(Bu yorum yaklaşık 1 ay önce, yazım hatalarının düzeltilip yayınlanması için tarafıma gönderilmişti. Ancak şimdi fırsat bulup, düzeltebildim. Eski seminerlerden birinin altında da yayınladım ama gözden kaçarsa diye makaleler de yayınlamayı uygun gördüm. Geçikmeden dolayı taraflardan ve okuyucularından özür dilerim. H. Kayahan)
1- Siz kendiniz için ne söylerseniz osunuzdur. Biz sizin ne olduğunuzu bilemeyiz. Biz sadece sizin söylediğinizin yanlış olduğunu; yaptığınızın hatalı olduğunu söyler, geçeriz. Sizi biz cezalandırmıyoruz.
2- Bize göre şu hatayı yapıyorsunuz. Kuran 1400 yıl önce, Mekke ve Medine’de Muhammed tarafından arkadaşlarına duyurulmuş ve uygulanmıştır. Namazı kılın demiş, Muhammed kılmış ve kıldırmışlardır. Zekatı verin demiş, onlar vermiş, o da almış ve Kurana göre dağıtmıştır. Sonra gelen üç asırda bu Kuranın ve uygulamalarının ilmi tespiti yapılmıştır. Bize, o hali ile intikal etmiştir. Sizin Kuran’ı bunları anlamadan, dinlemeden ona mana vermenizdir. Peki, ama Kuranı onlar söyledi onlar uyguladı. Sizin başkasının kitaba onların verdiği manadan başka verme hakkınız nereden doğuyor? Bu hakkı biz size tanıyoruz ve diyoruz ki; bu O zaman Muhammed’e indi, onlar da anladılar ve uyguladılar. Onlar için o doğru idi. Şimdi ise, Kuranı Allah bugünkü insanlara indirdi, o halde biz de şimdi anlar ve bizim anladığımızı uygularız. Sizin buradaki hatanız, onların anladıkları yanlıştı demenizdir. Onlar için o zaman onların anladıkları doğru idi, şimdi bugün de bizim anlayışımız doğrudur diyebiliriz. Biz bugün zekâtı böyle anlıyoruz, böyle uygulayacağız, diyebilirsiniz ama onlarınki veya sizinki yanlıştır demek makul değildir. Bu iddiada ısrar ediliyorsa kötü niyet var demektir. Hiçbir akıl sizin iddianızı doğru kabul edemez. 1400 sene yanlış anlaşıldı, bizzat ortaya koyan anlamadı, biz anladık demek; ilme şöyle dursun, akla aykırıdır. Sadece sermayenin deli saçmalarıdır.
3- Siz Akevlerle diğer İslami ekolleri karıştırıyorsunuz. Biz ne olduğumuzu defalarca yazdık. Ama okumuyorsunuz.
a) Biz Kuranı Allah sözü olarak kabul ediyoruz. Ne var ki, babalarımız kabul ettiği için değil; müspet ilmin metotları ile Kuranın Allah sözü olduğunu kabule diyoruz. Baştan kabul etmeden başladık. Ne inkar ettik, ne kabul ettik. İlmin sonucu ne olursa odur. İlim Allah kitabı derse, Allah kitabıdır diyeceğiz, değil derse değil diyeceğiz. Bu hususta sizden ayrılığımız yoktur.
b) İnanmak ayrı şeydir, bilmek ayrı şeydir. Şeytan Allah’ı bizden iyi biliyordu ama inanmamıştı. Biz İslamiyet’i, müspet ilimlerle tespit edilenlere inanmak şeklinde tanımlıyoruz. Hak din budur. Her müspet ilmi bilen ona inanmış olmaz. Sizden inanmanızı istemiyoruz, onu tartışmıyoruz. O yaşam tarzıdır. O husus ilim adamlarının değil, din adamlarının işidir. Biz sermayenin ilim dediğine ilim demiyoruz. İlim de birinci kural; sebepsiz sonuç olmamasıdır. Masamızda dün çiçek yoktu. Bugün çiçek varsa mutlaka birisi koymuştur. Koyanı araştırmak ilimdir. 3 milyar yıl önce canlı yoktu, şimdi vardır. Bunu var eden birileri vardır, diyoruz. Bu kıyas değil, ilmin temel kuralının incelemesidir. Siz bunu da red ediyorsunuz. Çünkü sermaye öyle söyledi. Yoksa hiçbir akıl böyle bir şey yapamaz.
