‘Adil Düzen’ kurulmadıkça sorunlar bitmez
Geçen ay “Adil Düzen kurulmadıkça tartışmalar bitmez” başlıklı bir yazı yazdım. Tartışmaların sebebi “kuvvetler çatışması, kuvvetler ayrılığı, kuvvetler paralelliği, kuvvetler dengesi” meselesiydi; bu konuda Cumhurbaşkanı konuştu, Başbakan konuştu, başkaları konuştu, yazarlar yazdıkça yazdı… Sonuç olarak sorun orta yerde kalakaldı, yerinde duruyor!
Bir de müzmin “LAİKLİK MESELESİ” var. Üstadımıza bir milletvekili telefon ediyor; lâiklik hakkında bir makale yazar mısınız diye rica ediyor; onu ziyaret eden arkadaşımıza, “Başbakanla lâiklik meselesine bir çözüm bulamadık” diyor...
Bu vesileyle bugün LÂİKLİK maddesi üzerinde duralım ve yine bu vesileyle Adil Düzen Çalışanı, Avukat, Hukukçu, Yardımcı Doçent Süleyman Akdemir arkadaşımızın “SOSYAL DENGE” kitaplarında bu konunun detaylı olarak yazıldığını hatırlatalım. Meselenin bütün boyutlarıyla anlaşılmasını isteyenler bu kitaplara bakabilirler.
***
Madde x+1- Hak sahibi görevli sadece insandır. Yargı ancak kişileri mahkûm edebilir, kişilerden başkasını borçlu veya alacaklı kılamaz. Ortak olanlara benzer hüküm verilebilirse de herkes kendisi hakkında verilen kararla ilzam ve iltizam edilir.
Madde x+2- Hükümler fiillere göre faillere verilir ve fiiller tedahül etmez. Her fiilin hükmü ayrıdır, faile göre değişmez. Suçun faili vardır, cezasını çeker ama suçlu yoktur. Fiiller failin ehliyetli olup olmadığını tesbitte etkili olur, hükümlerde olmaz.
Madde x+3- İnsan FİKİR, HİS, İRADE ve ÜNSİYET melekelerini dayanışma ortaklıkları içinde kullanır ve korur. İLMÎ, DİNÎ, MESLEKÎ ve SİYASÎ dayanışma ortaklıklarından her biri, en az beş en çok yirmi olacak şekilde düzenlenir; BUCAK, İL, ÜLKE ve İNSANLIKTA çoklu sistemde bağımsız olarak faaliyet gösterirler. Zararlar BİLGİSİZLİKTEN doğmuşsa ilmî, BECERİKSİZLİKTEN doğmuşsa meslekî, İHMALDEN doğmuşsa ahlâkî, KASTEN iras edilmişse siyasî dayanışma ortaklıkları tazmin eder.
Madde x+4- Hiçbir hüküm mensup olduğu sosyal gruptan dolayı farklı olamaz, suçsa herkes için suçtur, haksa herkes için haktır. Mevzuatta sosyal gruplara ayrıcalıklı hükümler konmaz.
Madde x+5- İlmî, meslekî, siyasî ve ahlâkî dayanışma ortaklıklarına bütçeden güçlerine göre pay ayrılır. Bu gruplar payları görevlilere paylaştırırlar.
Madde x+6- Dayanışma ortaklıkları sorumluları şuraları oluştururlar. Dinî şura ne yapılacağına, ilmî şura nasıl yapacağına, meslekî şura kimin üreteceğine, siyasî şura ürünlerin paylaşılmasına karar verir.
***
Yukarıda arz ettiğimiz maddelerden de anlaşılmaktadır ki, yasalarda bir din mensubu başka din mensubuna baskı yapamaz hükmü konamaz. Bir kimse diğer kimseye baskı yapamaz denir, varsa istisnalar sayılır.
BUGÜN TÜRKİYE’DE LAİKLİK VAR MIDIR?
Yasalar ve mevzuatta Türkiye laik değildir, fiiliyatta ise laiklikte en ileri ülke hâlindedir. Laiklik dediğimiz zaman kuvvetler ayrılığını anlamalıyız, kuvvetler dengesi olarak düşünmeliyiz. Türkiye’de güçlü siyasiler vardır, güçlü din vardır ama güçlü ekonomi yoktur, güçlü ilim yoktur; bunlar dışa bağımlıdırlar ve monopoldürler yani tekeldirler. Bunlarda hiçbir yönüyle laiklik yoktur. Türkiye’de din ve siyaset bakımından laiklik vardır. Din resmen tanınmamıştır ama fiilen vardır. Siyaset resmen tanınmıştır, fiilen de vardır, yüksek seçim barajlarına rağmen mecliste dört siyasi grup mevcuttur. Tarikatlar hâlâ yasak olmakla beraber Nurcular, Süleymancılar, İskender Paşa cemaati, Sami Efendi cemaati, Menzil cemaati, Nakşîler, Uşşakîler ve diğer bazı tarikatlar etkin bir şekilde faaliyettedirler. Bunların legalleştirilmesi laikliğin teminatı olur.
O halde sorun anayasal sorun değildir. Bugün mevcut anayasa içinde de pekâlâ laiklik düzenlenebilir ve Türkiye dünyanın en ileri laik ülkesi olur. Olmasına olur ama yazımızın başlığında hatırlattığımız üzere, “ADİL DÜZEN” kurulmadıkça olamaz ve sorunlar bitmez.