Kosova ve Sancak’tan; Bosna ve Balkanlar’dan…
Balkan devletlerinin en büyüklerinden biri miydi, yoksa en büyüğü müydü Yugoslavya? O ülkede dünyaya geldim ve yedi-sekiz yaşımda Türkiye’ye hicret ettik. İşte o Yugoslavya’da tam bir ‘balkanlaştırma’ yani bölüp parçalama politikası uygulandı, Yugoslavya birkaç ülke(!)ye bölündü ve şimdi benim beş ülkede yakın akrabalarım var!..
Zaman zaman bu ülkelerdeki akrabalarımı değişik vesilelerle ziyaret ederim. Geçen kış Kosova ve Arnavutluk’taydım... Ondan önce Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün gazeteci yazar davetlisi olarak Arnavutluk ve Karadağ ziyaretlerini gerçekleştirmiştik…
Şimdi ailemden beş kişi ile KOSOVA (babamın ve benim memleketim) ve SANCAK’tayım (son dönemde Sırbistan ile Karadağ ayrı ülkeler oldu ya; işte bu iki ülke arasında 12 şehri ortasından paylaşılan yani ortasından ikiye bölünen annemin memleketi).
Sorunlar devam ediyor, bölünmüşlük devam ediyor, parçalanmışlık devam ediyor, Balkanlaştırma devam ediyor yani “sömürü çarkı” aynen eskisi gibi sürdürülüyor…
Aslında dünya güzeli iki memleketimin içinden ikişer veya üçer nehir geçen iki güzelim şehri Mitrovitsa ile Novi Pazar arasındaki mesafe o kadar kısa ki; ikisi arasındaki en yüksek dağlara çıkıldığında neredeyse her ikisini birden aynı anda görebilirsiniz… Ama Sırp zulmü hâlâ sürmekte olduğundan ve doğduğum Mitrovitsa ortasından geçen nehir sınır kabul edilerek Avrupa’da Arnavutlar ve Sırplar arasında bölünmüş şehir olarak hayatiyetini sürdürmekte olduğundan, şehrimin diğer tarafına geçip çocukluğumda yaşadığım bazı yerleri gezemedim!.. Köprünün başında BM askerleri ve köprünün tam ortasında büyük bir toprak yığını!.. Memleketimde sekiz ülkenin askerleri var ama Kosova’nın ordusu yok!.. Her tarafı nehirlerle donanmış Kosova’mda her gün su ve elektrik kesintisi var!!! Ekonomiyi hiç sormayın… Bir başka garabeti de Kosova’dan Sancak’a yani Sırbistan sınırlarındaki Sancak bölgesine geçerken yaşadık (altı şehriyle diğer yarısı Karadağ sınırlarında); doğrudan geçemedik, nice dağları, ovaları, nehirleri aşarak üç ülke(!) sınırını geçmek zorunda kaldık!.. Kilometrelerce dolandık durduk; sözde sınırlarda ve sözde ülkelerde dolanıp durduk!.. Hâlbuki iki memleketimin arası öylesine kısa ki; sadece birkaç on kilometre… Ama biz yüzlerce kilometre yol kat edip Karadağ üzerinden Sancak’a geçmek zorunda kaldık…
Demek istemem o ki; Sırp zulmü başka şekillerde ve boyutlarda devam ediyor ve bu zulümlerin sebebiyet verdiği iktisadî, siyasî ve sosyal zararlar başka bir yazı konusu olmalı…
Ama şu kadarını yazmaktan geçemeyeceğim. Büyük Avrupa ülkeleri birleşip büyük devletler oluyorken, mesela Almanya federe devletleri birleşip ‘Büyük Almanya’ oluyorken; hattâ bütün Avrupa ülkeleri birleşip ‘Avrupa Birliği’ oluyorken… Benim memleketlerim Avrupa ülkelerinin işçi (çağdaş köle) ve gıda ambarı olarak Balkanlaştırılmışlıklarını yani bölünüp parçalanmışlıklarını ve sömürülmelerini sürdürüyorlar… Bir an için dünyanın bu en güzel coğrafyasının Osmanlı döneminde olduğu gibi bir bütün olarak bir tek “BALKAN DEVLETİ” olduğu düşünüldüğünde; bu devlet dünyadaki süper devletlerden biri olmaz mıydı?.. Ama olmuyor, olamıyor, oldurmuyorlar… Ama günü gelince olacak inşaallah…
Her neyse…
Sekiz yaşıma kadar çocukluk yıllarım işte buralarda geçti.
Sonraki çocukluğum Üsküp/Makedonya, Zeytinburnu/İstanbul, Yozgat/Boğazlıyan, Bornova/İzmir ve Burdur’da devam etti... Demek istediğim o ki; ben gerçekten daha çocuk yaşlarda “muhacereti” doya doya yaşadım!.. Daha sonraki hayatımda Almanya ve Arabistan yılları var ki; her ikisi de öncelikle “eğitim” amaçlı muhaceretlerdi…
Ama bütün bu muhaceretlerde daima özlediğim iki memleketim var; KOSOVA ve SANCAK... Çünkü dünyadaki en yakın akrabalarım buralarda; dedelerim, ninelerim, amcalarım, halalarım, dayılarım, teyzelerim… Geriye akraba olarak ne kaldı ki?!. Bu bölgeden olan eşim, gelinim, iki oğlum ve bir kızımla işte bu memleketlerimi ziyarete geldik; benim ve babamın memleketi KOSOVA ile annemin memleketi SANCAK/BOSNA…
Değişik düşünce ve duygularla yüklüyüm… Belki biraz daha yazarım… Belki!..