c) Sünneti biz tasnif ediyoruz. Mütevatir olarak gelmiş olanlar var, meşhur olarak gelenler var, vahit olarak gelenler var. Mütevatir; rivayet şekli ile ve makul olması nedeniyle ilmen kesin olarak söylediği kabul edilen hadislerdir. İkinci grup hadisler ise fıkıhçıların hadisleridir. Üçüncü grup ise farklı rivayetlerle gelenlerdir. Bizim sünnet dediğimiz, birinci ve ikinci sınıf hadislerdir. Bu hadislerden de hepsini kabul etmiyoruz. Sadece Kuranla ilgili olanları kabul ediyoruz. Namazı Peygamber nasıl kıldırdı ise biz de öyle kılarız. Essalat, marifedir. Demek ki, gelişi güzel bir salat değildir. Onu da peygamber tarif etmiştir. Zekat da böyledir. Cuma günü marifedir, toplanma günüdür ama belli toplanma günüdür. Bu da haftada cumartesiden önceki gündür. Biz bunları kabul etmezsek Kuranın ne olduğunu nasıl bileceğiz?
d) İcmayı da siz yanlış anlıyorsunuz. İcma demek, ihtilaf edilmeyen hususlardır, demektir. Mesela, Kuran indirilen kitabın adıdır. Bunda ihtilaf yoktur. Arz dediğimiz zaman, yerdir. Bunda ihtilaf yok ki.
Bu icmalardan da sadece sahabelerin icmalarına bağlıyız. Hatta sahabelerin Kuranı anlamadaki icmalarına bağlıyız. Kuran dışı icmaları o zamanki sorunlarla ilgili olduğu için, bizi bağlamaz. Siz itirazlar yapıyorsunuz. İşinize gelmeyenleri duymuyorsunuz, durmadan aynı yanlışları tekrar ediyorsunuz. Tek cümle üzerinde tartışıyoruz. İcma; bir toplulukta, o topluluğun ilgilileri tarafından birbirinin etkisi altında kalmadan, aynı sonuçlara varılan hususlardır. İcmadan önce, herkes kendi içtihadı ile hareket ettiği halde, icmadan sonra artık kimse o hususta kendi içtihadı ile hareket edemez. En sağlam icma, sahabelerin Kuran üzerinde, kavlen veya fiilen birleşmeleridir. Bunların birleştiklerine de bugünkü icmayı kabul edenlerin icma etmeleri gerekir. Bunun üzerinde tartışırız.
Kıyas delildir ama esas delil değildir. Kıyasta icma olursa o kesin delil olur. Sadece o asrı bağlar. O topluluğu bağlar. Kıyası kabul ettiğinizi söylüyorsunuz. Akli kıyası kabul ediyorsunuz. Şer’i kıyas, benzerlerde benzer hükümler bulmaktır. Akli kıyas ise tüme varmadır, tümden gelmedir. Biz kavli olarak Kuranı kendi diliyle atalarımızdan öğreniyoruz. Bu bakımdan onları okumadan, anlamadan ahkam kesmiyoruz. Burada klasik Müslümanlarla farkınız yoktur. Yorumları ve içtihatları biz yapıyoruz. Biz onların furu dedikleri beyanlarını o zaman için doğru kabul ediyoruz. Bugün için ise tamamen bugünkü ihtiyaçlara ve ilimlere göre yeniden anlıyoruz. Bu hususta da sizinle beraberiz. Siz bizim 1400 senelik anlayışımızı delilsiz ispatsız red ediyorsunuz biz darılmıyoruz da; biz size yaptığınız yanlıştır, bu sermayenin İslamiyeti tahrip araçlarıdır dediğimiz de, müfteri diyorsunuz. Oturun ve düşünün, bizim söylediklerimiz yanlış mı, değil mi? Zinayı meşru gören bir savunma, sermayenin aile müessesesini yıkıp, yerine tüm insanları kendine ırgat yapma çabasına katkıdan başka hiçbir şeyle izah edilemez.
