ANKEBÛT SÛRESİ - 59. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (64)
Bu en yakın hayat yalnızca eğlence ve oyundur. Kesinlikle sonraki yurt, o tekrarlayan yaşamadır. Biliyor olsalardı… (64)
وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ
Bu en yakın hayat yalnızca eğlence ve oyundur.
وَ: Vâv-u isti’nâfiyedir.
مَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.
هَذِهِ: “Bu” demektir. Yakın ism-i işarettir. Dişil tekildir.
الْحَيَاةُ: “Hayat” demektir. حيي kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak canlı olmak, ölü olmamak manasındadır. Bu mastar manasından canlı olunan zaman manasında حَيَاةٌ “hayat” anlamında, zarf manasında isimdir.
الدُّنْيَا: “En yakın” demektir. Dişil ism-i tafdildir. Erili الْأَدْنَى dır. الْحَيَاةُ nün sıfatı olduğu için ve الْحَيَاةُ da dişil olduğu için bu da dişil (müennes) gelmiştir. Fiil olarak birinci bâbdan دَنَا - يَدْنُو şeklinde “yaklaşmak” manasındadır. Vâv harfi ya harfine burada kural dışı olarak ibdal edilir. دُنْوَى olması gerekirken دُنْيَا şeklinde gelir.
الْحَيَاةُ الدُّنْيَا: “En yakın hayat” demektir.
هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا: “Bu en yakın hayat” demektir. Kuran’da bu şekilde dört kere geçer. Daha çok başında هَذِهِ olmadan gelir. Sadece الْحَيَاةُ الدُّنْيَا gelirse yaşadığımız hayatın yakın bir kısmı anlaşılabilir. Başına هَذِهِ geldiğinde artık bu anlamdan kesin olarak uzaklaşılmış olur ve ölümden önceki hayatın tamamını kapsayan hayat anlatılmış olur. Kuran’da هَذِهِ الدُّنْيَا şeklinde de geçişler vardır. الدُّنْيَا sıfat olduğu için mevsufu olan الْحَيَاةُ hazf edilmiş olmaktadır.
إِلَّا: İstisna edatıdır. Kendisinden sonrakini öncesinden istisna eder.
لَهْوٌ: “Eğlence” demektir. Önemsiz, keyif verici fiilleri yapıp diğer işleri ihmal etmek, boş işlerle oyalanmak manasındadır. لهو kökünden birinci bâbdan mastardır.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. لَهْوٌ e لَعِبٌ ü atfetmektedir.
لَعِبٌ: “Oynamak, oyun” demektir. Bir ürünü olmayan, söz ve hareket şeklinde yapılan, eğlendirici özelliği olan fiil manasındadır. لعبkökünden dördüncü bâbdan mastardır.
لَهْوٌ وَلَعِبٌ: “Eğlence ve oyun” demektir. İkisi de nekredir. Bu nedenle “bir eğlence ve bir oyun” veya “bir tür eğlence ve bir tür oyun” manalarına gelebildikleri gibi herkes için farklı türden eğlence ve farklı türden oyun olabileceğini göstermektedir.
مَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ: “Bu en yakın hayat yalnızca eğlence ve oyundur” demektir. Kuran’da لَهْو kelimesinin kökü defalarca geçmektedir.
إِنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ
En yakın hayat yalnızca oyun ve eğlencedir. (Muhammed 36)
Bu ayette de görüldüğü gibi لَعِبٌ kelimesi لَهْوٌ den önce gelmiştir. Ankebut’taki sıranın tersidir. Bu da لَهْوٌ وَلَعِبٌ e veya لَعِبٌ وَلَهْوٌ e terminolojik bir anlam vermeyeceğimizi, her ikisinin de ayrı ayrı anlamlandırılması gerektiğini göstermektedir.
وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ
En yakın hayat yalnızca oyun ve eğlencedir ve sonraki yurt ittika edenler için hayırlıdır. (Enam 32)
Bu ayette de sonraki yurt ile en yakın hayat karşılaştırılmıştır.
وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا
Dinlerini oyun ve eğlence edinip en yakın hayatın aldattıklarını bırak. (Enam 70)
وَنَادَى أَصْحَابُ النَّارِ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ أَفِيضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَاءِ أَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِرِينَ الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا
Ateş ashabı cennet ashabına “sudan veya Allah’ın sizi rızıklandırdıklarından bize akıtın” diye nida etti. (Cennet ashabı) “Kesinlikle Allah ikisini dinlerini eğlence ve oyun edinen ve en yakın hayatın onları aldattıkları kâfirlere haram etti” dediler. (Araf 50-51)
اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ
Bilin ki en yakın hayat yalnızca oyun ve eğlence ve aranızda övünme yarışı ve mallarda ve veledlerde çokluk yarışıdır. (Hadid 20)
وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا قُلْ مَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ مِنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
Bir ticaret veya bir eğlence gördüklerinde ona doğru dağılırlar ve seni ayakta bırakırlar. De ki Allah’ın indinde olan eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır ve Allah rızıklandıranların en hayırlısıdır. (Cuma 11)
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Ey iman edenler ne mallarınız ne de veledleriniz sizi Allah’ın zikrinden uzak tutup eğlendirmesin. Kim bunu yaparsa onlar hasarda olanlardır. (Münafikun 9)
أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ (1) حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ (2) كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ (3) ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ (4) كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ (5) لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ (6) ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ (7) ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ (8)
Çokluk yarışı mezarlıkları ziyaret etmenize kadar sizi eğlendirdi. Öyle değil, ileride bileceksiniz. Sonra öyle değil, ileride bileceksiniz. Öyle değil, kesin bilgiyle bilseydiniz kesinlikle cehimi görecektiniz sonra onu kesin görmeyle görecektiniz sonra o gün nimetlerden kesinlikle sorulacaksınız. (Tekasür suresi)
Bu ayetlerde insanların eğlenceye karşı meyilli oldukları görülmektedir. Mallar ve çocukların Allah’ın zikrinden uzak tutacak şekilde eğlendirmesi durumu anlatılmaktadır. Ticaret ve eğlence bir arada anlatılmaktadır. En sonunda da çokluk yarışının ölene kadar insanları eğlendirdiği anlatılmaktadır, çok mal, çok insan, çok oy yarışı. En temel olarak ise ateş ashabının dinlerini yani düzenlerini eğlence edinen kâfirler olduğu anlatılmaktadır. Düzen nasıl eğlence edinilir? Tekasür suresinde çok basit bir cevabı var: çokluk yarışı. Düzeni çokluk yarışına çevirdiğiniz anda düzeni eğlence edinirsiniz. Ayette dini demiyor dinlerini diyor. Yani Allah’ın dinini (düzenini) değil kendi dinlerini (düzenlerini) eğlence edinmektedirler. Çoğunluk demokrasisi dini tam bir eğlencedir. Boş bir oyalanmadır. Oy alacağım diye yapılan vaatler, kendi vesenlerini yüceltmek, diğer vesenleri yerin dibine batırmak, hakaretler etmek, algı oyunları yapmak en büyük eğlencedir. Koskoca adamların bu eğlence için neler yaptıklarını gördükçe ayetlerin nasıl günümüzü de anlattığı ortaya çıkmaktadır. Ondan sonra da bu ekseriyet demokrasisi içindeki çokluk yarışına “cihad” adını verip cennetin baş köşesinde olacaklarını iddia etmektedirler.
İşte en yakın hayat böyle eğlencedir. Aynı zamanda oyundur. Oyun ile eğlencenin farkı nedir? Eğlencenin bir faydası yoktur. Oyunun ise bir faydası vardır. Oyun reel dünyaya bir hazırlıktır. Çocuklar oyun oynaya oynaya büyür ve gerçek dünyaya hazırlanırlar. Pek çok oyun eğitici olarak fayda eder. Günümüz artık bilgisayar oyunları çağıdır. Oyunun zararı faydasız oyunların oynanmasında ve faydalı amellere ayrılacak olan vaktin oyunlarla doldurulmasındadır. Kesinlikle yapılmaması gereken dini yani düzeni oyun ve eğlence edinmektir.
وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ
Kesinlikle sonraki yurt, o tekrarlayan yaşamadır.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. مَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ cümlesine إِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ cümlesini atfetmektedir.
إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Te’kîd için gelir.
الدَّارَ: “Yurt” demektir. دور kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan دَوْر mastarı bir şeyin çevresinde bir noktadan başlayarak ve sonunda başladığı noktaya gelerek dönmek manasındadır. Bu mastar manasından dönülen mekân manasında دَار ıstılahi olarak “yurt” anlamında isimdir. Çoğulu دِيَارٌ dur.
الْآخِرَةَ: “Sonra” demektir. الدَّارَ nin sıfatıdır. Müennes (dişil) üçüncü şahıs marife ism-i fâildir. ءخر kökündendir. Müzekkeri (erili) الْآخِر dir.
