Ekonomik sistemler ve ‘adalet’ arayışları-1
Üstadım ile “haftalık yorum” olarak geçen hafta ele aldığımız konu “Ekonomik sistemler” başlığını taşıyor ve ilk cümlesi de “Yeryüzündeki oluşlarda ve olaylarda ‘dağılım’ vardır, yani bir topluluğun üyeleri veya elemanları arasında ‘eşitlik’ yoktur...” diye başlıyordu… Üç gün önce de Zaman gazetesi ekonomi yazarı Prof. İbrahim Öztürk aradı ve o anda yazmakta olduğu “Bölüşümde adalet arayışları” başlıklı yazısı/konusu ile ilgili bizim görüş ve bakış açımızı sordu… Konuşmamızın sonunda sözleştik ve ertesi gün bir araya gelerek insanımızın ve insanlığın bu önemli meselesini karşılıklı müzakere ettik…
Sözü fazla uzatmadan önce bizim çalışmamız, sonra İbrahim Öztürk’ten bir özet…
***
Yeryüzündeki oluşlarda ve olaylarda ‘dağılım’ vardır, yani bir topluluğun üyeleri veya elemanları arasında ‘eşitlik’ yoktur.
Örnek olarak suyun moleküllerini ele alalım. Moleküllerin hızları vardır, her molekülün hızı vardır. Değişik moleküllerin hızları farklıdır. Moleküllerin değişik zamanlardaki hızları ayrıdır, başka moleküllere çarparlar, hızları her zaman değişiktir.
Bir topluluğun ve karışımın dağılım eğrileri o varlığın özelliğini ortaya koyar. Suda ve havada bu özellik basınç ve sıcaklıktır. Basıncı ve sıcaklığı aynı olan gaz veya sıvıların dağılım eğrileri aynıdır. Topluluklarda dağılım eğrileri aynı olan topluluklar sosyal olarak birbirine eşit özellik taşımaktadır.
Şimdi insanları zenginliklerine göre sıralayalım. En fakir olanı birinci yapalım. Sonra varlıklarına göre sıralayalım. Böylece bir bucakta bin hane varsa, bin kişinin adını yazalım.
En fakiri birinci, en zengini de sonuncu olsun.
Bunların karşılarına sahip oldukları serveti koyalım.
Köylerde bu servet “toprak” olabilir, kentlerde ‘altın hesabı’ ile “para” olabilir.
İşte bu şekilde sınıflar ortaya çıkar.
***
Zekâtlı sistemde şöyle sıralama yapılabilir.
1- Zekât toplanıp fakirlere dağıtıldığı için herkesin asgari zenginliği vardır. Sermaye vergisi alındığı için de herkesin azami zenginliği vardır. Zekâtlı sistemde/düzende topluluk içinde “aşırı yoksul” yoktur, topluluk içinde “aşırı zengin” de yoktur.
a) KAPİTALİSTLERDE zenginler azdır, halkın çoğunluğu asgari servete sahiptir.
b) SOSYALİSTLERDE fakirler azdır, halkın çoğu orta servete sahiptir.
c) KARMA EKONOMİDE ise orta sınıf azdır, halkın bir kısmı fakirdir, diğer kısmı ise zengindir, toplulukta sınıflaşma vardır.
d) İSLÂMİYET’TE ise fakirler azdır, zenginler de azdır, çoğunluk orta zenginliktedir.
FAİZLİ SİSTEMDE gelir vergisi ve faiz vardır. Halkın bir kısmı sürekli olarak zenginleşmekte, halkın bir kısmı ise sürekli olarak fakirleşmekte, ara (orta) sınıf ortadan kalkmaktadır. Zenginlerin sayısı azalmakta, fakirlerin sayısı çoğalmaktadır. Faizli sistemde/düzende sonuç olarak tekelleşmeye gidilmektedir.
1) Banka yokken fakir halk çoktu ama borçlu olan yoktu. Herkes fakirleşince işçi olmaya başlamış, hayatlarını öyle kurtarmış, insanlar ‘işçi’ ve ‘patron’ diye ikiye ayrılmıştır.
2) Banka icat edildikten sonra, banka halka borç vermekte, halkın çoğunu borçlandırmakta ve kendisini alacaklı hâle getirmekte; böylece ‘ÇOK SAYIDA BORÇLU VE AZ SAYIDA ALACAKLI DÜZENİ’ yani ‘faizli sömürü düzeni’ oluşmaktadır.
Bu sayede bugünkü “sömürü ekonomisi” sürüp gitmektedir.
- Borçluların borçları çoğalıyor, alacaklıların alacakları çoğalıyor.
- Ayrıca alacaklılar iflas ediyor ve hemen borçlular sınıfına geçiyor.
- Yani gün geçtikçe yalnız borçlar çoğalmıyor, borçlular da çoğalıyor.
- Sonuç yine tekele, sömürüye, zulme yani bugünkü “zalim düzene” gidiyor.
“KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK VE NİCE UYANIŞLARA VESİLE OLSUN...”