KDV, ihanet, başkana itaat, başkanın görevleri
Kanunda KDV konmuş... Mağazaya gidiyoruz... Bir mal alıyoruz... ‘Fatura istiyor musun?’ diye soruyor... ‘İstiyorum!’ diyorsan o zaman fiyat %20 artıyor!.. ‘Hayır! Fatura/fiş istemiyorum!’ diyorsun ve faturasız mal alıp götürüyorsun...
1- KDV’yi icat eden, bunu kanunlaştıran ve sürdüren hıyanet içindedir. Çünkü üretim olmadan, gerçek kazanç olmadan vergi alınıyor, havadan vergi alınıyor. Bu ihanettir. Vergi iki yerde alınır. Biri; üretimden alınır. Kamu imkânları kullanıldığı için yapılan üretimde kamu payı vardır, vergi alınır. Bir de; kişi servet yığmışsa, bunu topluluğun imkânları içinde yığmıştır, %2,5 sermaye vergisi alırsınız. Sermayesi nisaba inince vergiden kurtulur. Nisabı büyük tutabilirsiniz. Bunun dışında adam karnını doyuruyor diye vergi alamazsınız. Böyle birinden vergi almak; ‘sen yeme, öl’ demektir! Yahut üretim yapmadan tarlasına motor alıyor diye vergi alamazsınız. Üretmeden, üretim olmadan vergi alırsanız; ‘sen üretim yapma, sen aç kal, insanlar aç kalsın’ demektir. Demek ki KDV vergisi ihanettir, bizzat devlet bütçesine ihanettir. Bu uygulamayla üretim azalmakta, dolayısıyla hiç vergi alınamamaktadır.
2- Bu şekilde satış yapan insan kanunlara uymadığı için ihanet içindedir ama ‘belvi umumi’ sayesinde kurtulmaktadır.
3- Malı satın alan KDV ödememektedir, ihanet içindedir ama zaruretten dolayı o da kurtulmaktadır.
4- Buna göz yuman yöneticiler ve görevliler de ihanet içindedir...
Görevini yapmayan görevli nankördür. Nimetlerinden yararlanmaktadır ama şükrünü eda etmemektedir. Bu aynı zamanda hıyanettir. Çünkü sonunda vergi vermeyenin devleti yıkılır ve kendisi de yok olur. Görevi yapmayanın da devleti yıkılır kendisi de yok olur.
İçki içen, sigara içen insan günah işlemektedir. Bunları yapan insan kendisine zarar vermektedir. Bunlar aynı zamanda haindirler. Çünkü insanı topluluk yetiştirmiştir. İnsan borçlanarak büyümüştür. O ise topluluğa olan borcunu ödeyeceği yerde ihanet etmektedir, yapması gerekeni yapmamaktadır.
Kur’an’da başkana hıyanetten bahsedilmektedir.
Bir topluluk içinde yaşayan o topluluğun sağladığı güvenceden yararlanmaktadır, kişi o topluluğun sağladığı imkânlar içinde çalışmaktadır, o topluluğun ortak ürünlerinden pay alarak yaşamaktadır. Başkan topluluğun düzenini sağlamaktadır. Başkana itaat topluluğa itaattir. Başkanın meşru emirlerini dinlememek de hıyanettir.
Hazreti Nuh ve Hazreti Lut’un karıları kocalarına hıyanet etmişlerdir, onlara “kocalarına hıyanet ettiler” denmektedir. Demek ki eşler eşlik görevini görmedikleri zaman hıyanet içindedirler. Çünkü yararlanıyorlar ama karşılığını yerine getirmiyorlar.
BAŞKANININ İKİ KİŞİLİĞİ VARDIR.
BİRİ; İnsanların yaptıkları işlerde birlik sağlamak, beraber hareket etmelerini temin etmektir. DİĞERİ; İnsanların aralarında çıkan nizaları, işleri sürüncemede kalmaması için geçici olarak çözmektir, hakemliktir. Bu hakemlik, adil bir çözüm olmaktan ziyade, işin akışını sürdürme, tıkanmanın olmaması için yapılan hakemliktir.
Bu vesileyle başkanın görev ve yetkilerini sıralayalım.
1- Başkan meşru olan işlerde birlik sağlar. Kimseye emretmez, davet eder. Ezan okur, herkes kendisi gelir ve ona uyar.
2- Başkan nizalarda geçici hakemdir, birlikte istişareyle aldıkları kararları uygulatır.
3- Başkan ortak vekildir. İstişare ile aldığı kararlar topluluğun kararıdır ve şeriattır. Bu kararlara karşı hakemlere gidilip iptal edilebilir.
4- Başkan savaşta başkomutandır. Orada “hukuk düzeni” değil “askeri düzen” vardır, tüm yetki başkandadır, tüm sorumlu da odur.
Başkanlar merkez bucaklarının başkanıdır, taşra bucaklarının başkanı değildir. Her bucak başkanı ancak kendi bucağında hükümrandır. Onun bucağında oturanlar onun hükümranlıklarını kabul ederler yahut terk edip o bucaktan ayrılırlar.