KUR’AN VE İLİM 715. Hafta Seminerinden…
“Şöyle bir soru sorabiliriz:
- İnsan ömrü yüz yıl yerine bin yapılabilir mi?
- Bu dünya hayatının kanunlarında ömür istenildiği kadar uzatılabilir mi?
Vücudumuzun hücrelerini ele alalım.
Nasıl insanın ömrü varsa, vücudumuzdaki hücrelerin de farklı ömürleri vardır. Sadece sinir hücrelerinin ömrü insan ömrü kadardır. Sakalınız her gün büyümektedir. Yıkandığınız zaman deri hücreleri dökülür. Çok kısa ömürlü hücreler de vardır. İnsandaki atomlar sürekli değişmektedir. Eskileri gidip yenileri gelmektedir. Bu kural sinir hücreleri için de geçerlidir. O halde eğer sinir hücreleri de değiştirilir şekilde yaratılsaydı, insan her zaman yenilenecekti ve insan her zaman genç kalabilecekti.
Nitekim birkaç bin seneden beri yaşamakta olan ağaçlar vardır. Kur’an’da Hazreti Nuh’un yaklaşık bin sene (950 sene) yaşadığı bildirilmiştir.
Demek ki kıyamet gününde cennete gitmeden evvel sadece ömür ile ilgili DNA’larda değişmeler olacak, diğer hususlar insanın bu dünyadaki özelliğinde kalacaktır.
Bugün yaşayan insanların yaptıkları filme alınmaktadır. Dört boyutlu uzay bu filmin canlı olanıdır. Ne var ki bu filim günah ve sevabı anlatmaz. Her hareketin takdir edilmesi gerekmektedir. Yani değerlendirilip borç ve alacak sütunlarında yazılacaktır. Bunun için her insan için dünyada görevlendirilmiş melekler vardır. Biri takdir ederek günahları yazar, diğeri de takdir ederek sevapları yazar. Bunlar hakemdirler. Biri savcı, biri de kişinin avukatı durumundadır. Bir fark var. Bunlar eşit seviyede görevlilerdir. Bunların başlarında bir melek vardır. İhtilafa düştükleri zaman baş meleğin dediği kaydedilir. Böylece âhirete gelindiği zaman insanın bu hesap defteri eline verilecektir.
Buradaki ifadeden öğreniyoruz ki yapılanlar madde madde okunacak yani yazılı defterin yanında sözlü tebligat da yapılacaktır.
Nitekim bugün savunma yargılamanın temel maddesi kabul edilir. İfadesi alınmayan kişi kesinlikle mahkûm edilemez. İşte, âhirette de kişi bu dünyada kullandığı savunma hakkını kullanacak, cehenneme gitmeyi geciktirmek için savunmasını uzatabilecektir...” (s.6)
***
“Kâinat ilk patladığı zaman çıkan ışıklar bize şimdi gelmektedir. Bu ışığın dalga boyu uzaklığa göre değişmektedir. Dolayısıyla ne zaman yola çıktığını bilebiliyor, gerisin geriye giderek yaratılışı çok açık olarak takip ediyoruz. İlk yaratılışı küsur saniyeleri ile çok iyi bilmekteyiz. Zaman geçtikçe gönderilen ışık daha karışık hâle geldiği için o kadar açık olarak bilemiyoruz. Yani cm’lik dalga boyunda bize ulaşan ışıkla kâinatın ilk saniyelerini takip edebiliyoruz. Saniyenin yüzde biri kadar gerisin geriye gidebiliyoruz. Birden zaman durmakta, artık ondan öncesini bilmemekteyiz.
İşte kâinat o zaman patlamış ve büyümeye başlamıştır.
Kâinat genişleyerek gelişmektedir. Bugün biz sizlere bu yazıyı yazar hâle gelmiş bulunuyoruz. Bunun olabilmesi için bizim oluşmamızdan önce kâinatın bugünkü duruma gelmesi, Güneş sisteminin oluşması, yeryüzünün bugünkü gibi düzenlenmesi ve canlıların yaratılmış olması gerekir. Canlılar evrimleşmiş, nihayet 60 bin sene önce insan ortaya çıkmış, insan uygarlaşmaya devam etmiştir. 32 bin sene toplayıcılık, 16 bin sene avcılık, 8 bin sene önce çobanlık ve 4 bin sene önce tarımcılık dönemine girmiştir. Yazı takriben Milattan Önce 4000 yıllarında bulunmuş ve tarih dönemlerine girilmiştir...” (s.7)
İnsanlar var olmaya ve tarih yazmaya devam ediyor…
***
Evet… 715 haftadan beri “KUR’AN VE İLİM” tefsir seminerleri çalışmalarımız devam ediyor; her hafta ortalama olarak on sayfa tefsir yazıldı/yazılıyor… Bu haftaki “Kıyame Sûresi” tefsir çalışmamızdan minik bir demet aktardım; çalışmamızın tamamına www.akevler.org sitemizin “Seminerler” bölümünden ulaşılabilir. Selâm ve dua ile…