Batı ekonomisi ile İslâm ekonomisinin farkları
“Kenz” var, “hazine” var.
“Kenz” altın ve gümüşün depolandığı kasadır, bankadır.
“Hazine” ise malın depolandığı ambardır, üretimdir, ülkedir.
Bundan önceki âyette “mallardan” bahsedilmişti yani konusu “hazine” idi.
Burada ise “kenz”den bahsedilmektedir yani buradaki konu “para”dır.
Allah para olarak altın ve gümüşü var etmiştir.
Altın ve gümüş satın alma gücüdür.
Altın ve gümüşle yani para ile istedikleri malları elde edebildikleri için insanlar “hazinelere” değil de “kenzlere” sahip olmak isterler. Hazineler yani mallar ise yüktür; zamanla bozulmakta, zamanla değerleri düşmektedir. Bu sebepledir ki hasat zamanı herkes malı elinden çıkarıp paraya sahip olmak ister.
Bundan dolayı bundan önce “malların ekl edilmesinden” bahsedilmiş, burada ise “altın ve gümüşün kenz edilmesinden” bahsedilmiştir. Çünkü altın ve gümüş ekl edilmez. Ekl edilmeyen ve hemen hemen hiçbir fizikî yararı olmayan “altın ve gümüş” ile onların gölgesi mesabesinde olan “kâğıt paralar” hazinedeki malları temsil ettikleri için değerleri vardır, onları satın aldıkları için değerleri vardır. Onların bu değerleri de hareketli olmalarından doğar. Eğer onlarla bir şey almazsan, bir şey satmazsan hiçbir değerleri yoktur.
Ekonomide halk çalışır, üretim yapar, karşılığında para alır. İşyerleri ürettikleri malları tüccarlara satarlar. Tüccarlar piyasaya satarlar ve piyasadan üretenlere lazım olan malları satın alıp mağazalara, marketlere ve bakkallara getirirler. Halk parası ile bakkallardan malları satın alır ve tüketir. Evlerde mal emeğe, işyerlerinde emek mala dönüşür.
Böylece mal ile emek evden işyerine, işyerinden tüccara, tüccardan bakkala, bakkaldan halka dönerken; aksi istikamette para halktan bakkala, bakkaldan tüccara, tüccardan işyerine ve işyerinden halka döner. Piyasadan para çektiğiniz takdirde bu döngü yavaşlar, bir kısım insanlar işsiz kalır, bir kısım insanlar da aç kalır.
“Faiz” parayı kazanıp kenz etmedir.
“Kâr” ise malı kazanıp hazineyi zenginleştirmedir.
Biri yani “kâr” zenginliktir, diğeri yani “faiz” ise yoksulluktur.
İşte, “kenz edenler” paradan para kazananlar yani “faizli iş yapanlar”dır.
Faiz; nakit para olarak alınan kira, nakit para olarak alınan ücret, nakit para olarak alınan kâr ve nakit para olarak alınan vergidir.
“Sebilullah” kelimesi tekrar edilmiştir. Buradaki “sebilullah” işte bu ekonomik döngüdür, para ve malın döngüsüdür. Yukarıdaki “sebilullah” ise fiziki döngüdür. Yani “emek-mal döngüsü” birinci döngü, “para döngüsü” ise ikinci döngüdür.
Bir işyeri yapıp onu çalıştırmamak nâsın/insanların malını ekl etmektir. Bir toprağa sahip olup da onu ekmemek nâsın malını ekl etmektir. Diğer taraftan altın ve gümüşü yığmak da nâsın malını ekl etmektir. Altın ve gümüşün varsa, onu bankaya faizsiz olarak yatıracaksın, gayrimenkulün varsa kirasız da olsa onu başkalarına kullandıracaksın.
“ADİL DÜZEN EKONOMİSİ” işte bu ilkelere dayanmaktadır.
Yalnız “para bankaları” değil, aynı zamanda “mal senetleri bankaları” da vardır. Bunlar “faizsiz kredileşme ilkesi” içinde çalışırlar. Kişi malı ambara teslim eder, senedi alır, bankaya gider, rehin bırakır, karşılığında faizsiz olarak kredi çeker. Banka da yine o mal belgesini halka kredi olarak verir. Böylece nâsın mallarını ekletmenin önüne geçilmiş olur.
İki türlü mülkiyet vardır; kıyam mülkiyeti, meta mülkiyeti.
Meta mülkiyetine sahip olanlar onu beklerler.
Kıyam mülkiyetine sahip olanlar gayrimenkulleri işletmezlerse mülkiyetlerini yitirirler.
Batı ekonomisi ile İslâm ekonomisinin dayanakları tamamen farklıdır.
(KUR’AN VE İLİM, 740. hafta, Tevbe Sûresi 34-35. âyetleri tefsir çalışmamızdan...)