OMBUDSMAN, hatalar ve yapılması gerekenler
Hâkim karar verir. Yetmez; temyiz edersin, Yargıtay’a gider. Yetmez; itiraz edersin, hukuk veya ceza daireleri birliği vardır, ona müracaat edersiniz. Yetmez; Genel Yargıtay Kurumu vardır. Bu sefer yeter; tanrı odur!
OMBUDSMAN da bu eksiklik sebebiyle doğmuştur.
Cumhurbaşkanı’nı denetleyemeyecek, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni denetleyemeyecek, Yargı’yı denetleyemeyecek, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni denetleyemeyecek.
Peki, kimi denetleyecek? / Hükümeti denetleyecek! / Denetleyip de ne yapacak? / Meclis’e bilgi verecek!
Herkes başvuracak… Ücretsiz olacak... Başvurular 6 ayda sonuçlanacak...
Burada işlenen ilk hata nedir?
Herkes başvuracak demek, kimse başvuramayacak demektir.
Felsefede “hiç” ile “her” aynı anlamdadır. ‘Her şey cisimdir’ dersen hiçbir şey cisim değildir demek olur. Benzer uygulamayı ANAYASA KOMİSYONU’nda yaptılar, sonunda hava çıktı. Herkes başvurdu. Yalnız Akevler Adil Düzen Çalışanları “BİN SAYFA” tutarında öneride bulundu. Ne işe yaradı? “BİZ KOOPERATİFLERLE İLGİLENMEYİZ!” dediler! Peki, biz herkesin içinde yok muyuz?! O halde bunu ne diye böyle yaptılar? Halkı kandırmak için ‘biz herkesi dinledik’ aldatmacasını oynadılar ama aldatan aldanır; kendileri aldandılar.
Her şeyden önce başvurular sınırlandırılmalıdır. Yalnız siyasi kuruluşlar başvurma hakkına sahip olmalıdır. Kişi partisine başvurur. Partisi başvuruyu benimserse sonunda siyasi partinin başvurusu olarak şikâyetler ele alınır. Yüzde 1 oy alan partiye de bu yetki tanınabilir. Kişi partisine şikâyetini kabul ettiremezse partisini değiştirir. Hiçbir parti kabul etmezse, o zaman kendisi bir parti kurar, yüzde 1 oy alır, ondan sonra dinletir.
İlk hata burada başlar. Ülkeyi meclis, ordu, yargı ve devlet başkanı yönetmektedir. Bu denetimde asıl bunlar şikâyet konusu olmalıdır. Yani vatandaş yasadan şikâyetçi olabilir, vatandaş yargıdan şikâyetçi olabilir, vatandaş askerden şikâyetçi olabilir. Eğer bunu yani bu şikâyeti bir parti benimserse, onu kurum da benimsemek zorundadır.
Başvuruları kurum sıralar. Aldıkları oylara göre inceler. Bir parti çok başvuruda bulunmuşsa, onun başvuruları ertelenmiş olacağından kendisi zarar eder. İncelenme sonucu gerçekler ortaya çıkar. Meclis yanlış yapmışsa yanlışını anlar. Başkan yanlış yapmışsa başkan yanlışını anlar. Ordu da bu yolla haberdar edilmiş olur. İnceleme konuları gizli kalabilir. Başkanın kendisi isticvap edilemez. Asker de Genelkurmay’ın izni olmadan isticvap edilemez. Bu başka şeydir, inceleme konusu dışında bırakmak yanlış bir şeydir.
Yapılan başka bir hata da siyasi partilerin etkisiz kılınmasıdır. Bu iktidar partisinin hâkim kılınmaması demektir. Kadroya alınacak personelin yeterlilikleri kanunla belirlenir. Ondan sonrası siyasi partilere kalmıştır. Siyasi partiler kadroları kendileri doldururlar. Böylece siyasi partiler etkin olur, halk etkin olur. Halk etkin olunca yetkisi meşru olur. Atanmışların seçilmişleri denetlemesi abestir, abesle iştigaldir.
Yalnız siyasi partilerin başvuru hakkının olması yetersizdir. ÜNİVERSİTELERDE seçim kadrosu demokratik olacaktır; olmalıdır. Hocalarını ve yöneticileri talebeler seçmelidir. Dolayısıyla üniversitelerin da başvurma yetkileri olmalıdır. TARİKATLAR meşrulaştırılıp organize edilmeli ve tarikat sorumlularının da kuruma başvurma yetkileri olmalıdır. ODALAR, SENDİKALAR, ESNAF TEŞEKKÜLLERİ daha demokratik hâle getirilmeli, onların da başvuru yetkileri olmalıdır.
Sonuçta bir hâkim kanunlara aykırı kararlar alıyorsa, bu hâkimin verdiği kararların kanunlara aykırı olup olmadığını dosyayı inceleyen kurum tesbit edebilmelidir. Sonunda bu hâkim aleyhinde dava açılabilmeli ve gerekirse hâkimliğine son verilmelidir. Cumhurbaşkanı da diktatörlüğe gidebilir; onu durduracak olan da yine hakemlerden oluşacak yargı olacaktır.
Gerçekten âdil bir devlet düzenini istiyor musunuz? O zaman gelin inadınızdan vazgeçin, bizim “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”e kulak verin, değerlendirin... Ve’s-selâm…