ANKEBÛT SÛRESİ - 54. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ (58) الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ (59)
İman edip salihatı amel edenler, kesinlikle onları altından nehirler akan cennetten bölmelere onun içinde kalıcılar olarak yerleştireceğiz. Sabredip yalnızca rablerini vekil kılan amel edenlerin ücreti ne iyidir. (58-59)
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا
İman edip salihatı amel edenler, kesinlikle onları altından nehirler akan cennetten bölmelere onun içinde kalıcılar olarak yerleştireceğiz.
وَ: İsti’nafiyye edatıdır.
الَّذِينَ: Has ism-i mevsuldür. Arkasından sıla cümlesi gelir ve sıla cümlesinde şahıs ve çoğulluk açısından has ism-i mevsulle uyumlu bir zamir bulunur. Buna aid zamiri denir. الَّذِينَ ile uyumlu olan هُمْ (onlar) veya و (onlar) zamiridir. Has ism-i mevsullerde aid zamirinin raci olduğu fâil ya da mef’ûl de marifedir, fiilin işleniş şekli de bilinmektedir. Bu nedenle organize işler has ism-i mevsullerle ifade edilirler.
آمَنُوا: “İman ettiler” demektir. ءمن kökünden if’âl bâbındandır. İf’âl bâbından harf-i cersiz gelmiştir. “Güven verdiler” demektir. Daha önceden bahsettiğimiz gibi “inanma” anlamında değildir. Güven inanmayı gerektirir. İnanmadan güven olmaz.
وَ: Atıf harfidir. عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesini آمَنُوا cümlesine atfeder.
عَمِلُوا: “Amel ettiler” demektir. Mazi fiildir. Amel hukuki sonuç doğuran fiildir.
الصَّالِحَاتِ: “Uyumlular” demektir. Birinci babdan صَلَحَ - يَصْلُحُ şeklinde amellerinin yaratılışına, yapısına uyumlu olması manasındadır.
عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “Salihatı amel ettiler” yani “uyumlu ameller yaptılar” demektir. Salihatı amel etmek proje içinde hareket etmek demektir.
آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “İman ettiler ve salihatı amel ettiler” demektir.
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “İman edip salihatı amel edenler” demektir.
الَّذِينَ ile imanın mazi çekimi olan آمَنُوا ve muzari çekimi olan يُؤْمِنُونَ Kuran’da çok sayıda geçmektedir.
Kuran’da الَّذِينَ آمَنُوا mef’ûl almadan çok sayıda geçmektedir ancak الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ mef’ûlsüz geçmemektedir.
آمَنُوا mazi fiildir ve normalde fiilin geçmişte yapıldığını gösterir. الَّذِينَ has ism-i mevsulünden sonra gelince fiilin yapılıp bittiğini değil, fiilin tamamlanıp fiildeki vasfın artık o toplulukta organize bir şekilde yerleşik olduğunu gösterir. يُؤْمِنُونَ muzari fiildir, normalde fiilin şimdi yapıldığını veya gelecekte yapılacağını gösterir. الَّذِينَ’ den sonra gelirse fiilin şimdiki zamanda yapıldığını ve halen organize bir şekilde yapıldığını gösterir.
الَّذِينَ آمَنُوا, الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ’ den daha belirgindir. الَّذِينَ آمَنُوا’ da iman yani güvenlik organize bir şekilde yerleşiktir ve tamamlanmıştır. الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ’ de ise iman organize olma aşamasındadır, organizasyon tamamlanmamıştır. Bu nedenle Kuran’da bu şekilde muzari fiille mef’ûl almadan geçmemektedir.
الَّذِينَ ile geldiği için iki şart da organizasyon şeklinde gerçekleşmelidir. Tek الَّذِينَ ile geldiği için iki şart da aynı organizasyon içinde olmalıdır, birbirinden bağımsız olmamalıdır.
1.Şart: İmandır yani güvenliğin sağlanmasıdır. (آمَنُوا)
2.Şart: Projeli ortak üretim veya iş yapmaktır. (عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ)
Bu nedenle الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ organize bir şekilde güvenliği sağlayıp projeli ortak üretim ve iş yapanlardır.
