onun 10 TL’yi bulup size verebilmesi için yeni yatırım yapmak zorundasınız, yeni işçi yok ki yatırım yapasınız.
İşte, sisteminiz tıkandı, bunda anlaşılmayan ne var?
NECMETTİN ERBAKAN 40 sene bunları Batılılara anlattı; anladılar mı?!.
c) SENDEN GÖSTERMENİ İSTEYENLER...
Onlara “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ni en sade dille anlattığınız halde, akılları erdiği halde; ‘başka bir yerde bunu yapan var mı’ derler.
İkincisi de GÖRMEK İSTERLER ama görseler de yine inanmazlar; gösterdiğinizde, bu sefer de ‘gözlerimiz büyülendi’ derler!
d) BUNLARIN DIŞINDA OLANLAR...
Hesaplarının Allah’a ait olduğunu bilir, hesabı âhirete bırakırız.
Nihayet size hiç kulak vermeyen, duymayan, “dilsiz, sağır ve körler” vardır; işte bu âyetler bize bunlardan üçünü anlatmakta, dördüncüsüne “ve” harfi ile işaret etmektedir.
Sen sağıra nasıl duyuracaksın, üstelik akletmez ise nasıl duyuracaksın? Böylece duymayı akletme şeklinde anlayacağız. Kant gibi Batı’da yetişmiş filozoflar, düşünmenin ancak dille olduğunu uzun uzadıya anlatmaktadırlar. Duymayan insan da duyma mekanizması içinde düşünür. Kulakta arıza varsa beyindeki duyma merkezi çalışır ve yine akledilir, ama beyindeki duyma merkezi de körelmişse, artık düşünme yeteneğini kaybeder. Bu sebepledir ki burada “Lâ Ya’kılûn / akl etmezler” kelimesi geçmektedir.
Kavramları insan icat eder, kavramlar arasındaki ilişkiyi de insan ortaya koyar.
(s.9-10; “KUR’AN VE İLİM” 794. hafta tefsir -Yunus Sûresi Tefsiri- seminerimizden aktarı-YORUM… Ve İLMÎ-AHLÂKÎ-İKTİSADÎ-SİYASÎ-SOSYAL olarak çağımızdaki hayatın her alanında var olan “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmaya yani “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN GEMİSİNİ” inşa etmeye davet ediyoruz…)