الدَّارَ الْآخِرَةَ: “Sonraki yurt” demektir. Sıfat tamlamasıdır. دَارُ الْآخِرَةِ şeklinde Kuran’da isim tamlaması ile de geçmektedir. Sıfat tamlamasındaki الْآخِرَةَ “sonraki” demektir. Sonundaki ة müenneslik (dişillik) içindir. الْآخِرَ nin dişilidir. İsim tamlamasında ise الْآخِرَةِ sıfat değil isimdir. Sonundaki ة dişillik için değildir. الْآخِرَ kelimesinden yeni bir isim türetmek için gelmiştir. Arapçada bu şekilde ism-i fâillerin sonuna ة getirilerek camid isimler elde edilir. İsim tamlamasındaki الْآخِرَةِ kelimesi de camid isimdir, “sonraki” anlamında sıfat değildir. Özel bir dönemi anlatmaktadır. Yazılışı ve okunuşu aynı olan ama anlamları farklı olan iki kelimedir.
لَ: İbtida edatıdır. Te’kîd için gelir. İnnenin haberi olan isim cümlesinin başına gelmiştir.
هِيَ: “O” demektir. Müennes merfu munfasıl zamirdir. الدَّارَ الْآخِرَةَ ye racidir.
الْحَيَوَانُ: “Tekrarlayan yaşama” demektir. Canlı olmak, ölü olmamak manasındadır. حيي kökünden dördüncü bâbdan mastardır. فَعَلَان kalıbı harekete, değişime, ızdıraba ve ajitasyona delalet eden mastar kalıbıdır. Buna ilaveten birden fazla tekrarlanma ve tekrar başa dönme ifade eder. الْحَيَوَانُ lazım fiildir, harekete ve değişime delalet ettiği gibi birden fazla tekrarlanma ve başa dönme şeklinde tekrar tekrar yaşamayı da ifade eder. Kelimenin aslı الْحَيَيَانُ dur. İkinci ya harfi vav harfine dönüşmüştür.
هِيَ الْحَيَوَانُ: “O tekrarlayan yaşamadır” demektir.
إِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ: “Kesinlikle sonraki yurt, o tekrarlayan yaşamadır” demektir. “Sonraki yurt” ifadesi çok önemlidir. الدَّارَ kelimesi devirleri ifade etmekte iken الْحَيَوَانُ kelimesi de tekrarlayan hayatları, hayat döngülerini ifade etmektedir. Kuran’da hiçbir yerde الْحَيَاةُ الْآخِرَةُ (sonraki hayat) şeklinde bir geçiş yoktur. Bu şekilde geçseydi ahiret sadece tek bir hayat olurdu. Oysa hayat döngülerinden ibarettir. İnsanlar sürekli değişimlere uğrayacaklardır. Bir hayattan başka bir hayata geçeceklerdir. Cehennemdekiler iki kere ölecekler, cennettekiler ise ilk ölümleri dışında ölüm tatmayacaklardır. Hayattan hayata geçişleri ölümlerle olmayacaktır. O yüzden ayetlerde cennet hayatı ifadesi de geçmemektedir. Bu hayatlar şu andaki aklımızla tahayyül edemeyeceğimiz hayatlardır. Onlar hakkında ayrıntılı bilgiler verilmemektedir. Sadece cennet ve cehennem hakkında bilgiler verilmektedir. Daha ötesini anlayamayacağımızdan bu bilgiler bize verilmemektedir. Sadece الدَّارَ الْآخِرَةَ (sonraki yurt) ifadesi ve الْحَيَوَانُ (tekrarlayan yaşamlar) ifadesi ile böyle olduğunu anlıyoruz ama nasıl olduğunu bilememekteyiz. Bir ilkokul öğrencisine matematikteki logaritmayı, türevi, integrali anlatmaya kalkarsanız hiçbir şey anlamayacaktır. Bize de ahiret yurdundaki ileri hayatların anlatılması işte böyle bir durum olacağından anlatılmamaktadır. Sonraki yurtta insanlar öyle bir gelişeceklerdir ki dünya hayatındaki halleri onlara çok ilkel gelecektir. Sürekli değişim olacak, bıkma hiç olmayacaktır. الْحَيَوَانُ ise marife gelmiştir. Marife gelme sebebi bedensel hayatımızın aynı olmasıdır, ahiret yurdunda da bu bedenlerimizle yaşayacağız. Bazı değişiklikler olacak ama biyolojik yaşam kuralları benzer olacak demektir. Yiyeceğiz, içeceğiz, rızka ihtiyacımız olacaktır. Beynimiz sürekli gelişecek ve dünya hayatında en zeki olan insanların zekâ seviyesi bile ileri hayatlarda çok düşük seviyelerde kalacaktır.