لَنُبَوِّئَنَّ: “Kesinlikle yerleştireceğiz” demektir. Tef’îl bâbından birinci şahıs çoğul te’kîd lâmlı ve nûnlu muzari fiildir. Her zaman gelecek zamanı gösterir. Birinci bâbdan بَاءَ - يَبُوءُ şeklinde yerleşmek manasındadır. Lazım fiildir. Birinci bab tef’îl bâbına (بَوَّأَ – يُبَوِّئُ) tadiye etkisi ile gelir. Yerleştirmek anlamına gelir. Tef’îl bâbı olduğu için yerleştirilenlerin sayısının çok olduğunu gösterir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ye racidir.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
الْجَنَّةِ: “Cennet, bahçe” demektir. جنن kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan جَنٌّ mastarı birisini veya bir şeyi görünemeyecek bir yerde saklayıp gizlemek manasındadır. Bu mastar manasından saklayıp gizleyen manasında جَنَّة ıstılahi olarak ağaçları, ağaçlarının yaprakları ile gövdelerini gizleyen olarak “cennet, bahçe” anlamında isimdir. Dişildir. İkili جَنَّتَانِ (merfu) ve جَنَّتَيْنِ (mensub-mecrur) dir. Çoğulu جَنَّات dır. Aynı kökten جِنّ (cin), جُنَّة (kalkan) ve جَنِين (cenin) kelimeleri de gizleme özelliği nedeniyle gelmektedir.
مِنَ الْجَنَّةِ: “Cennetten” demektir. غُرَفًا in hâlidir.
غُرَفًا: “Bölmeler” demektir. غُرْفَةً in çoğuludur. غرف kökünden gelmiştir. İkinci babdan غَرْف mastarı bir şeyden özel bir amaçla kullanmak için belirli bir kısmını, belirli bir miktarını ayırmak manasındadır. Bu mastar manasından غُرْفَة özel bir amaç için ayrılan kısım, bölme, miktar manasından “bölme” anlamında isimdir. Evin bir bölmesi olan oda (oturma odası, yemek odası, misafir odası), sudan içmek için alınan miktar bu şekilde isimlendirilir. Diğer çoğul gelişi غُرُفَات dır.
مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا: “Cennetten bölmeler” demektir.
تَجْرِي: “Akar” demektir. Üçüncü şahıs tekil dişil muzari merfu fiildir. Bu fiilin fâili الْأَنْهَارُ (nehirler) dur. Gayr-i akil cem (akılsız çoğul) olduğu için fiil dişil tekildir.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
تَحْتِ: “Altında” demektir. Zarftır. Muzafun ileyhinin altını gösterir.
هَا: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Dişil tekildir. Hem الْجَنَّةِ e hem de غُرَفًا e raci olabilir. Sonuç değişmez. Çünkü غُرَفًا de cennetin bölmeleridir.
تَحْتِهَا: “Onun altında” demektir.
مِنْ تَحْتِهَا: “Onun altından” demektir.
الْأَنْهَارُ: “Nehirler” demektir. النَّهَر in çoğuludur. نهر kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak suyun veya sıvının akması ve akmasıyla aktığı yeri kazıp kanal oluşturması manasındadır. Bu mastar manasından akarak oluşturulan kanal manasından “nehir” anlamında isimdir.
تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ: “Altından nehirler akar” demektir. Cümle olarak مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا in (cennetten bölmelerin) sıfatıdır.
مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ: “Altından nehirler akan cennetten bölmeler” demektir.
خَالِدِينَ: “Kalıcı olanlar” demektir. Bir mekânda uzun bir süre diri olarak kalmak manasındaki fiilden nekre mensub eril çoğul ism-i fâildir.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
هَا: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Cennete racidir.
فِيهَا: “Onun içinde” demektir. Cennetin içini ifade etmektedir.
خَالِدِينَ فِيهَا: “Onun içinde kalıcılar olarak” demektir.
لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا: “Kesinlikle onları altından nehirler akan cennetten bölmelere onun içinde kalıcılar olarak yerleştireceğiz” demektir.
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا: “İman edip salihatı amel edenler, kesinlikle onları altından nehirler akan cennetten bölmelere onun içinde kalıcılar olarak yerleştireceğiz” demektir.
Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan bir tanesi مِنْ تَحْتِهَا gelip تَحْتَهَا gelmemiş olmasıdır. تَحْتَ “altında” demektir. Zarftır. Başına مِنْ gelince zarfı müphemlikten muayyenliğe çevirir. Yani akan nehirlerin aktığı yer bellidir. Herhangi bir yerden akmamakta ve planlandığı yerden akmaktadır. Burada sorulması gereken soru nehirlerin ne olduğudur. Nehirler deyince aklımıza ırmaklar gelmektedir. Oysa kanal şeklinde akan her şey nehirdir.
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا أَنْهَارٌ مِنْ مَاءٍ غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّى
Muttakilere vaad edilen cennetin örneği, içinde bozulmayan bir sudan nehirler ve tadı hiç değişmemiş bir sütten nehirler ve içenler için lezzetli bir mayalı içecekten nehirler ve saflaştırılan bir baldan nehirler vardır. (Muhammed 15)
Bu ayet cennetteki nehirleri bize açıklamaktadır. Cennetin altında borular döşenmiştir ve evlerde musluklar vardır. Bal musluğu, ayran, kefir musluğu, süt musluğu, su musluğu vardır. Hangisinin çeşmesini açarsınız o akar.
Cennette herkesin bölmeleri var, bunlar cennet sakinlerine ayrılmış özel parsellerdir. Marife değil nekre gelmiştir. Bugün bildiğimiz bölmelerden farklı demektir. Üzerinde evler vardır ve evlerin içinde bu özel musluklar vardır.
Öncesinde yalnızca bana, bana ibadet edin denilen “iman eden kullarım” ifadesinden sonra iman edip salih amel edenler için cennet vaadi gelmiştir. Demek ki sadece iman etmek yetmemektedir. Salih amel de gereklidir. Salih amelin ne olduğu Kuran’da çok açık olduğu halde salih ameli siyasi partilerin peşinde koşmak sananların sayısı oldukça çoktur. Allah’ın istemediği çoğunluk sisteminin peşinde koşanlar iman eden kullar olabilirler ve “yalnızca bana, yalnızca ve yalnızca bana ibadet edin” uyarısını alırlar.
نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Sabredip yalnızca rablerini vekil kılan amel edenlerin ücreti ne iyidir.
نِعْمَ: Övme fiilidir. Övme cümlesinin fiilidir. Övme (الْمَدْحُ) ve yerme (الذَّمُ) cümleleri bir şahsı veya nesneyi övmek veya yermek maksadıyla kurulan cümlelerdir.
Övme ve yerme metotları
1.Övme ve yerme için hususileşmiş fiilleri kullanmak
Bir varlığı övmek ya da yermek için kullanılırlar. Övme fiillerine medh fiilleri, yerme fiillerine zemm fiilleri de denir. Câmid fiillerdir. Sadece 3. şahıs eril ve dişil tekil çekimleri vardır. Mazi fiillerdir. Muzari çekimleri ve emir çekimleri yoktur. Lâzım fiillerdir. Bu nedenle mef’ûlün bihleri yoktur, fâilleri vardır.
2.Beşinci babdan gelmeyen fiili beşinci baba taşımak
Normalde حَسَنَ يَحْسُنُ şeklinde birinci babdan gelen fiil حَسُنَ يَحْسُنُ şeklinde 5. baba taşınırsa övme fiili olur. ضَعُفَ , كَبُرَ de buna örnektir.
Kuran’da 2 övme ve 4 yerme fiili vardır:
Övme | Yerme |
نِعْمَ | بِئْسَ | سَاءَ |
نِعْمَتْ | بِئْسَتْ | سَاءَتْ |
حَسُنَ | كَبُرَ | ضَعُفَ |
حَسُنَتْ | كَبُرَتْ | ضَعُفَتْ |
Koyu zeminliler Kuranda geçen çekimleridir.
