‘Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır’
Bu yazı, bundan önceki yazının devamı mahiyetindedir.
Önce “tesbi”t olarak bir partinin çağrısına bakalım: “Halklarımıza acil eylem çağrısı! / Kobanê'de yaşanan katliam girişimine karşı 7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. / Bütün uluslararası kurumlar, demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri, demokratik güçler Kobanê'de yaşanan vahşete karşı harekete geçmelidir. / Bundan böyle her yer Kobanê'dir! / Kobanê'deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar SÜRESİZ DİRENİŞE çağırıyoruz.” HDP
HDP’nin bu çağrısı üzerine sözde direniş başladı, her yer Kobanê yapılmaya yeltenildi. Hiç de istisnai göremeyeceğimiz bir grup, özellikle bölgede terör estirdi. İş yerleri, araçlar, okullar ve kütüphaneler yakılıp yağmalandı. Kur’an kursları ve medreseler yani özellikle dindar Kürtlerin cazibe merkezleri, AK Parti, Hüda-Par ve Saadet Partisi binaları ateşe verildi. Daha vahimi, Hüda-Par üyeleri boğazları kesilerek, yakılarak, başı taşla ezilerek işlenen vahşi cinayetlerle öldürüldü!.. Sonuç olarak Kürt Kürde her türlü zararı verdi.
“Ağır yaptırımlar gündemde mi?” sorusuna cevap: “... Bunların hepsi yapılacak. Şunu söyleyeyim herhangi bir Batı ülkesinde ve Avrupa ya da Amerika'da polise ne yetki tanınıyorsa o yetkiyi tanıyacağız. Özgürlükleriyle de sorumluluklarıyla da... Asker için de aynı şey geçerli... Jandarma bir anlamda toplumsal olayla da ilgili... Öyle bir kanaat var ki Türkiye'de bazı kesimlerde sanki Avrupa'da bazı ülkelerin polise bu tür olaylarda tanıdığı yetki o kadar yüksek ki; isterseniz Amerika'da bir polis size ehliyetinizi sormak için durdursun, siz elinizi direksiyondan şöyle bir oynatın bakalım... Can güvenliği her zaman diğer özgürlüklerden önce gelir. Silahı alıp da başkalarının canına kast eden birinin özgürlüğünü kısıtlayacağız...” AHMET DAVUTOĞLU / BAŞBAKAN
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç da, milyonlarca liralık maddi hasarın meydana geldiği Kobani gösterilerini “terör olayı” ve “vahşet” olarak nitelendirdi, “Eskiden, benim avukatlık yaptığım dönemde bunların cezası İDAMDI” diye konuştu...
Bunlar yani “7-8 EKİM OLAYLARI” ne ilk ne de son. Çünkü son 10 yılda ülkenin birçok badire atlattığı bir gerçek. Hükümet bir şekilde bunların üstesinden gelmeyi başardıysa da, bundan sonraki siyasetini gayet bilinçli bir şekilde belirlemesi gerekiyor. İşe savaş meydanına dönen sokaklardan başlayabilir mesela. Ülkenin birçok yerinde eş zamanlı başlatılan sözüm ona Kobani desteği, terörün kendini en azgın yüzüyle göstermesinden başka bir şey değildir. Durum bu kadar vahim olunca, cevaplandırılması gereken elzem sorular ortaya çıkıyor. Bunları yapanlar KISASI hak ediyor mu, etmiyor mu? Güvenlik kuvvetlerine, Başbakan’ın ifade ettiği müdahale hakkı verilecek mi, verilmeyecek mi? Asker, hukuk düzeniyle değerlendirilmeye devam edip turnike muamelesi görecek mi, görmeyecek mi?
Aklı başında olan herkes Hükümet’in duruma en sert şekilde el atmasını bekliyor. İnsanlar o kadar çaresiz ki, ellerinde sopalarla evlerini, iş yerlerini, canlarını korumaya başladılar. Bundan sonraki sahneyi tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
Tam da şimdi, önceki yazımızda da hatırlattığımız başlıktaki âyeti bir kere daha hatırlama ve hatırlatma zamanıdır. Ne diyor KUR’AN, ne diyor ALLAH?
“SİZİN İÇİN KISASTA HAYAT VARDIR, EY AKIL SAHİPLERİ.” (Bakara, 2/179)
Evet, Kur’an/Allah böyle diyor ama herkes üzerine alınmasın hemen, hitap gerçek akıl sahiplerine; yoksa kısası yani idamı canilik olarak görüp insan canını hiçe sayan sözde akıllıları Kur’an/Allah muhatap almıyor, onlar bu âyetin muhatabı değil!
Ancak öldürene KISAS uygulanıp öldürülünce insan canı kıymetli olur. Bunun dışındaki hiçbir yaptırım bu kadar etkili olmayacaktır. Bundan dolayı insan canına gereken değerin verilmesi gerekiyor. Kısasın yani idamın ceza hukukunda haklı yerini alması gerekiyor. Yoksa insanlar pisipisine ölmeye devam edecek; yakma, yıkma, yağma ve diğer her türlü anarşiler de devam edecek; AKIL SAHİPLERİ derin gaflet uykularından uyanıp “SOSYAL TUFAN”a karşı gerekenleri yapıncaya kadar…
Ve’s-SELÂM mea’d-DUA…