Yargı sorunu
Geçen hafta yazdığım “Sistem sorunu ve yürütme-yargı gerilimi” başlıklı yazımın hemen başında dediğim şuydu:
‘Bir ülkede “yürütme” ile “yargı” arasında çatışma varsa, yani sağlıklı bir “denge ve düzen” yoksa, o ülkede istikrar ve huzur olması mümkün değildir. / Bu konuda bütün dünya ülkelerinde sıkıntılar var ve bu sıkıntıların seviyesine göre o ülkede “siyasi-sosyal-iktisadi sorunlar” yaşanıyor. / Biz bu sıkıntıların artık “SOSYAL TUFAN” seviyesinde olduğunu söylüyoruz… / Yargı meselesini müstakil bir yazı olarak haftaya ele alırız inşaallah...’
Bugün de söz verdiğim üzere “yargı sorunu” üzerinde duralım…
***
“Adil Düzen”de yargı tarafların seçtiği hakemlerden oluşur, en yüksek yerdedir.
ABD’de yargı jüriden oluşur. Soruşturma dedektifler tarafından yapılır. Dolayısıyla yargının üstünlüğü kesindir. Çünkü yönetim ve meclis seçimle oluştuğu gibi yargı da seçimle oluşur. Halk yasama erkini bağımsız iki kurum tarafından kullanır.
Türkiye’de ise Meclis son mercidir. Meclis aleyhine dava açılamaz. Meclis’in yeterli sayısıyla aldığı kararı hiç kimse bozamaz. Meclis’in şahsı maneviyesine dava açılamaz. Yargı bağımsızdır ama bu bağımsızlığı hükümete karşıdır, Meclis’e karşı değildir.
Türkiye’de hükümet yasamaya hâkimdir, yargıya da hâkimdir, dolayısıyla ülkemizdeki yargı bağımsızlığı sözde kalan bir şeydir. Hükümet ne yaparsa yapsın, Türkiye Büyük Millet Meclisi dokunulmazlığını kaldırmadığı müddetçe kimse onları yargılayamaz. Yargının kararlarını icra eden hükümettir. Hapishaneler Adalet Bakanlığı’na bağlıdır. Adalet Bakanı emir verse, bütün siyasileri serbest bıraksa, kimse onlara bir şey yapamaz. Meclis’te gensoru verilir, ekseriyetin oyu ile kaybeder.
Eskiden buna asker müdahale ediyor ve meclisleri kapatıyordu. Şimdi ise asker -yaşanan bunca tecrübeden sonra- bu oyunları anladığı için hükümetin yanında yer alıyor. Asker biliyor ki yapılan saldırı dıştan ayarlıdır, içteki işbirlikçi de basındır, medyadır ve onlarla birlikte dönem dönem değişen diğer iç ve dış işbirlikçilerdir. Dolayısıyla, son yıllardaki gelişmelere bakıldığında, AK Parti’nin bu konuda sadece beceriksizliği söz konusu olabilir. O sebeple AK Parti ne yaparsa yapsın müdahale etmiyor. Hapiste yatan askerlere de vatan hizmetini yapıyorsunuz diyor, sabredin diyor… Bu şartlar altında savaş devam ediyor...
Şimdilik vaziyet böyle idare ediliyor ama böyle daha nereye ve ne zamana kadar?!.
***
Sistemde çelişkiler vardır ve bu sistemde çözüm mümkün değildir.
Hareket Partisi (MHP) çözüm istemiyor…
CHP zaten hiç çözüm istemiyor...
BDP ne yaptığını bilmiyor…
AKP’ye gelince…
Her ne kadar ‘Benim adım AK Parti’ dese de; kuruluştaki adı ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’ olan yani adında “ADALET” kelimesi olan bu parti bu sorunu 12 yıldır hâlâ çözemedi… Bu gidişle çözecek veya çözebilecek gibi de görünmüyor… Evet, AK Parti ‘sözde’ çözüm istiyor, yeter ekseriyete de sahip, kural koymak onun hakkı AMA...
İşte…
Bütün mesele, bütün sorun, bütün sır işte bu “AMA”da saklı bulunuyor…
Bizim yarım asırdan beri “ekseriyet sistemi” olmaz, “NİSBİ SİSTEM” olmalıdır, “hâkimlik sistemi” değil” HAKEMLİK SİSTEMİ” olmalıdır uyarılarımızı dinlemediniz...
Bizim kırk-elli yıllık söylemlerimize, yazdıklarımıza, kitaplarımıza, tebliğlerimize, irşadlarımıza ve bu köşedeki yüzlerce çözüm önerilerimize karşı “summun-bukmun-umyun” yani “kör-sağır-dilsiz” oyununu oynamaya devam ediyordunuz… Hep “HAYIR!” diyordunuz, hep “OLMAZ!” diyordunuz... İşte şimdi iyice çıkmaz içindesiniz... Ve’s-selâm…
“Yargı sorununun çözümü” gelecek yazımızın konusudur, inşaallah…