http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Islm_medeniyetinin_dogusu_ve_gelismesi/22193#.VF7vavmsU3k
İslâm medeniyetinin doğuşu ve gelişmesi
Bu dünyada ışığın ısıya dönüşmesiyle elde edilen yararlı enerji sayesinde hayat sürmekteyiz. Gökten gelen ışık elmanın yapraklarında kimyasal enerjiye çevrilmekte, elmanın içine depo edilmektedir; biz onu yiyoruz, parçalıyoruz, karnımıza gönderiyoruz. Hücreler o enerjiyi almakta ve onu ısı enerjisine dönüştürmektedirler. Böylece biz hareket edebiliyor, düşünebiliyor, konuşabiliyoruz.
Bu fani yani ölümlü dünya sona erecek, biz insanlar yeni hayat düzeninde yeni bir kelimede yani yeni bir hayatta toplanacağız. O hayatın birçok kısmı bu hayatın aynısı olacaktır. İşte o kelime sebebiyledir ki bu düzen böyledir. İhtilaflar devam etmektedir. Çoğulcu sistem, çoklu sistem demek bu demektir.
Canlılarda bir özellik vardır, DNA’larla “irsî” özelliklerini atalarından alırlar, onlara benzerler. Bu yönüyle bütün canlılarda bir tür içinde olanlar birbirlerine benzerler. Öte yandan her canlı doğup büyüdüğü şartlara göre değişik yapıya sahip olmaktadır. Bunlar da “kesbî” özelliklerdir. Bir insanın erkek veya kadın olması irsîdir ama bir insanın âlim veya âmir olması kesbîdir.
Kâinatta canlılar irsî ve kesbî yapıları ile yaşamaktadırlar. İrsî yapıları onları bir ümmet yapmakta, kesbî yapıları onları ayrı ayrı varlıklar kılmaktadır. Bu dünya hayatı böyle bir hayattır. Sebkat eden kelime budur.
Allah bizi yaratmış, bizi ayrı takımlara yerleştirmiş. Bu yerleşme kısmen irsîdir, kısmen kesbîdir. Ben ailem içinde doğdum. Annemi, babamı, kardeşlerimi, komşularımı, akrabalarımı ben seçmedim. Bunların hepsi irsîdir. Dilimi ben seçmedim, dil de benim için irsîdir. Ama okulumu ben seçtim, eşimi ben seçtim, işimi ben seçtim, mesleğimi ben seçtim. Şimdi yazdığım bu yazıları yazmayı ben seçtim. Bunlar kesbîdir.
Kesbide de irsîlik vardır. Şöyle ki, bir arabaya binmeden önce seçimi kendin yapıyorsun ama bindikten sonra artık araba yürürken inemiyorsun. Hattâ araba dursa bile siz inemiyorsunuz, çevreniz orada kalmanıza imkân vermiyor. O halde orada da irsîlik vardır.
İrsîliği yalnız biyolojik olarak anlamayacaksınız. Miras, başkalarının ürettiklerine sahip olunandır. Eğer sen seçmiyorsan, senin iradenle olmuyorsa, o irsidir. Bu işbölümü dünyasında, bu ihtilaf dünyasında bize irsî olarak ne düşmüşse onu kabullenmek zorundayız. İrsî imkânlar içinde kesbimizi yapacağız. O kesbimiz bizim eğitimimizi sağlayacaktır. Âhirete gittiğimiz zaman o eğitimi almış olarak gideceğiz.
Biz bir ailede doğduk ve büyüdük. Bu irsîdir. Aile kurduk. Burada kesbimiz var. Sonunda bu dünyayı tek başımıza terk edip gideceğiz. Biz borçlu olarak büyüdük. Bu dünyadan borcumuzu ödeyerek gitmeliyiz... (s.10)
***
Kur’an Mekke’de okundu, Medine’de uygulandı, halifeler zamanında istişare ile yorumlanarak uygulandı, fukaha (müçtehid imamlar) döneminde onun beyan ilmi ortaya kondu. Ondan sonra gelen binyıl boyunca işte bunlar sayesinde dünyada büyük İslâm devletleri kuruldu, İslâm medeniyeti doğdu. Bu uygarlık Haçlı Seferleri ile Avrupa’ya geçti.
Kur’an’ın verdiği bilgilerle Amerika keşfedildi. Tekrar hatırlatalım. Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşif yolculuğunda tayfaları isyan ediyor, geri dönelim diyorlar. Kolomb, dünyanın yuvarlak olduğunu Müslümanların kitaplarını şahit tutarak onları ikna ediyor. Avrupalılar Amerika’yı nasıl keşfettiler?
Ellerinde pusula vardı. Astronomi ve coğrafya bilgileri vardı. Ateşli silahları vardı. Bunların hepsini Müslümanlardan öğrenmişlerdi; Müslümanlara da bunları Kur’an öğretmişti. Beş vakit namaz vakitlerinin tayini, Ramazan orucu, kıble, yiyeceklerin helal veya haram olması meseleleri Müslümanları matematiğe, fiziğe ve biyolojiye yöneltti. Kur’an’ı açıklamak için geliştirdikleri FIKIH onlara müsbet düşünmeyi öğretti. Avrupa uygarlığı bunlara istinaden doğdu ve Avrupalılar yine bunlara istinaden Amerika’yı keşfettiler... (s.11)
Not: KUR’AN VE İLİM çalışmalarımızın 786. hafta seminerinden derlenmiştir.