http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Kuran_ve_ilim_788_hafta_seminer_notlarindan-3/22414#.VHf9BjGsU3k
KUR’AN VE İLİM 788. hafta seminer notlarından-3
… Burada ihsan eden kimselere işaret edilmektedir.
Herkes çalışacak, çalıştığının karşılığını çalıştığı kimseden değil topluluktan yani Allah’tan isteyecektir. Bunlar âhirete inanacaklar. Her fert; ben burada çalışırım, karşılığını fazlasıyla bu dünyada alırım ama buna karşılık âhirette de cennete giderim diyecek. Demek ki ihsan edenlerin karşılığını çalıştığı kimselerden değil de Allah’tan istemeleri, topluluktan beklemeleri, ancak insanların Allah ve âhirete inanmaları ile mümkündür.
Bir köye gidiyorsunuz. Orada otel yoktur. Biri sizi konuk ediyor. Bakıyorsunuz ki bu kişi Allah’a ve âhirete inanıyor, siz hiçbir karşılık vermeen o size ihsan ediyor. Onun bu ihsanı karşısında siz onu seviyorsunuz, köyünü seviyorsunuz. Gerisin geriye dönüp evinize geldiğinizde düşünmeye başlıyorsunuz; ben şehirde yaşıyorum, evime gelen tanımadığım misafirim var mı, olsa ben de onun kadar sevinebilir miyim?..
İşte burada genel durumu ve bugün gelinen merhaleyi düşüneceksiniz...
Köydeki o karşılama yalnız o aileye has değildir, o köyün tamamına has bir özelliktir.
Şehirdekilerin ise artık “sömürü sermayesinin israf ekonomisi” içinde kendilerinden artırdıkları bir şey yoktur ki misafire versinler... (s.7)
Bugün Türkiye’de kötü insanlar yoktur, “kötü düzen” vardır. Seyyieyi/kötülüğü kişiler ayrı ayrı işlememekte, hep birden işlemekteyiz. Bir memur önüne gelen evrakı düzenlerken suç işlememektedir, çünkü kanunlara uymaktadır. Ne var ki sonunda büyük bir zulüm ortaya çıkmaktadır. Burada bahsedilen “seyyiat” yani “kötülükler” işte bu kötülüklerdir.
Bu seyyiatı, bu kötülüğü ortadan kaldırmak sadece din adamlarının işi değildir.
Tek başına ihsan yetmez. Ayrı ayrı yapılan ihsan topluca ihsan olmalıdır. Bir arabanın sadece parçalarının çok kıymetli ve kaliteli olması yetmez, bu parçaların birbirine uyması gerekmektedir. İyiler ayrı topluluk olacaklar, kötüler de ayrı topluluk olacaklardır. Partileri ayrı olacak, tarikatları ayrı olacak, kooperatifleri ayrı olacak, okulları ayrı olacak. Çoklu sisteme bunun için ihtiyaç vardır. Tekli monopol bir düzende İslâmiyet olmaz.
Türkiye aşiretlerden/ocaklardan oluşacak, iyi ocaklar olacak, kötü ocaklar olacaktır. Türkiye bucaklara bölünecek, iyi bucaklar ve kötü bucaklar olacaktır. İyi partiler ve kötü partiler olacaktır. İyi tarikatlar ve kötü tarikatlar olacaktır. İyi meslek odaları ve kötü meslek odaları olacaktır. Monopolün iyi olanı yoktur. Sadece başkanlar ve merkezler monopol olacaktır; bu da birliği sağlamak içindir. Türkiye’nin bir merkezi olacaktır, sınırları olacaktır ama bu merkezin etrafında ve sınırları içinde çoklu sosyal gruplar olacağı gibi çoklu yerel yapılar olacak ve bunlar yerinden yönetime tâbi olacaklardır...
Seyyiede sorun başkasının zararına senin kâr etmendir. Çıkar paralelliği yerine çıkar çatışması içinde olmamızdır. Alışverişte alan ve satan ikisi birden kazanmaktadır. Çünkü bir cins malda miktar ne kadar azalırsa onun sağlayacağı toplam yarar o kadar artar. Alan da veren de kâr etmektedir. Oysa faizde sadece borç veren kâr etmektedir. Borç alan kâr etmemekte, zarar etmektedir. Gerçi işletme de kâr etmek için almaktadır. Kâr edebilir ama zarar etme ihtimali de vardır. O zaman borç veren kazanmakta ama borç alan zarar etmektedir. Onun için “faiz” bir “seyyie”dir... Sabit işçilik, sabit kira ve sabit vergi sistemleri böyle tek taraflı zarar etmeyi içerdiği için “seyyie”dirler...
Canlılarda “miktarlar” vardır. Bir hayvan karnını doyurması için günde şu kadar ot yeme durumundadır. Buna “miktarlar düzeni” diyoruz. İnsanlarda miktarların yanında bir de “değerler” vardır. ‘Bir kimsenin karnını doyurması için günde bir kilo ekmek yemesi gerekir’ dediğimiz zaman, “miktarlar düzenini” ifade etmiş oluruz. Bir de onu elde etmemiz için emeğimizden harcadığımız zaman vardır. Bu da onun maliyet değeridir. Demek ki insanlara mahsus olmak üzere bir de “değerler düzeni” vardır. Miktarlar düzenine ekonomide “reel ekonomi” denmektedir. Değerler düzenine “finans ekonomisi” denmektedir... (s.10; “KUR’AN VE İLİM” 788. hafta tefsir -Yunus Sûresi Tefsiri- seminerimizden aktarı-YORUM… Ve İLMÎ-AHLÂKÎ-İKTİSADÎ-SİYASÎ-SOSYAL olarak çağımızdaki hayatın her alanında var olan “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmaya yani “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN GEMİSİNİ” inşa etmeye davet ediyoruz… “BİZE DÜŞEN SADECE AÇIK TEBLİĞDİR.” (Yâsin; 36/17) Selâm ve dua ile…)