776. seminer notlarından (5) “FIKH etmiyorlar…”
‘KUR’AN şimdi de yeni inzâldan bahsetmektedir. Bu, deney yapa yapa gözlem yapıp geçmişte cereyan eden olayların tesbiti ile olmaktadır. Her birimiz kalkıp ayrı deneyler yapamayız, ancak yaptığımız deneyleri ve gözlemleri birbirimize aktarırız. Bu aktarmada yanlışlar olabilir, yalanlar olabilir. Dolayısıyla her haber sûre değildir, her içtihad sûre değildir. İçtihadın sûre olabilmesi için icmanın akdedilmiş olması gerekir. Bir haberin de sûre olması için haberin bize tevatüren gelmesi gerekir. İçtihadda ilim gerekir, haberde ise sadakat gerekir. Metotları farklıdır, nüzul şekilleri farklıdır.
Fıkıhçılar Kitap’ta içtihadı incelerler, Sünnet’te ise haberi incelerler...
O halde iki münzel nedir?
Birincisi, içtihada dayanarak ihtiyaçların giderilme şeklini bulmaktır. Buradaki ihtiyaçların tesbit şeklini bulmak. Aksi de olabilir. Bir halkın oluşturduğu ahlâkî cemaatlerin temsilcileri bunu sağlarlar. Bunlar kişilerin sayısına göre söz ve oy hakkına sahiptirler.
Diğeri ise ilmî dayanışma içinde çözülür. Ergin kişiler kendilerine ilmî temsilciler seçerler, ilmî temsilciler içtihadlarını yaparlar. Fetvaları teminatlı olur, icma hâsıl olur.
Bugünkü Batı uygarlığı ilmî içtihatları kenara atmış, mecliste topladıkları halk temsilcilerinin (milletvekillerinin) kaldırdığı parmakla kanunlar yapmaktadır. Bu uygulama da sonuçta çözümler getirmemektedir. Kendilerine “ilmî çözümler” sunduğumuz zaman da birbirlerine bakarak şaşkına dönerler. Olaylar sizin dediğinizi onaylayınca birbirlerine bakar ve bu durumda ne yapalım derler...’
‘Varsayımları vardı, diyorlardı ki: Din artık fonksiyonunu kaybetti... Din gericiliktir... Din insanları geri bırakmıştır... Dindarlar zavallı kimselerdir... Yaşlılar ölünce kimse dindar olmayacak, böylece insanlık dinden vazgeçip uygarlaşmış olacaktı…
Bu nazariyeyi zorla kabul ettiren “sosyalistler/komünistler” ve bu nazariyeyi parası ile dayatan “kapitalistler” vardı. Biz gençlik dönemimizi bu anlayış içinde geçirdik. Günah kelimesini söylemeyi ayıp sayardık. Böyle şeyleri ilkel insan söyler derdik...
Sonra ne oldu?
Biz ilk savaşımızı bu anlayışa karşı yaptık, Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN’ın İzmir’de verdiği “İLİM VE İSLÂM Konferansı” ile cepheyi açtık... Sonunda iktidar olduk... Dindardık ama başarıyorduk, onlardan çok çok daha iyi başarıyorduk...
İşte şimdi onlar birbirlerine bakıyor, aralarında imdat istiyorlar... Artık konuşmaya mecalleri bile kalmadı... Sadece gariban bakışları ile medet umuyorlar...
Bugün bize karşı direnenlerin akıbeti de bu olacaktır.
Evet, yarın “ADİL DÜZEN”e karşı çıkan Millî Görüş gömleği çıkaranlar ve AK Partililer de şaşkına dönecekler ve birbirlerine bakacaklar. Kur’an Allah’ın sözüdür. Kur’an, “Allah nurunu tamamlayacaktır” diyor. “ADİL DÜZEN” demek Allah’ın nuru demektir.
Yaşlıların akılları yatmıyor ama genç nesiller bunlara tutunacaklar, onlar yazdıklarımızı okuyacaklar. Nasıl Bediüzzaman’ın Risaleleri devre dışı edilmek istendi ama başarılamadıysa; bizim bu “KUR’AN VE İLİM Seminerleri” çalışmalarımız da yeni nesillere ulaşacaktır. Bizi okuyacaklar, başkalarını da okuyacaklar ve kendileri içtihad edecekler...
Biz, bizi taklit eden nesil istemiyoruz...
Biz, yalnız bize kulak veren nesil istemiyoruz...
Biz, her söze kulak veren ve sözlerin en iyisine uyan nesil istiyoruz...
Biz, kendi akılları ile hareket eden ve kendi FIKIHLARINI yapan nesil/ler istiyoruz...
Allah bize böyle istememizi ve yapmamızı emrediyor...
Biz de işte bunu sizlere aktarıyoruz...’ (s.11-12) Devamı var…
Evet, tekrar hatırlatıyorum: “KUR’AN VE İLİM” 776. hafta TEFSİR (Tevbe Sûresi, 54. hafta) seminerimizden aktarı-YORUM… Ve İLMÎ-AHLÂKÎ-İKTİSADÎ-SİYASÎ-SOSYAL olarak çağımızdaki hayatın her alanında var olan “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmaya yani “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN GEMİSİNİ” inşa etmeye DAVET EDİYORUM… Bize düşen sadece açık tebliğdir… Ve’s-selâm mea’d-duâ…