Biz, Dr. Süleyman Akdemir’in “Faizin Yarattığı Toplumsal Sorunlara Yönelik Alternatif Arayışlar: Para Peşin Mal Vadeli Selem Sözleşmelerine Yenilikçi Bir Yaklaşım” çalışması üzerinde kaldığımız yerden durmaya devam ediyoruz… Ekonomimiz çıkmazda ya; çare ve çözüm niyetine, ilgilileri ve herkesi uyarmaya devam ediyoruz…
Evet, yedinci yazı ile kaldığımız yerden devam edelim…
“Rizikosuz Kazanç
Toplumsal yapıyı belirleyen dört temel kurumdan biri olan ekonomi, toplum içinde dini, ilmi ve siyasi kurumlardan işlevleri bakımından ayrılır. Dini faaliyetleri değerlendirmede kullanılan kriter iyi/kötü, ilmi faaliyetlerde doğru/yanlış, siyasi faaliyetlerde adalet/zulüm iken ekonominin kriteri kâr/zarardır. Malın fiyatı arz talep kanunuyla oluşur. Piyasa olmadan neyin kârlı neyin zararlı olduğu anlaşılamaz. Faiz rizikoya girmeyen kazancı ifade eder. Böylesi kazançlar uzun dönemde tekelleşmeleri oluşturur. Bu durum ekonominin esasıyla çatışır. Hz. Muhammed, “Zımanın (rizikonun) olmadığı yerde ribh (kâr) yoktur” sözü ile bu durumu belirtir. Kâr bir varlığın miktarında, niteliğinde veya değerinde meydana gelen artmadır. Zarar ise bir varlığın miktarında, niteliğinde veya değerinde meydana gelen eksilmedir, azalmadır. Bir varlıkta meydana gelen kâr veya zarar, artma veya eksilme FAİZ bakımından ele alındığında tereddütsüz ve tartışmasız kârlar ve artmalar sermayedara/alacaklıya/faize, buna karşılık zararlar ve eksilmeler borçluya aittir. Bu durum ekonominin sürdürülebilirliğine aykırılık teşkil eder. Riziko karşımıza bazen hukuki bazen de iktisadi riziko olarak çıkar. Her hâlükârda ‘faiz’ rizikoyu sevmez.
Zamanla Artan Borç
Faizin en eski ve en çok bilinen tanımı zamanla artan borçtur. İslam öncesi Araplarda iki türlü faiz öne çıkmıştır. Birincisine “faizi fazl” denilmiş, verilen semen karşılığında bir defaya mahsus fark alınmıştır. Örneğin 100 kile buğdaya karşı vade sonunda 110 kile buğday istenmiştir. Buradaki 10 kile faiz farkı hiçbir surette zaman içinde artmamıştır. Diğer faiz şekli “nesieribası” adını almış ve zamanla artan borcu karşılık kullanılmıştır. Bu faiz çeşidi Mezopotamya’ya kadar gitmektedir. Bu faiz çeşidinde veresiye (borç) ile zaman fiyatlandırılmaktadır.
Yeri gelmişken cins/standart mallar ile nakit kabul edilen altın ile gümüşe kısaca işaret etmek istiyoruz. İslam fıkhında altın veya gümüş ile yapılacak mübadelelerin peşin yapılması şartı bulunur. Bedellerin birinin ödenmesinde meydana gelecek bir miktar gecikme faiz sayılır. Keza buğday, arpa, hurma ve tuz gibi tartılabilir, sayılabilir veya ölçülebilir standart mallar kendi cinsleri ile mübadele edildikleri vakit bedellerin eşit hacimde ve mübadelenin peşin olması şarttır. Ekonomik açıdan ‘veresiyeler’ ve buna bağlı taksitlendirmeler tüketimi artırır.
Misliyattan Alınan Kira
Misliyat sözcüğü, aynen iadesi mümkün olmayan fakat birbirinin yerine ödenebilen aynı cins şeylerdir. Ödünç alınan buğday, arpa ve benzeri cins mallar geriye ödenirken aynen verilmeyip benzeri/misli iade edilir. Altınla gümüş ve benzeri madenler de böyledir. Özellikle tüketime konu olan mallar aynen ödenmeleri mümkün olmadığından misliyattan kabul edilir. Kira ise tüketimi birden olmayan dayanıklı mallarda meydana gelen aşınma ve yıpranma karşılığı alınan karşılıktır. Demek ki gerek tüketilen mallar gerekse altın ve gümüş gibi nakit karşılığı kullanılan şeylerin ve bu arada paranın kiralanması karşımıza “FAİZ” olarak çıkar. Bu durum ‘faiz’ paranın kirasıdır şeklinde ifade edilir. Buna göre ‘faiz’ parayı muvakkat bir zaman içinde kullanmanın bedeli anlamına gelir...”
Bundan sonraki yazılarda “Emeksiz Kazanç, Faizin Benzer Kurumlardan Farkları, Faizin Ticaret/Kârdan Farkı, Faizin Kiradan Farkı, Faiz ve Selem Farkı” ve benzeri konular üzerinde durmaya devam edeceğiz… Neden? Nedenini tekrar hatırlatıyorum: Ekonomimiz çıkmazda ya; çare ve çözüm niyetine, ilgilileri ve herkesi uyarmaya devam ediyoruz… TAVSİYE OLUNUR: https://www.youtube.com/watch?v=S-nuKQYFNds