Sorun; sistem, anayasa, hukuk, medeniyet sorunu
Sorun “sistem” sorunu… Sorun “sömürü” sistemi… Sorun “anayasa” sorunu… Sorun “hukuk” sorunu… Sorun “medeniyet” sorunu… Sorun işte bu “sorunları” çözmememizdir…
Beş asırlık “faizli Batı sistemi ve sömürü düzeni” ile buraya kadar…
Tamam, dünya olarak sanayileştik ama “sanayi, bilgi, bilgisayar, uzay” veya adına her ne diyorsak, “yaşadığımız çağın hukuk sistemi” hâlâ yok, Batı dünyasının bu hukuku üretme ihtimali hiç yok; Nuh Nebi’den kalma “tarım dönemi hukuku” ile buraya kadar…
Bu köşede hep “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen, Adil Düzen Medeniyeti, III. milenyum medeniyeti” diye hatırlatmalar yapmamızın ve zaman zaman feryat edercesine haykırmamızın ana sebebi işte budur; “KÖR-SAĞIR-DİLSİZ” olanlar ilgilenmese de…
Çağımız dünyası yeni bir “hukuk”, yeni bir “sistem” ve yeni bir “medeniyete” muhtaç.
Biz İzmir’den beri kırk yedi yıldır bu sorunların çözümü için çalışıyoruz…
Biz 747 haftadan beri İstanbul çalışmalarımızda da bu sorunlara çözüm arıyoruz…
KUR’AN VE İLİM, 747. hafta seminer notlarından hatırlatmalarla devam ediyorum…
***
“Nafaka etmek” üretim işlerinde çalışmaktır. Üretimde harcanan emek ve mal “infaktır”, üretim yapmadır, birlikte üretim yapmadır. Satmak üzere ürettiğimiz mal için harcadıklarımız “infaktır”.
Burada mal varlığı ile ilgili hükümler vardır.
İnsanın iki tür kişiliği vardır; bunlar topluluğun üyesi olarak kişiliği ve topluluktan ayrı olarak kendi kişiliğidir.
Bu âyette insanın topluluk içindeki kişiliğinden bahsetmektedir. Bunlar bedeni görevler ve mâli işlerden ibarettir. Birincisini tembellikle, ikincisini kerih olarak anmaktadır.
İşçilik sistemi insanı zevksiz ve huzursuz hâle getirir. İşçilik sisteminde kişi işi sırf para kazanmak için yapmaya başlar. İşçilik sisteminde herkes iş yapmadan zengin olmak istemektedir, bu sistemde kişiler ne zaman emekli olayım yani çalışmayayım diye çabalarlar.
Oysa biz bu dünyaya iş yapmak için geldik; bir gün daha fazla üretim yaparsak çocuklarımıza daha fazla imkân bırakırız, âhirette de daha fazla kazanç temin ederiz.
Çalışırsınız ve para kazanırsınız. Elbette istenen budur ve bu iyidir. İş yapmazsanız para kazanamazsınız. Bu en kötüsüdür. Müminler çalışıp para kazanmamayı, çalışmayıp para kazanmaya tercih ederler. Çalışmadan para kazanmak haramdır. “İnsan için sadece sa’y/emek vardır” âyeti bunun açık delilidir. Çalışmadan kazanmaya bâtıl kazanç denmektedir.
Siz hayatınızda önünüze gelen işi yapacaksınız, ücretini ve parasını düşünmeyeceksiniz. Hangisi iyi ürün veriyorsa orada çalışacaksınız. Az para alsanız dahi bir işle meşgul olacaksınız. Ben hayatımda hiç para hesapları yapmadım.
Öyle düzen kurmalıyız ki, insanlar kazanmak için çalışmamalı, çalıştıkları için kazanmalıdır. Fakirlere ve yoksullara paylarını verirken onların tembel veya çalışkan olduklarına bakmayız, karınlarını doyururuz, kârih olarak iş yapmalarını istemeyiz.’ (s.10)
‘Namaz, zekât, oruç ve haccın; Kur’an’ı tilavetin, tesbihin ve zikrin hedefi insana iyi şeyleri sevdirmektir; çalışmayı sevdirmek, okumayı sevdirmek, araştırmayı sevdirmektir. Düzende herkes önce çalışmaya zorlanmamalıdır, aç kaldığı için çalışmak zorunda kalmamalıdır. Bunun için aşağıdaki tedbirler getirilmiştir.
1) Yol gibi haberleşme gibi birçok vakıflar vardır, onlar herkese bedavadır.
2) Bazı malların yarısı parasız verilir, yarısı iki misli fiyatla satılır.
3) Fakirlere, yoksullara, yetimlere ve kimsesiz yaşlılara ortak gelirden pay verilir.
4) 25 Genel Hizmet halka bedavadır. İşletmelerden alınan payların yarısı ortak fonda toplanır ve halka hizmet verenlere bölüştürülür.
Ondan sonra da işçilere çalışma kredisi verilir. İstedikleri işverende çalışırlar, işvereni borçlandırırlar. Bundan başka işsizlik sigortası geliştirilir. Çalışanlardan kesilen yüzde 2,5 kadar paylar ile çalışmayanlara pay verilir. Ne işveren ne de işçi anlaşmaya zorlanmaz.’ (s.11)