Adil Düzen Ahlâkı, ithaf ve’s-selâm…
Diyoruz ki; Adil Düzen Çalışanları günümüzün Firavunu olan dev sermaye gücünü yenecektir. Bu yenme kolay değildir. Kimseye “ben mü’minim” demek yetmez.
Kur’an bunu çok açık şekilde ifade etmiştir: “Nâs (insanlar) ‘amenna’ (iman ettik) deyip terk edileceklerini, imtihan olunmayacaklarını mı hesap ediyorlar?”
Mü’min olmak malını ve canını iman uğruna vermeyi göze almaktır.
“Canını” dediğimiz zaman yalnız kendi canını değil; çocuklarının canını, eşinin canını, anne babasının canını ve diğer akrabalarının yakınlarının canını feda etme demek yani onlardan Allah için ayrılabilme demektir.
Ondan sonra her ne şartta olursa olsun sözde durmak demektir.
Karşı taraf durmazsa sen duracaksın.
Sözde durmanın ne demek olduğunu sözünde durmayanlara göstermektir.
Yalan söylemeyeceksin, emanete hıyanet etmeyeceksin, sözünde duracaksın, hakem kararlarına kayıtsız şartsız uyacaksın.
“ADİL DÜZEN AHLÂKI” budur.
Kimileri yalan söyler, verdiği sözde durmaz, emanete ihanet eder, hakemlerin kararlarını çiğnemeye çalışır; ondan sonra da ben mü’minim der!
Bugün için bu ahitleştiğimiz kimseler Avrupalılardır.
Onlarla pek çok anlaşmalar yaptık.
Biz her zaman anlaşmalara uyduğumuz halde, onların işine gelmediği zaman onlar ahitlerine uymaya gerek görmezler.
“Sözünde durmayan sermaye” kastedildiği zaman, insanlıkla doları altınla değiştireceğini ahdettiği halde, 1970’lerden beri bu sözü yerine getirmeyen sermaye kastedilmektedir. Sermaye verdiği sözlerde durmamaktadır.
İnsanlık da o günkü kâfir Araplar gibidir. Onların güdümündedirler. Sözde durma onlar için bir manâ ifade etmez.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vardır. Millî Görüş partilerini hukuk dışı kapattılar, milletvekillerinin vekilliklerine son verdiler.
Bu açıkça hukuk mantığına savaş açmadır.
Dünyanın hiçbir hukukunda savunması alınmadan kişi mahkûm edilemez.
Milletvekillerinin savunması alınmadan mahkûm edilmişlerdi.
İnsan haklarına dava götürüldü.
Davayı karara bağlamdan mahkeme beyanda bulundu; buna Türkiye çözüm bulmalıdır dedi! Yani demek istedi ki; evet, partinin kapatılmasına bir madde bulabilirim, onaylarım ama yargısız mahkûmiyete evet diyemem. Türkiye bunu anlamadı bile.
Sonra tuttu yargı buna da çözüm buldu.
Önce partiyi kapattı, sonra da artık o dosyalara bakmama gerek yok dedi!
Oysa davanın tarafları farklı idi. Bir taraftan parti idi, diğer taraftan parti içinde mağdur olan kimselerdi. Türkiye’de milletvekillerini partileri seçmez, parti aday gösterir halk seçer. Bu sebepledir ki partiden çıkarılan milletvekilinin milletvekilliği devam eder. Ama her seferinde Türkiye’yi haksız yere mahkûm eden mahkeme bu sefer haksız olduğu için beraat ettirdi. Her seferinde ahdi nakzetti. Çünkü biz Avrupa “insan haklarını koruyacak” diye girdik, o da bize onu “taahhüt etti” ama “tersini” yaptı.
Not: 700. “KUR’AN VE İLİM” seminerimizden aktardığım bu bölümler, elli yıldan beri AB (ve ABD) peşinde olanlara ve özellikle son on yıldan beri onları körü körüne taklit edenlere yani sömürü sermayesine teslim olanlara -uyanmalarına vesile olsun diye- ithaf olunur... Ve’s-selâm…