769. hafta seminerinden; İslâm devletinin yapısı-1
KUR’AN VE İLİM seminer çalışmalarımızın 769. haftasına da ulaştık, elhamdülillah...
‘Devlet aşaması öncesinde denge kabileler arası çatışmalarla sağlanıyordu. Yönetim yoktu. Hakemlik sistemi olsa bile müeyyidesi kabileler arası çatışma idi. Devlet aşamasında silahlı güçler oluşturuldu, hakem kararlarına uymayanlar silahlı güçle yola getirildi. Bu düzen Hazreti Nuh Peygamber ile başlamış, Kur’an’la tamamlanmıştır.
“Tevbe edenler” demek “cahiliye dönemi”nden “şeriat dönemi”ne geçenler demektir. Artık haksızlığa uğrayan herkes hakemlere gidiyor, hakkını onlardan alıyor, o hakkı da müminlerden oluşan silahlı güç teyit ediyordu. Buradaki (bu âyetteki) “taib”den maksat bir devletin vatandaşlığını kabul edip “barış düzeni”ne giren kimseler demektir. Bunlar artık şeriat dışı işler yapmayacaklar, yasak fiiller işlemeyeceklerdir.
“Âbidler” topluluk içinde kendilerine düşen kamu görevlerini yapacak olanlar demektir. Amel-i salih işleyeceklerdir. Başkalarının yaptıklarını bozmayacaklar, aksine tamamlayacaklardır. İşleri plan ve projeye göre yapacaklar, yaptıklarını kamuya yarayacak şekilde yapacaklardır. Kişiler kendileri için üretmeyecekler, topluluk için üretecekler ve ürettiklerini topluluğa vereceklerdir. Çalışacaklar ama kendilerine yarayacak olanları değil, başkalarına yarayacak olan işleri yapacaklardır. Demek ki ibadet demek topluluğa yarayan işler yapmak demektir.
“Hamidler” topluluktan aldıkları haklardan dolayı hamd edenler demektir. Yani topluluğa çalışırlar ve topluluktan pay belgelerini yani parayı veya ilgili belge olan senedi alırlar ve onlarla ihtiyaçlarını giderirler, bundan dolayı da hamd ederler anlamındadır. Devlet aşaması demek mübadele aşaması demektir. Mübadelenin tamamlandığı aşamadır. Kur’an günümüzün hükümlerini de ortaya koymaktadır.
“Saihler” seyahat edenler, insanlar arasında birliği ve beraberliği sağlayan aracılar demektir. Tüccarlar, ilim adamları, sanatkârlar saihlerdir. Bunlar illerden illere, ülkelerden ülkelere dolaşırlar, kandaki alyuvarlar gibi eşyaları ve değerleri taşırlar. Âbidler üreticilerdir. Hamidler tüketicilerdir. Saihler de aracılardır; tüccarlardır, iş adamlarıdır, fikir adamlarıdır yani halkın bizzat kendisidirler. Bunlar ömürlerinin bir kısmını seyahatte geçirirler ve böylece insanlık içinde birliği sağlarlar.
“Rakiler” Bütün bunları yapan insanların bunu birlikte yapabilmeleri için kendilerine yönetici seçerler ve bu yönetici onların beraber hareket etmelerini sağlar. Önce o yapar, cemaat da onun yaptıklarını tekrarlar. Rükû etmek demek eğilmek demektir yani topluluğun hareketlerine ayak uydurmak demektir, örgütlenmek ve işbölümü yapmak demektir. Burada dikkat edilecek husus şudur; kişiler başkalarının emrinde değildir, başkalarının yaptığını yapmaktadır. Bu sebepledir ki imam cemaate dönmez, imam kıbleye dönmüştür.
“Sacidler” kurallara tâbi olanlardır. Rükû yöneticilerin yönetimine tâbi olmadır. Secde ise kurallara tâbi olmadır. Onu remz eder. Yani kişi kendi varlığını topluluğun kuralları içinde hapseder. Özgürdür ama kurallar içinde özgürdür. Bu onun özgürlüğünü daraltmamaktadır. Kişi bindiği otobüsün kurallarına uymak zorundadır ama o zorunluluk sayesindedir ki İstanbul’dan Ankara’ya gitme özgürlüğüne ulaşmaktadır. Şeriat insanı kurallı hareket ettirir ama aynı zamanda onun özgürlüğünü de genişletir.
Kur’an böylece bir İslâm devletinin yapısını altı özellikle saymıştır. Bunlar arasına “ve” harfi konmadığına göre bunlar bütün müminlerin ve müslimlerin birlikte vasıflarıdır. İslâm topluluğu bu altı özelliğe dayanır, şeriatın yasakladığı işleri yapmaz, çalışmaları topluluk içinde yapar, aldığı paylardan dolayı hamd eder, imkânları tüm diğer insanlarla paylaşır, örgütlenir ve işbölümü yapar, yasalar ve plan ile projelerle varlığını sürdürür…’ (s.5-6; “KUR’AN VE İLİM” 769. hafta tefsir (Tevbe Sûresi) seminerimizden aktarı-YORUM… Ve İLMÎ-AHLÂKÎ-İKTİSADÎ-SİYASÎ yani SOSYAL olarak çağımızdaki hayatın her alanında var olan “SOSYAL TUFAN”a karşı gereğini yapmaya yani “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN GEMİSİNİ” inşa etmeye davet ediyorum… BİZE DÜŞEN SADECE AÇIK TEBLİĞDİR; ve’s-SELÂM mea’d-DUA…) Devamı var…