Akevler ile yarışmak isteyen Medhal Grubu ortak çalışmalarla yayına koydukları Seydişehrî’nin (Seydişehirli Mahmud Esad Efendi / 1855-1918) Hukuk Tarihinde İslâm ve Roma hukuklarının ortak kaderlerini anlatırken geliştikleri, durakladıkları ve sonunda unutulduklarını anlatmaktadır. Ayrıca hukukların da dille paralel geliştiklerini anlatmaktadır.
Evet, hukuk ve dil sosyal müesseselerdir. Doğarlar, gelişirler, yaşlanırlar ve ölürler. Allah’tan başka her şey fanidir. Ömrünü doldurur ve tarih olur. Baki olan Allah’tır ve O’nun kitabı olan Kur’an’dır. Roma Hukuku doğmuş, gelişmiş ve tarih olmuştur. İslâm Hukuku da doğmuş, gelişmiş ve tarih olmuştur. Roma Hukukunun yerini İslâm hukukunun serbest sözleşmelere dayanan hukukunu benimseyen Avrupalıların oluşturdukları çağdaş hukuk almıştır. Bu hukukun iki eksiği vardır. Yasin Kılar ile yaptığımız ve yarım kalan “İslâm Hukukunun Batı Hukukuna Tesiri” adlı çalışmalarımızda şu sonuca varmışızdır. Batı Hukuku İslâm Hukuku ile Roma Hukukunun karması bir hukuktur. Sentez yapamamışlardır.
Toplulukların gramerleri olmasa da bir arada yaşayanlar mutlaka ortak dil oluştururlar. Bunun gibi bir uygarlığı yaşayanlar karma da olsa zamanla bir hukuk oluştururlar.
Büyük bir uygarlık olduğu tartışılmaz Batı uygarlığının henüz ilmi yapılmamış bir hukuku vardır, zulüm hukuku olsa da bir hukuku vardır. Avrupa uygarlığı birbirini yeme uygarlığıdır, Avrupa uygarlığı sömürü uygarlığıdır ama uygarlıktır.
İslâm uygarlığına gelince; ömrü sona ermiştir ve yeniden III. bin yıl uygarlığını, V. İslâm uygarlığını, II. Kur’an uygarlığını kurmaya başlamıştır. Akevler Çalışmaları budur. Millî Görüşçüler bunu dünyaya duyurdular, devlet çapında kokusu ile de olsa ilk uygulamalarını yaptılar. AK Parti onun nimetlerini yaşamaktadır.
*
1918’de vefat eden Seydişehirli Mahmud Esad Efendi, size aktaracağımız bir paragrafla, size Akevler Adil Düzen Çalışmalarının neler yapmakta olduğunu daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır. “Sonunda Avrupa devletleri sönmek üzere olan işbu marifet meşalesini yeniden ihya etmişlerdir. İşte bu duraklama devrinin herhangi bir zamanında İslâm müçtehitlerinin dahi ortaya çıktığı görülüyor. Lakin maalesef İslâm fıkhı için Avrupalılarda olduğunun benzeri öyle bir yenilenme ve uyanma henüz gelmediği gibi, İslâm uluslarının böyle mesut günlerini beklemek bir iyimserlikten ibaret kalır.”
Seydişehrî o günkü Müslümanların ruh hallerini çok açık bir şekilde ifade etmektedir. Oysa uygarlıklar biner yıldır. Batı uygarlıları doğu uygarlıklarını 500 yıl arkadan takip etmektedir. Onlar şimdi zirvededir. Zalim de olsa hukukları zirvededir. Biz ise II. Kur’an uygarlığımızı yeniden kuruyoruz. Bu III. bin yılın başında doğmaktadır.
Seydişehrî’den tam 40 sene sonra Akevler kurulmuş ve yine tam 80 sene sonra “Adil Düzen” iktidar olarak ilk denemesini yapmıştır. Bugün o kadro anayasa ekseriyeti ile iktidardadır. Akevler ise İstanbul’da II. Kur’an uygarlığının temel hazırlığını yapmaktadır.
*
Yarım asra yakındır yaptığımız çalışmalar bize şunu öğretmiştir: Yeni hukuk düzenini tesis etmek kolay değildir.
Nuh Tufanı yeni hukuk sistemi tesis edilmediği için oldu.