Burada şüpheleri gidermek için te’kîdler vardır. İnneden dolayı iki te’kîd, ibtida lâmı nedeniyle bir te’kîd, هِيَ gelmesinden dolayı da bir te’kîd olmak üzere dört te’kîd vardır. Kafalardaki şüphe tamamıyla giderilmektedir. Sonraki yurt bu şekilde olacaktır.
لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Biliyor olsalardı…
لَوْ: “-seydi, -saydı” demektir. Cezm etmeyen şart edatıdır. Bir fiilin gerçekleşmediğini ama gerçekleşseydi ne olacağını ifade etmek için bu şart edatı kullanılır. Arkasından şart cümlesi gelir ve cevap cümlesi olumluysa cevap cümlesinden önce de cevap lâmı gelir. Cevap cümlesi olumsuz cümle ise cevap lâmı gelmez. Cevap cümlesi şart gerçekleşseydi gerçekleşecek ya da gerçekleşmeyecek olan durumu ifade eder. “Çalışsaydı kazanırdı” veya “çalışsaydı başarılı olurdu” şeklindeki cümleler buna örnektir. Çalışmadıkları anlaşılmaktadır.
كَانُوا: “Oldular” demektir. Nakıs fiildir.
يَعْلَمُونَ: “Biliyorlar” demektir. Muzari merfu üçüncü şahıs eril çoğul fiildir.
لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ: “Biliyor olsalardı” demektir. Buradan bilmedikleri anlaşılmaktadır. Şart cümlesinin cevap cümlesi hazf edilmiştir. Öncesinden anlaşılacağı için söylenmesine gerek kalmamıştır. Takdir edilmesi gerekir. Biliyor olmaları gereken nedir? لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ مَا آثَرُوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا “Biliyor olsalardı en yakın hayatı yeğlemezlerdi” şeklinde takdir edilmesi uygundur.
Burada لَوْ عَلِمُوا (bilselerdi) demiyor da لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (biliyor olsalardı) diyor. Bunun anlamı şudur. Olay sadece geçmişte olup bitmiş değildir. Bu şarta uyanlar geçmişte vardır, bilmemeleri olup bitmiştir. Buna ilaveten bilmeme geçmişte başlayıp şu anda da devam etmektedir. Böylece bu şart hem geçmişi hem de günümüzü kapsamaktadır.
Ahiret yurdu o kadar güzel ve özeldir ki dünya hayatı onun yanında çok basit kalmaktadır. Tercih edilmesi gereken ahiret yurdudur. Ancak insanlarda oyun ve eğlenceyi tercih etme durumu vardır. İnsanlar gözlerinin önünde olanı değerli sanırlar. Gelecekte olandan çok var olanla ilgilenmeyi severler. Eğlenceyi, oyunu, ticareti, çokluk yarışıyla eğlenmeyi severler. Hoşlarına gider. Daha da beteri dinlerini yani düzenlerini oyun ve eğlence edinirler. Eğer bilselerdi bunu yapmazlardı ama bilmiyorlar. Çok zengin olmak derdindedirler. Çok insanın onun peşinde koşması derdindedirler. Çok övgü almak derdindedirler. Ekseriyet demokrasisi içinde çok oy toplamak derdindedirler. Ne kadar çoksa o kadar iyidir. Paran çoksa o kadar değerlisin, adamın çoksa o kadar değerlisin, oyun çoksa o kadar değerlisin. İlmin ne kadar çok olursa olsun onların yanına bile yanaşamazsın. Sen ancak onların yanında çalışabilirsin. Onlar senin patronun olur. Senin hakkında en kritik kararları özellikle de çok oy toplayanlar alırlar. Sen istediğin kadar ilme sahip ol, onlar mevcut sistem içinde seni gütme hakkına sahiptirler.
Oyun ve eğlence edinilmiş olan bu ekseriyet demokrasisi dininde bu oyun ve eğlenceye dahil olup da İslamiyet adına amel ettiklerini sananlar biliyor olsalardı bunu hiç tercih ederler miydi? Ama maalesef bilmiyorlar.
Yalova, Teşvikiye
29 Ekim 2022
M. Lütfi Hocaoğlu