4- Sayın Sam Adian, dördüncü yorum da doğru cümle bile bulmak mümkün olamıyor. Ali İmran 191 de Allah’ı ayakta, yürürken zikrederler diyor. Salat toplanmadır. Salat kişilerin evlerinde namaz kılmasıdır. Ama “salatı ikame” demek, topluluğun bir defa namazı ikame etmesidir. Bunu size defalarca cevap verdim. Siz hala size ezberletilenleri tekrar ediyorsunuz, bana cevap vermiyorsunuz. Essalat marifedir. Müfrettir. Emir ise cemaatedir. Kuran böyle dediği halde Peygamber de böyle anladı. Sahabeler böyle uyguladı. 1400 senedir böyle anlaşıldı. Salatta, yani toplantıda zikir vardır ama zikirde salat yoktur. Size defalarca benimle tartışacaksan bir kelime tartış, dedim. Salat kelimesini tartışalım. Salatı ikame etme deyimini tartışalım. Siz ise on yorum yazıyorsunuz, her yorumda yüz kelimeyi tartışıyorsunuz, laf kalabalığı içinde kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsun. Ben size önem verdiğim için bu yaptıklarına cevap vermeyeyim diyorum ama çalışmanızı takdir ettiğim için yine cevap vermeden duramıyorum.
5- Fıkıhçılar senden bin sene önce şunu söylemişlerdir. İman, Allahın birliğini ve yeniden dirilmenin hak olduğunu kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır. Kuran ve diğer kitaplar Allahın kitabıdır. Bu imanı öğretmektedir. Peygamber ve Kuran, iman ile islamın aynı olmadığını söylüyorsa da Ebu Hanife birdir diyor. Biz Ebu Hanife’nin dediğini kabul etmiyoruz. Yine kelamcılar diyorlar ki, bir kimsenin içini bilemeyiz. Onun müslim olduğunu, cemaata katılıp namaz kılması ile biliriz, zekat vermesi ile biliriz. Onun için salatı ve zekatı imandan saydılar. Namaz ve zekat kendileri ibadet değildir. Namaz ve zekat birer eğitim müessesesidir. Salat bizim nasıl yaşayacağımızı düzenler. Zekat da bizim nasıl çalışacağımızı düzenler. Siz yeni bir şey söylemiyorsunuz. Zekatı mevduat kabul edip, sermayeye kaynak hazırlıyorsunuz. Bunu dediğimizde de, bize iftira ediyorsunuz diyorsunuz. Zekat halka verilen kredi karşılığı olarak faiz yerine işletemeden alınan paydır. Başka bir vergi de İslamiyette yoktur. Size zekat nedir diye sorduğumuzda, bu değildir diye cevap veriyorsunuz. Mevduattır diyorsunuz. Hayır diyorsunuz. İştiraktır diyorsunuz. Tek şirket kabul ediyorsunuz mu, anlatamıyorsunuz. Bunu nasıl yapacaksınız diye sorduğumuzda, biz daha çözmedik diyorsunuz. Bu ekonominin konusu değildir diyorsunuz. Bize çalışın diyorsunuz. Biz yarım asırdır çalıştık, 25.000 sayfalık kitaplar yazdık. Bize sorulan hiçbir soru Akevlerde cevapsız kalmamaktadır.