Hz. Musa’nın kavmi kırk yıl çöllerde dolaştıktan sonra yeni şeriatı benimser oldular.
Yukarıda saydığımız kırk senelere dikkat edin.
Kur’an Mekke’de değil ancak Medine’de uygulanabildi. 30 sene sonra saltanata döndü. 1400 sene sonra yeniden cumhuriyete geçilebildi.
Onlar yeni uygarlıklarını peygamberlerle kurdular.
Biz şimdi ancak ilimle bu işi yapacağız.
*
Kırk yıllık uygulamalı çalışmalarımız bizi yeni projeye götürmüştür. Bu da 100 dairelik apartman projesidir. Önce en küçük ünitede deneme yapmamız gerekir. Bu da 100 dairelik apartmandır. Her katta 10’ar daire olacak, aşiret uygulaması yapılacak. On çeşit aşiret tipinde en iyisi aranacak. Sonra aynı zamanda 200 işçinin çalışacağı bir işyeri semt işletmesi gerçekleştirilecektir. Bu uygulamada karşılaşılan eksiklikler sonraki yapılarda giderilecektir.
Başarıya ulaşabilmek ve oraya gelenlere “Adil Düzen”i kabul ettirmemiz için bazı önlemler alacağız.
1) Önce “Adil Düzen İşyeri ve Yaşam Projesi” hazırlanacaktır. Bu proje II. Kur’an uygarlığı projesi olacaktır. Tamamen dört çift delile dayanacaktır.
2) Yapı “Adil Düzen”e inanan mü’minlerin ortak olmaları ile yapılacaktır. Burada oturanlar kirasız işyeri lojmanlarında oturmuş olacaklardır. Ortaklara kiraları işletmenin kira paylarından ödenecektir. Daireler oturanların olmayacaktır.
3) Buraya gelenler sözleşmeden imtihan edilecek, karı koca olarak sözleşmeyi anlamışlarsa ve kabul ediyorlarsa işe ortak olarak alınacaklardır. Her katın aşiret başkanları olacaktır. Onun başkanlığını kabul edeceklerdir. Anlaşmayı aşiret başkanları ile yapacaklardır.
4) İşyerini yöneten ise kooperatifle analaşan sözleşmeyi anlayan, kabul eden ve yeterli olan kimseye verilecektir. Kat başkanları onunla sözleşme yapacaklardır. Bu sözleşmenin temel maddesi şu olacaktır. Katta oturanlar kat sorumlusu ile geçinemezlerse başka kata geçerler. Hiçbirisi ile geçinemezlerse işten ayrılır ve evi de terk ederler. İşyerinde iş yapamayanlar isterlerse katta kalabilir, daire kirasını öderler, başka yerde çalışırlar, isterlerse ayrılıp giderler. Kat başkanının ortağı ayırma yetkisi vardır. Apartman başkanının ise sadece işten ayırma yetkisi vardır.
Bu apartmanın işyeri sorumlusu sözleşmede yazılan miktarda kira getirdiği takdirde devam edecektir. Getiremezse sorumluluğu bırakacaktır. Kat sorumlularının ise ancak hakemler kararı ile sorumluluklarına son verilir. Başka türlü kimse uzaklaştırılamaz. Kooperatif ise ne kat başkanlarına ne de apartman sorumlusuna asla karışamaz. O sadece kirasını bilir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92
Seydişehirli Mahmud Esad Efendi

Seydişehirli Mahmud Esad Efendi (1855-1918)
Hemşehrimiz olan bizimle yaşıt ya da bizden daha genç kuşakların -esasen buna yetişkinleri de dâhil etmek lazım-, Konya’mızın yetiştirdiği tarihi şahsiyetleri pek de tanımadıklarından bahisle köşemize taşımak, bazen bir vazife gibi oluyor.
Yaşadığımız coğrafya, hayatta oldukları zaman diliminde birçok alanda eserler bırakan insanların doğup büyüdüğü münbit bir yer. Bunlardan biri Mahmud Esad bin Emin Seydişehrî. Seydişehirlilere bu ismi sormuş olsak muhtemelen Mahmut Esat İlköğretim Okulu’nu hatırlarına getireceklerdir.