Bunlardan نِعْمَ, بِئْسَ ve سَاءَ doğrudan övme ve yerme fiili iken diğer üçü bab taşınması ile övme ve yerme fiili olmuştur. Övme ve yerme fiillerinin sadece üçüncü şahıs tekil (eril+dişil) çekimi vardır. Diğer çekimleri yoktur.
Övme (الْمَدْحُ) ve yerme (الذَّمُ) fiillerinde mahsûs (الْمَخْصُوصُ): Övülen ya da yerilen varlığa mahsûs (الْمَخْصُوصُ) denir. Mahsûs övme ve yerme fiillerinin fâilini takiben gelir. Övme fiilinin mahsusuna mahsûsun bi-l medh (المخصوص بالمدح), yerme fiilinin mahsûsuna mahsûsun bi-z zem (المخصوص بالذم) denir. Fâil ve mahsûs bir uyum içindedir. Bu nedenle mahsûs fâil gibi merfudur. Övme ve yerme fiillerinin fâilleri tekil-ikil-çoğul, eril-dişil olma bakımından mahsûslarına uyarlar. Yaygın olarak ve Kuran’da mahsûsun hazf edildiği görülür. Bu durumda mahsûs takdir edilir. Genellikle övme ve yerme fiilleri, anlatılan bir durumdan sonra geldiği için kendisinden önce gelen cümleden mahsûs anlaşılabilmektedir.
أَجْرُ: “Ücret” demektir. ءجر kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak ameli ile bir kazancı hak etmek manasındadır. Bu mastar manasından hak edilen kazanç manasında أَجْر “ücret” anlamında isimdir. Çoğulu أُجُور dur.
الْعَامِلِينَ: “Amel edenler” demektir. Kurallı eril çoğul marife mecrur ism-i fâildir.
الَّذِينَ: “Kimseler” demektir. Eril çoğul has ism-i mevsuldür.
صَبَرُوا: “Sabrettiler” demektir. Üçüncü şahıs çoğul mazi malum fiildir. Sabır bir zorluk karşısında dayanıklı olmak demektir. Fâili olan cem vâvı (صَبَرُوا) الَّذِينَ has ism-i mevsulünün aid zamiridir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. صَبَرُوا cümlesine عَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ cümlesini atfetmektedir.
عَلَى: “-ı, -i” demektir. Harf-i cerdir. يَتَوَكَّلُونَ fiilinin mef’ûlü bu harf-i cerden sonra gelir.
رَبِّ: “Rab, efendi, yetiştirici, terbiyeci” demektir. ربب kökünden gelmiştir.
هِمْ: “Onlar” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. صَبَرُوا daki cem vâvı gibi الَّذِينَ has ism-i mevsulünün aid zamiridir.
رَبِّهِمْ: “Onların rabbi” demektir.
عَلَى رَبِّهِمْ: “Rablerini” demektir.
يَتَوَكَّلُونَ: “Vekil kılarlar” demektir. İkinci bâbdan وَكَلَ - يَكِلُ birisini bir şey veya bir iş üzerine desteklemek, yardım etmek manasındayken tef’îl bâbına gelince وَكَّل - يُوَكِّلُ şeklinde birisini birisine bir şey veya bir iş üzerine destekleyici, yardım edici kılmak demektir. Burada tef’îl bâbının teksir ve mübalağa etkisi vardır. Tef’îl bâbı tefe’ûl bâbına gelince تَوَكَّلَ - يَتَوَكَّلُ şeklinde birisini kendine bir şey veya bir iş üzerine destekleyici, yardım edici kılmak demektir. Teksir ve mübalağa etkisi devam etmektedir. Bu bâbla geldiğinde sıradan bir vekâlet yoktur. Vekâlet mübalağalı bir şekildedir.
عَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ: “Vekil kılarlar rablerini” demektir.
صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ: “Sabrettiler ve rablerini vekil kılarlar” demektir.
الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ: “Sabredip rablerini vekil kılanlar” demektir.
الْعَامِلِينَ الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ: “Sabredip rablerini vekil kılan amel edenler” demektir.
أَجْرُ الْعَامِلِينَ الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ: “Sabredip rablerini vekil kılan amel edenlerin ücreti” demektir.
نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ: “Sabredip yalnızca rablerini vekil kılan amel edenlerin ücreti ne iyidir” demektir. Bu övme fiilinin mahsusu hazf edilmiştir ve cümlenin içinden anlaşılmaktadır. أَجْرُهُمْ (onların ücreti) olarak takdir edilir.
Burada صَبَرُوا mazi يَتَوَكَّلُونَ ise muzari fiildir. Muzari fiil mazi fiile “وَ” ile atfedilmiştir. Mazi fiile mazi fiil veya muzari fiile muzari fiil “وَ” ile atfedilince her iki fiil eş zamanı gerçekleşmemiştir. Muzari fiile mazi fiil, mazi fiile muzari fiil “وَ” ile atfedilince her iki fiil eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir.
Mazi fiilin mazi fiile “وَ” ile atfı şekilde görülmektedir. Her iki fiil de geçmiş zamanda gerçekleşmiş olup başlangıç ve bitişleri farkı şekillerde olabilir. Eş zamanlı değillerdir.
Muzari fiilin muzari fiile “وَ” ile atfı şekilde görülmektedir. Her iki fiil de gelecek zamanda gerçekleşmiş olup başlangıç ve bitişleri farkı şekillerde olabilir. Eş zamanlı değillerdir.
Muzari fiilin mazi fiile “وَ” ile atfı şekilde görülmektedir. Her iki fiil de geçmiş zamanda eş zamanlı bir şekilde gerçekleşmiştir.
Mazi fiilin muzari fiile “وَ” ile atfı şekilde görülmektedir. Her iki fiil de gelecek zamanda eş zamanlı bir şekilde gerçekleşmiştir.
Burada يَتَوَكَّلُونَ muzari fiili صَبَرُوا mazi fiiline atfedilmiştir. Fiil geçmiş zamanda gerçekleşmiştir ve eş zamanlıdır. Yani sabretme fiili ile tevekkül fiili geçmiş zamanda eş zamanlı gerçekleşmiştir. الَّذِينَ has ism-i mevsulünün sıla cümlesi içinde oldukları için sabretme ve tevekkül yerleşik ve organize bir şekilde ve eş zamanlıdır. الْعَامِلِينَ nin sıfatıdır. Başkanları olan bir tüzel kişiliktir. الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ nin değişik bir açıdan tanımlamasıdır. Siz organize bir biçimde iman ve salih amel müessesesini kurarsanız size gelecek olan zorluklara dayanmanız ve tevekkül etmeniz gerekir. الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ nin sıla cümlesi içindeki آمَنُوا ve عَمِلُوا fiillerinin ikisi de mazidir. Bu nedenle bu ikisinin eş zamanlı olarak gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Önce iman sonra amel, önce amel sonra iman başlamış olabilir. Ancak sabır ve tevekkül eş zamanlı gerçekleşmesi gereken fiillerdir.
Bir de burada عَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ denmiş يَتَوَكَّلُونَ عَلَى رَبِّهِمْ denmemiştir. Mef’ûl fiilin önüne alınmıştır. Bu tahsis içindir. “Yalnızca rablerine tevekkül ederler” anlamını oluşturmaktadır. Sabredip rablerini vekil kılmak siyasi parti olarak çoğunluğu ele geçirmek için halkta algı oluşturarak, vaatler vererek oyunu almaya çalışırken meydana gelen zorluklara sabretmek demek değildir. Allah’ın istediği şekilde ve batıl yollara sapmadan hakkın gelmesi için çaba göstererek salih amel yaparken gelecek bütün zorluklara sabretmek demektir.
Yalova, Teşvikiye
24 Eylül 2022
M. Lütfi Hocaoğlu