6- Kuran Hong Kong’da nazil olmadı. Çince değildir. 1400 sene önce nazil oldu ve Arapçadır. Hong Kongda yorumlayabilirsiniz. Essıyam Marifedir. Herhangi siyam değildir. Onun da sabahtan akşama kadar açlık olduğunu Kuran belirttiği gibi, bunun manası üzerinde de icma vardır. Kuran’a yanlış diyebilirsiniz. Ama Kuran olmayanı Kurandır diye iddia etmek, sahtekarlıktır, iftiranın ta kendisidir. Siz bana müfterisin diyorsunuz. Ben demiyorum. Orucu nekire yapıp, başka oruçla karıştırma, icma ile sabit olan manasını Kurandan değiştirmek iftiradır. Siz sahtekar değilsinizdir ama böyle bir iddia sahtekarlıktır.
7- Zina bir kelimedir. Kureyşlilerin 1400 sene önce verdikleri manası ile evlilik dışı ilişkidir. Fuhuş da bir kelimedir. Kureyşlilerin o gün verdikleri manası ile evlilerin ilişkisidir. Bu manalar o gün tespit edilmişlerdir. Halkın konuşmalarında tespit edilmiştir. Cahiliyye şiirleri ile tespit edilmiştir. Bizzat Kuranın cümlelerdeki yerleri ile tespit edilmiştir. Bu hususta icma varsa biz onu değiştiremeyiz. Ondan sonra içtihatlarımızla uygulamada sorunları çözeriz. Zina özel hukuk değildir. Özel hukukta ceza yoktur. Hatta kamu hukuku olduğu halde, katilde olduğu gibi, özel hukukla karışıyorsa afv vardır, diyet vardır. Zinanın kamu hukukuna ait olduğu, dört şahitli ceza ve affedilmez ceza olmasından dolayı sabittir. Sermayenin aile müessesesini yıkmak ve erkekleri ve kadınları kedisine ırgat yapmak için özel hukuk şekline sokması, kendi görüşüdür. İsteyen kabul eder, isteyen kabul etmez. Ama Kuranın icma ile sabit olan ve tereddütsüz kamu hukuku olan zinayı, özel hukuk olarak yorumlamak, iftiradır ve sahtekârlıktır. Siz de onların sözcülüğünü yapıyorsunuz.
8- Bir kitabı okumaya başladığınız zaman, baştan onun doğru şeyler söylediğini kabul etmek ne kadar yanlışsa; onun yanlış olduğunu kabul etmek de o kadar yanlıştır. Önce söyleyenin veya yazanın ne kastettiğini anlamamız gerekir. Bunun için de ancak kendi diliyle okumanız gerekir. Sonra kelimelere kedisinin verdiği manaları vermeniz gerekir. Onun dilini ve verdiği manaları tahrif etmenin doğru olmadığını, buna hakkınız olmadığınızı söylemiştim. Anlamak istemediniz. Bu sahtekârlıktır, iftiradır diyor, sizi uyarıyorum. Önce onu dediklerini anladıktan sonra, size göre doğru olanlara doğru, yanlış olanlara da yanlış dersiniz. Bu sizin hakkınızdır. Biz Kuranı böyle okuduk. Önce Kuranın Allah’ın sözü olduğunu kesin olarak ispat ettik. Baştan olabilir dedik, ama sonra öyledir’e vardık. Siz şimdi, olabilir içindesiniz. Buna yalnız saygımız var demiyoruz. Bu çalışmalarınızı takdir ediyoruz. Düştüğünüz hata, onu doğru anlama yerine, onu kendi hayallerinize uydurmaya çalışmadır. Bizim ispat etmediğimiz tek cümlemiz yoktur. Kuran diyor ki, sizin aklınıza göre yanlış olana yanlış demeyin, sadece bu bugün anlaşılmıyor deyin geçin, onunla amel etmeye kalkışmayın. Çünkü Allahın sözünde yanlış olamaz. Ama uygulama bakımından bizim için yanlış muamelesini görür.