Mahmud Esad, 1272/1855 Seydişehir’de doğar. Babası Muhammed Emin Efendi, Çopur Kadıoğullarından olup Güzel Efendizâde diye tanınan bir nâib (Şer’i hâkim)dir. İbnu’l-Emin Mahmud Esad, ilk tahsilini Seydişehir ve Konya’da yaptıktan sonra İstanbul’a gelir. On beş sene camilerde ders veren hocaların, bilhassa Elbasanlı Abdulkerim Efendi’nin derslerine devam eder. Mantık, Hikmet, Kelâm, Hadis, Tefsir, Fıkıh ve Fıkıh Usulü okur. 1881’de icazet alır. Aynı yılın sonlarına doğru, Bâb-ı Vâlâ-i Fetva (Şeyhulislâmlık)da kurulan Encümen-i İlmî huzurunda sınav vererek Ders-i Âmm olur. Bir yandan da, müsbet ve aklî ilimlerin tahsili amacıyla Menşe-i Muallim-i Askerî İdadî’ye devam ederek burada okutulan derslere devam eder. Fransızca ve Resim öğrenir. Harp Okulu mezunu olmadığı halde, Harbiye Nâzırı Edhem Paşa’nın yardımı ve Meclis-i Maarif-i Askeriyye kararı ile tek sivil talebe olarak Erkan-ı Harbiye sınıfına alınır. 5 Ekim 1884’te yüksek Riyaziye (Matematik) öğretmeni, 1886’da ise İstanbul Daru’l-Fünunu’ndan hukuk diplomaları alır. 1879’da 24 yaşında iken Gülhane Askeri Rüşdiyesi’nde Osmanlıca ve Din Bilgisi Öğretmenliğine tayin edilir. 1885’de bu görevinden istifa eder ve Aydın İli Bidayet Mahkemesi Birinci Reisliğine getirilir. Burada Halid Ziya ve Tevfik Nevzad gibi meşhur edebiyatçılarla dostluk kurar. Ek görev olarak İzmir İdadisi’nde Fizik, Kimya, Jeoloji dersleri okutur. Başarıları dikkate alınarak 1896’da Maliye Hukuk Müşavirliği’ne getirilir. Bu arada Mülkiye Mektebi’nde müderris olarak görev yapar. 1900 yılında Daru’l-Fünun Edebiyat Fakültesinde İslam Tarihi dersleri verir. 1908’de Maliye Müfettişi ve bir yıl sonra Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde Defter-i Hâkânî Nâzırlığına (Tapu Kadastro Bakanlığı) atanır. Bir ara Adliye Nâzırlığına (Adalet Bakanlığı) vekalet eder.
Ebu’l-Ulâ Mardin, Huzur Dersleri isimli eserinde onun hakkında şunları yazar: “Ömrü boyunca durmadan çalışan bir zeka harikası, bir bilgi hazinesi olan Mahmud Esad, hemen hemen bütün ilimlerle meşgul olmuş ve çeşitli ilimlere dair birçok eser vermiştir. Unutmanın ne olduğunu bilmezdi. Arapça, Farsçayı hakkıyla olmak üzere, Fransızca, İngilizce ve Almanca bilirdi. Mahmud Esad kadar geniş bir kültüre, dünya görüşüne ve münevver kafaya sahip bir şahsiyet o dönemde ne ulemada ne de diğer alanlarda yetkin kimseler arasında yoktu.”
Basılmış sekiz eseri, üç tercüme kitabı ve on beş adet de dini telifi bulunan Mahmud Esad, 13 Mart 1918’de Isparta milletvekili iken İstanbul’da vefat eder. Tanzimat’tan başlayıp Cumhuriyet öncesine kadar uzanan Batı etkisi ve uyanış hareketleri bakımından önemli bir zaman diliminde yaşayan Mahmud Esad, medreseden gelmiş olmasına rağmen, Batı dil ve medeniyetlerine de hâkim bir din bilgini olarak, İslami ilimleri güzel bir Türkçe ile izah eden eserler telif etmiştir.
İlgi alanımız olan Dinler Tarihi’nin, Ahmed Mithat Efendi ve bir dönemin Başbakanı olan Şemseddin Günaltay ile birlikte, kanaatimize göre ilmî anlamda Türkiye’deki üç kurucusundan biri olan Seydişehirli Mahmud Esad Efendi’yi rahmetle anıyor, en azından ismini bir okula vererek hatırlarda kalmasına vesile olanlara bilvesile teşekkürlerimi arz ediyorum.
11 Ocak 2007
Dr. Muammer ULUTÜRK