Eskiden krallar vardı. İstedikleri kanunu çıkarır ve uygulatırlardı. Diledikleri şeyleri yasaklar, istedikleri vergileri koyarlardı. Avrupa’da büyük savaşlar ve ayaklanmalar oldu, kanlar aktı; sonunda kanunsuz vergilerin olamayacağı, kanunsuz yasakların getirilemeyeceğini anayasalara koydular. Bizim anayasalarda da vardır. Ne var ki işin kolayı bulundu. Anayasalar müsade etmediği halde, Bakanlar Kurulu’na vergi salma yetkisi verildi, bakanlara kanun hükmünde istediği kararname çıkarma yetkisi tanındı.
Tevhidi Tedrisat Kanunu’ndan önce isteyen istediğini okurdu, okuturdu; bilmenin, öğrenmenin yasağı olmazdı. Türkiye’yi dinsizleştirmek amacıyla tekel sermaye Türkiye’de İslâmiyet öğrenilmesin diye bunları yasakladı. Ne var ki halk bu yasağa rağmen okumaya ve öğrenmeye devam etti. Ben bu yasak tedrisatın içinde yetiştim. Evimizin arka kapısı vardı. Görevliler gözlenirdi. Görevliler görününce çocuklar arka kapıdan boşaltılırdı. Dersler kâğıt üzerinde değil de tahta parçaları üzerinde yazılırdı ve görevliler görülünce sobaya atılırdı.
Bu millet yılmadı, bunun mücadelesini verdi. İmam-Hatip Okulları, İlâhiyat Fakülteleri ve Kur’an Kursları açtırdı. CHP iktidarını bile dize getirdi.
AK Parti’nin; yasakları kaldırdım, tarikatlar serbest, medreseler serbest demesi gerekirken, AK Parti CHP’nin en karanlık günlerinde bile başaramadığı bir işi yapmaya kalkışıyor!
Dershaneler para kazanmak için kurulmuyor; okulun ateist eğitimini etkisiz hâle getirmek ve ahlâklı gençler yetiştirmek için kuruluyor. Dershaneler destekleniyor; kazanç kaynağı değil gider kaynağı oluyor.
Devletin dershaneleri ve tarikatları bütçeden desteklemesi gerekiyor. Nasıl partilere kamu bütçesinden pay ayrılıyorsa, bunlara da pay ayrılmalıdır. Halk ne istiyorsa onu okur ve onu öğrenir. Nabi Avcı’nın yani MEB’nın bir köy mollasına tahakküm etme hakkı yoktur. Öğrenmenin bir zararı yoktur. Başkasına zarar vermediğiniz müddetçe kimse kimsenin ne okuduğuna ve ne öğrendiğine karışamaz.
Hazreti Ömer zamanında bir valinin zina yaptığı şikâyet ediliyor. Dört şahit getiriliyor. Üçü valinin zina yaptığına şehadet ediyor. Dördüncüsü ise; pencereden valinin o kadınla aynı yatakta yattığını gördüm ama zina yapıp yapmadıklarını bilmiyorum diyor. Hazreti Ömer valiye değil de diğer üç şahide seksener sopa attırmıştır.
Aynı evde kalan kız ve erkeğe kimse siz zina yaptınız diyemez. Zina yaptıklarının dört şahitle ispatlanması gerekir. Cinsi ilişkide bulunsalar bile, bir kadın iki erkekle bir iddet içinde cinsi ilişki kurmadıkça veya ilişkiyi gizli yapamadıkça, ilişki akrabalar arasında olmadıkça ceza verilemez. Biz beraberiz, cinsi ilişki de kuruyoruz dedikleri takdirde onlar evli sayılırlar. Ebu Hanife’ye göre de bunlara ceza verilemez.
Kur’an başkalarının evine girmeyi yasaklamaktadır. Dolayısıyla İslâmiyet’e göre mahkeme kararı ile de olsa başkasının evine oradakilerin izni olmadıkça girilemez. Durum böyle iken, ışık evlerini kapatmak amacıyla öğrenci evlerini kapatmaya kalkışmak İslâmiyet’e aykırıdır.
Ceza kanununda zinayı suç olmaktan çıkaran Ak Parti şimdi özel kanunlarla, beraber oturma yasağını getirmektedir. Bir yerde haklı olabilir. Anne babasından gizli birlikte oturanları anne babalarına bildirmek devletin görevi olabilir. Gizlilik yasaktır. Beraber oturma yasak değildir.
“Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nda zina tarif edilmiştir.
AK Parti’nin yapacağı şey “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı tartışmaya açmasıdır. O anayasada bütün sorunlar çözülmelidir. Yasaklar getirme neyi sağlayacak; polisi ve jandarmayı daha çok meşgul etme, onlara zulüm yapma imkânı vermeye yarar. Her yasak yolsuzluğun ve rüşvetin kaynağı olur.
Nabi Avcı’nın ışık evlerin mensupları ile geçmişi vardır. Hissî etkilerle bunları düşünmektedir. Derhal Millî Eğitim Bakanlığı’ndan alınmalıdır. Beşir Atalay gibi makul davranan bir kişi oraya getirilmelidir. Yoksa AK Parti’nin başına büyük işler açılır ve sonunda Başbakan gider.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92