Sünni-Şii savaşı mı geliyor?
“Netenyahu'nun özrü büyük savaşın habercisi mi?..” diye soruyor, yazar Adnan B. Okan, hem de yazısının başlığında. Başlık böyleyse, içeriğinde ne olduğu malumunuzdur. Yazısının “Evet korkuyorum…” başlıklı bölümünde de dediği şu: “Yarın bir gün Obama, Erdoğan ve Netenyahu’yu telefonla arayıp; “Haydi bakalım, artık barıştınız; şimdi dünya kamuoyu önünde sarılıp öpüşün ve İran’ı vurmak için hazır olun” derse ne olacak?..”
“İsrail’in önemli gazetelerinden Haaretz bu haberi nasıl duyurdu biliyor musunuz? “Çıkarların, ego ve siyaset karşısındaki zaferi.” Yani “çıkarlarımız için arkadaşların egosunu tatmin ettik” diyorlar. Peki, çıkarları ne? İsrail Başbakanının “Niçin özür diledik” başlıklı açıklamasına göre “Suriye’de ortak hareket etmek.” / Bir çift sözüm de gönlünü Başbakan Erdoğan’a kaptırmış gazeteci, yazar, akademisyen, kanaat önderlerine var. Arkadaşlar, o kadar çok sevindiniz, heyecanlandınız ve kendinizden geçtiniz ki İsrail’in dilediği özür sizin sayenizde Türkiye için hakarete dönüştü. “İsrail’e tarihinde ilk kez özür dilettik” diyerek Türkiye’yi küçültüp İsrail’i yücelttiğinizin farkında bile değilsiniz. Evet, ilk kez özür dilettiniz, çünkü İsrail, tarihinde ilk kez vatandaşlarımızı öldürdü. 9 vatandaşı öldürülmüş ama gerekli cevabı verememiş bir ülke olmanın utancını nereye ve nasıl sakladınız? Doğrusu hayretler içerisindeyim. Farkında mısınız bir siz, bir İsrailli liberaller, bir de İsrail’in Türkiye’deki dostları sevindi.” (Levent Gültekin, “w.gazeteciler.com” sitesi yazarı)
“SÜNNİ-Şİİ SAVAŞI MI GELİYOR?” diye soruyor, Adil Düzen Çalışanı arkadaşımız Lütfi Hocaoğlu ve devam ediyor…
Önce “Kürt açılımı” dendi. Sonra “demokratik açılım” dendi. Sonra olaylar birbiri ardına devam etti. Bunun kendiliğinden olmadığı, bir projenin parçası olduğu açıktı.
Olayları tekrar hatırlayalım. Irak Başkan yardımcısı Tarık Haşimi’ye idam cezası verildi, Türkiye’ye kaçtı. Türk hükümeti kendisine kucak açtı ve Türkiye’de istediği kadar kalabilir dedi. Bu bir Sünni-Şii çatışmasının göstergesiydi. Sonra Kuzey Irak yönetimi ile Türkiye’nin arası ısındırıldı. Resmi ihracatımız 10 milyar doları buldu. Sonra BDP’liler Erbil’e gitti. Anlaşmalar yapıldı. Türkiye’deki PKK’lıların oraya gitmesine karar verildi.
Bu arada Suriye ile ilişkilerimiz dış etkilerle bozuldu. Suriye’de taraf hâline getirildik ve İran’ın ciddi desteği ile bir Sünni-Şii gerilimi ortaya çıktı.
Irak’la ilişkiler o kadar kötüleşti ki Şii olan Irak başbakanı Türk bakanın uçağının Erbil’e inmesine izin vermedi.
Önce Sünni-Şii bloklaşması sağlandı. Kürtler de Sünni blok içine alınacağından PKK devre dışı bırakılmalı ve Kuzey Irak ile Türkiye bir Sünni ittifakı içine sokulmalıydı.
Bunların neticesinde PKK’nın lağvedilme projesi adım adım gerçekleştirildi. Ancak yapılanlar o kadar profesyonelce yapıldı ki, insanlar barış gelecek diye aslında bilinçaltına ekilen ırkçılık tohumlarının farkına varamadı. Öyle ki Diyarbakır’da bir tek Türk bayrağı yoktu. Yani aslında bir bölünmenin ön adımları atılmaktaydı. Böylece Kürtlerde ciddi bir milliyetçilik duygusu oluşturuldu. Apo istediği için PKK bitmiş gibi gösterildi. Oysa Kandil’in dibinde onları destekleyen ABD üsleri olmadığı sürece PKK bir hiçten başka bir şey değildi.
Bunları takiben Obama İsrail’e gitti ve İsrail’in Türkiye’den özür dilemesini sağladı gibi gösterildi. Zaten proje gereği özür dileyeceklerdi ama bunun kamufle edilmesi için Obama oraya gitmişti. Böylece “Suriye-İran-Irak Şiileri”ne karşı oluşturulan “Türk-Kürt-Irak-Suriye Sünnileri” ittifakına destek verecek bir İsrail ortaya çıkıyordu.
Geriye doğru tekrar düşünelim. Gelen 10 Patriot nefes alamaz hâle gelmiş olan Suriye için mi yoksa daha sonrasındaki büyük savaş için mi?
Bunların arkasındaki proje, eğer başarabilirlerse, büyük bir savaş çıkarmak ve bunu takiben bölünmüş Irak, bölünmüş Türkiye, bölünmüş Suriye ve bölünmüş İran’ı gerçekleştirmek. Bunları silahsız eyaletler hâline getirip Kudüs merkezli “Ortadoğu Birleşik Devletleri”ni kurmak ve böylece arz-ı mev’ûdu gerçekleştirmek...
(Devamı olabilir, olacak!)