Kâfirler, müminler ve Adil (Ekonomik) Düzen
Yolda giderken uykuya dalar, arabanız sağa kayar, kaza yapmış olursunuz ve bu durumda kimseye kızmaz, kendi kendinize sabreder, ses çıkarmazsınız.
Ama eğer biri size kazaen çarpsa, kıyameti koparırsınız. Kişinin zorunluluk içinde veya hata sebebiyle yaptığı kazadan dolayı ona saldırırsınız. Hattâ kabahat sizde olduğu halde onu suçlar ve onu cezalandırmak istersiniz.
İşte kâfirlerin davranışları böyledir.
Daha ileri seviyede kâfirler vardır; bu kazadan istifade ederek haksız kazanç elde etmek isteyecek ve hattâ bunun için yalancı şahitler bulup davacı bile olacaklardır!
Oysa mümin olan insan böyle bir kaza ile karşılaştığında, kazaen çarpmışsa Allah’a şükreder ki hayatta kalmıştır. Olan cana değil mala olmuştur. Mümin iyiliğin ve kötülüğün Allah’tan geldiğine inanır. Mümin kimseye kin beslemez, hattâ cezalanmasını istemez. Müminin şeriatın tayin ettiği hususların uygulanması dışında bir isteği olmaz. Çünkü o Allah’a inanmıştır. Allah istemeseydi o bir şey yapmazdı veya yapamazdı.
***
Türkiye’de ve diğer ülkelerde gerçekleşmekte olan gelişmelere bu gözle bakalım. Bugün Türkiye belli bir rahatlığa ulaşmıştır. Bu rahatlık AK Parti’nin marifeti değildir. Tarihi gelişme Türkiye’ye bu imkânı sağlamıştır. Dolayısıyla AK Parti’ye ubudiyet gerekmez.
Biz “iyilikler” için böyle düşündüğümüz gibi “kötülükler” için de aynı şeyi düşünürüz. Bu kötülükleri AK Parti’den değil Allah’tan gelmiş kabul eder, O’ndan mağfiret dileriz.
İşte mümin olan kimse budur, müminin davranışları böyledir.
Oysa kâfir olanlar, kâfir topluluklar iyilikleri kendilerinden bilir, ben/biz zaten buna lâyıktım/lâyıktık der; kötülükleri ise iktidardan veya başkalarından bilir, ona/onlara saldırırlar yahut iyilikleri de iktidardan bilip ona ibadet etmeye başlarlar!
Oysa yapılması gereken iyiliğin de kötülüğün de Allah’tan olduğunu bilmek ve ona göre düşünüp tedbirler almaktır. Kötü arkadaşınız olmuşsa onu suçlamayacaksınız. Demek ki benim bir eksiğim var, kötülüğüm var ki Allah bana bunu arkadaş etti deyip kendinizde eksiklik arayacaksınız. Ona düşmanlık yapmayacak, onu düzeltemeye çalışacaksınız. Kin ve husumeti ona yöneltmeyeceksiniz, kendi nefsinizi ıslaha yöneleceksiniz. Musibet nasihattir.
İşte mümin böyledir.
İşte gerçek mümin olanlar bunlardır.
İşte, mümin ve kâfir iki topluluklar arasında da bu fark vardır.
***
Peki, bunların sonu ne olur?
Kâfir topluluklar, nankör topluluklar zulmet yani karanlık bir düzende hayat sürerler ve bu süreç sonunda zulüm, saldırı, kin ve nefret içinde helâk olup giderler.
Mümin topluluklar ise öyle bir dünya düzeni kurarlar ki, saadet içinde hayat sürerler ve sonunda cennete giderler; dünyaları yani dünya düzenleri de cennet gibi olmaya başlar.
Bugünkü durum rahat gibi görünüyor, başarılı gibi görünüyor.
Bu durum ölümcül hastanın morfin ile uyuşturulması gibidir.
Acı gitmiştir ama hastalık içten içe devam etmektedir.
Morfinini etkisi bir müddet sonra sona erecektir.
İşte o zaman ölümcül hastalık hortlayacaktır.
Bugün maalesef tam da bu durumdayız.
TAKSİM ve TAHRİR bunu gösteriyor.
Yani hep hatırlattığımız acı gerçeği;
SOSYO-EKONOMİK TUFANI…
Ya da “SOSYAL TUFAN”ı…
Çağımızdaki bu TUFANA karşı binilecek tek GEMİ var, tek çare var, tek çözüm var;
“ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN”.