Anayasa, yine YENİ ANAYASA meselesi-2
Anayasa, hukuk, yargılama ve “sanayi” ya da “bilgi” çağında yaşamakta olduğumuz “HUKUKSUZLUK” ile ilgili olarak bugünkü üçüncü yazımızla gündemdeki bu meseleye katkıda bulunmaya devam edelim; ola ki ilgililer ve siyasilerimiz okur da gereğini yaparlar.
Evet, kaldığımız yerden devam ediyoruz...
Elimizde bulunan ilk yazılı anayasa Tevrat’tır. İncil ve diğer ilâhi kitaplar şeriat kitapları olmadıkları için onlara yasa gözü ile bakamıyoruz...
İkinci anayasa Kur’an’dır ve bu kitaptan kaynaklanan Medine Sözleşmesi’dir...
Roma’da bin sene “Roma Hukuku”nu oluşturmak için uğraşmışlardır...
İslâmiyet’te özellikle ilk asırlarda büyük “MÜÇTEHİTLER” yetişmiş, bu müçtehit âlimler günümüze kadar bize ulaşan “FIKIH KÜLLİYATI”nı oluşturmuşlardır...
Avrupa’da yani Batı dünyasında anayasa çalışmalarına “ABD’nin Anayasası” ile başlanmış, uzun savaşlar ve çatışmalar sonunda bugünkü hâle gelebilmiştir...
Meselenin bir boyutu böyledir ama daha da önemli bir yönü vardır.
***
Hukukçular anayasa yapamazlar.
Evet, yanlış okumadınız; HUKUKÇULAR ANAYASA YAPAMAZLAR.
Peki, hukukçular ne yaparlar?
Hukukçular mevcut yasaları uygularlar.
Onların görevi metne sadık kalıp onu doğru anlamaktır.
Hukuk fakülteleri hukukçu yetiştirirler. Anayasayı hukukçular değil sosyologlar yapabilirler, fıkıhçılar yapabilirler. İslâmiyet’te fıkıhçılar vardır, usulü fıkıhçılar vardır.
FIKIHÇILAR mezheplerine göre uygulama içtihatlarına göre yaparlar. Bir mezhebin fıkhını nasıl uygulayacakları üzerinde çalışırlar. Mezheplere göre farklı fıkıhlar vardır.
USULCÜLER ise yeni mezhep oluştururlar, yani “yeni anayasa” yaparlar. Burada mezhep yoktur. Çünkü içtihat yapabilmek için yalnız dört delile dayanılması gerekir. Bir mezhebe dayanan mukallittir, mukallidin içtihadı olmaz, kavli ile başkaları amel edemez.
Meselenin işte bir de böylesine önemli bir yönü vardır.
İlgililer bunun ne kadar farkındadır; bilemiyoruz…
***
Evet, bugün Anayasa Komisyonu’nda yer alan kardeşlerimiz hukukçudurlar ve zavallıdırlar. Mesela, Mehmet Ali Şahin ve benzeri kardeşlerimiz gibi hukukçuların anayasa yapamayacaklarını, anayasaları ulu’l-elbab olan rasihlerin (ilimde müçtehit seviyesinde otorite âlim olanların) yapacaklarını bile bilmeyenler, nasıl “yeni anayasa” yapacaklar?!.
Hukuk konuşma diliyle yazılmaz. Yeni yasalar yapılırken eski hukuk terimlerini kullanırsınız ama onların yeni tariflerini yaparsınız. Yeni terimler ortaya koyar, onlara hukukilik kazandırırsınız. Oysa “hukukçu” kelimelere yeni mânâ katmadığı gibi hukuka yeni kavramlar da sokamaz. Bugünkü anayasalar sadece pozitif hukuk sistemi içindedir, o kadar.
Konuşurken ve yazarken biraz incitici söylüyor ve yazıyoruz.
Neden?
Çünkü bizler, bu günleri elde etmemiz için Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan önderliğinde kırk-elli senemizi harcadık. Şimdiye kadar Türkiye ve dünyadaki “zalim düzen” sona ersin, “anayasal düzen” gelsin diye taş üstüne taş koyarak gelindi. Şimdiki milletvekillerimiz ise orada keyif yapıyorlar ama asıl yapılması gerekenleri yapmıyorlar, yapamıyorlar veya birileri ya da ne olduğu belirsiz güçler yaptırmıyorlar!..
Evet, “anayasal düzen” ya da -bizim söylemimizle bir kere daha hatırlatırsak- “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN” gelecek, önünde tek engel kaldı; malum muhafazakârlar, bizim muhafazakârlar, gömlek çıkaranlar, AB ve ABD’ye ram olanlar…
Sözlerimizi bir âyetin meali ile bitirelim: “Sen sana kitaptan bildirileni uygula, onun sözlerini değiştirecek yoktur ve ondan başka tutunacak bir şey bulamazsın.” (18/27)