KUR’AN VE İLİM 732. seminer notlarından-1
‘Bugünkü vergi sisteminde insanlardan zorla vergi alınmakta ve vergi verenlere hiçbir yarar temin edilmemektedir. Oysa İslâmiyet’te vergi kişiye birçok yararlar sağladığı için herkes vergi vermeye koşmakta, fazla fazla vergi vermeye çalışmakta, yönetim vergiyi kabul etmekte veya etmemektedir. Mesela kötü malları vergi olarak getirdiği zaman görevli onu kabul etmemektedir. Kabil ile Habil hikâyesi buna dayanmaktadır. İlk katl böyle başlamıştır.
Vergi ne gibi yarar sağlamaktadır? Bunları ele aldığımız zaman İslâm düzeninde halkın niçin vergi vermeye koştuğunu daha iyi bir şekilde anlarız.
1) Vergi veren ertesi sene verdiği vergi kadar yani vergi karşılığı kredi almaktadır, hem de faizsiz kredi almaktadır. O halde verdiği vergi bir tür banka faizi demektir. Aradaki fark, faiz ödenir sonra kredi verilir, oysa Kur’an’a göre önce kredi verilir sonra faiz alınır yani vergi alınır. Bir başka fark da şudur. Geçen zamana göre değil de üretilen mal miktarına karşılık vergi alınmaktadır. Kredisini ödemeyene cebri icra uygulanmamakta, servetine, evine, bankasına icra gitmemektedir. Sadece onun kredisi kesilmekte, borçlanma ehliyeti elinden alınmaktadır. Sadece bu durum bile kişinin vergi vermek için koşmasına yeterli sayılmaktadır. Bu kredi faizinin % 2,5 olduğu da anlaşılırsa, kim yüzde iki buçuk icrasız faize hayır der.
2) Verginin ikinci daha önemli yararı; su ve elektrik gibi girdilerden yararlanma verilen vergiye göredir. Bunlar işletmelere para ile satılmaz, ödedikleri vergiye ve işin cinsine göre elektrik verilir, su verilir. Vergi adeta elektrik ve su parasıdır. Herkes elektrik ve suyu fazla almak için vergi vermeye koşar.
3) Verginin sağladığı başka bir fayda da; vergisi verilen mallar başka herhangi bir aidat ödenmeksizin sigortalıdır. Çalınsa devlet onu ödemek zorundadır. Çalandan sonra alır. Yangın olsa devlet onu vergi sigortası ile öder. Demek ki ödenen vergi bir nevi sigorta bedelidir. Başka türlü malları sigortalama yoktur; yasak değildir ama devlet garantisi yoktur.
4) Bir gayrimenkulün bedeli ödediği vergi ile ölçülür. Ticari mallarda geçen semen ödenen verginin kırk katı, tarım arazilerinde on katı, sanayi tesislerinde beş katı senelik gelir teşkil eder. Ziraatta on senelik ödenen verginin on katı istimlâk bedeli olarak ödenir. Tesisleri işletmeyenlerden bedeli ödenerek tesis devletçe satın alınır.
İşte bu sebeplerdendir ki İslâm düzeninde herkes vergi ödemeye koşar. Herkesten istediği kadar vergi kabul olunmaz. Ancak istihkak ettiği kredi kadar vergi kabul edilir. Ambara koyduğu mahsul kadar kredi verilir. Bu âyet bize işte bu hükmü koymaktadır.’ (s.2-3)
‘Bu âyette hükmüne kimseyi işrak etmez denmektedir. Hükmü hakemlerin verdiği karardır. Çok hukuklu sistem vardır ama çok yargılı sistem yoktur. Dünyada tek yargı sistemi vardır, o da hakemlerin yargı sistemidir. Bugün bütün insanlık şirk içindedir. Hâkimlik sistemi şirktir. Merkezi otorite tarafından atanmış hâkimler merkezi kuvveti otorite kabul etmekte, ulus adına değil atayanların adına hükmetmektedirler. Bu âyet (‘hükmüne kimseyi işrak etmez’ âyeti) yargının hakemlerden oluşacağını çok açık bir şekilde ifade eder. Herkes topluluğun temsilcisidir, kendisini yargılayacak hakemi topluluk adına kendisi tayin eder. İki hakem de başhakemi topluluk adına tayin eder. Böylece topluluğun temsilcileri tarafları muhakeme ederler, hükme kimseyi ortak etmezler.’
‘Salih amel, diğer insanların amellerine uyan işleri yapma demektir. Kişilerin hukukudur, üretimdir, tüketimdir. İbadet ise topluluğun düzenine uymadır. Topluluğun düzenine başka kimseyi karıştırmamadır. Namaz, oruç, zekât, hac ibadetin kendisi değildir, ibadeti öğreten müesseselerdir. Asıl ibadet düzene uymadır yani makro ekonomiye uymadır. Topluluğun içinde tek para kullanma, karşılıksız para kullanarak topluluktan başkalarını topluluğa ortak etmemedir.’ (s.6)
‘Evet, dört kuvvet vardır; yasama, yürütme, yargılama ve yönetme. Yasamayı ilim adamları yaparlar. Yürütmeyi iş adamları yaparlar. Yargılamayı din adamları yaparlar. Yönetme siyasilere aittir. Ne var ki hepsi yasalara uymakla mükelleftirler ve yasaları da ilim adamları yaparlar. Kur’an düzeninin ne kadar uyumlu ve ileri bir düzen olduğu apaçık görülüyor.’ (s.14)