9- AJANLIK MESELESI Bunu paragraf paragraf cevaplandıracağım.
-Diyorsunuz ki: “Kendisi öyle inandırılmış olabilir. Bizim icmalarımıza uyduğu için, bizce kesin olan hususları çürütmeye ve yıkmaya çalışmış olması nedeniyle internet sitemizde ilk bakışta yer verilmez. Ama öyle değil; ne kadar yanlış olursa olsun, ne kadar kötü niyetli olursa olsun, mademki sözdür, onu söyleteceğiz, kulak vereceğiz. Biz de cevabımızı vereceğiz. Bizde onun görüşlerine uyan olsa da icmamız bozulmaz. Ama eğer hepimiz haklı bulursak o zaman yeni icmaya uyarız. Karşı taraf iyi niyetli ise gerçekleri görür, kötü niyetli ise helâk olup gider, bizim ona bir şey yapmamız gerekmez.”
- Bu kurallar hakkında bir şey söylemiyorsunuz. Biz size ajan demiyoruz. Yaptığınız iş, onların ajanlarının yaptığı iştir.Biz sizi değil, yapılanı eleştiriyoruz. Siz ise hep bizi eleştiriyorsunuz.
-İlk önce bu ajanlık meselesini son kez ve kesin olarak açıklayalım:
Biz sizin ne olduğunuzu bilmiyoruz. Yazdıklarınızı eleştiriyoruz. Yazılar ajanların söyleyecekleri şeylerdir. Siz farkında olmayabilirsiniz. Biraz düşünün.
-Biz kimsenin emrinde değiliz. Kimseyi mutlu etmek gibi bir amacımız da yok. İddianız tutarsız ve önyargılı bir iddiadır. Çünkü, bizi sermayenin sözcülüğünü yapmakla suçlayabilmeniz için, iktisat teorisini yok etmeniz gerek. Biz, ne söylüyorsak yazdık ve yayınladık. Buna rağmen “yok siz sermayenin sözcülüğünü yapıyorsunuz” gibi bir iddiada bulunmaya devam ediyorsanız, doğrusu bu size sorgulamayı gerektirir. Metodumuz bellidir ve varsayımlarımız, teorilerimiz de açıktır. Dileyen kritik edebilir eleştirebilir. Ancak böyle sübjektif ithamlarda bulunmak ne bilimsel etik açısından doğru kabul edilebilir ne de sizin yüce ahlaki değerleriniz ile örtüşür. Bu ithamınızı gözden geçirmeniz, sadece size yarar sağlar. Siz öyle söylüyorsunuz diye biz kimsenin ermine girmek zorunda değiliz.
- Sizin lügatsiz, gramersiz, onu yaşayanların tüm görüşlerini reddetmeniz, açıkça ispatlanmış şeylere cevap vermeyip, laf kalabalıklığına devam etmeni, aynı yanlışlarda ısrar etmeniz, işinize gelmeyenlere cevap vermeyişiniz. Bizim ispatlarımız geçersiz, sizin havai sözleriniz ilimdir iddianız, onların emrinde olun olmayın, onların istediğini yaptığınızı gösterir. Bizim size neden ihtiyacımız olduğunu anlayamadım.
- Hem kötü niyetli olduğumuzu nereden anladınız? Dünyayı değiştirmek, bunun için çalışmak kötü bir niyet ise evet biz kötü niyetli kimseleriz. Mevcut problemlerin ortadan kaldırılma olasılıklarını ortaya koymak ve bunların uygulanmasına çaba sarf etmek size göre kötü niyetli bir yaklaşım ise, haklısınız biz çok kötü kimseleriz.
- Biz sizin kötü niyetli olduğunuzu söylemiyoruz. Olsanız bile biz sizi dışlamayız, diyoruz. Siz de kaçmayın diyoruz.
-Kaldı ki, siz bize lütufta bulunmuyorsunuz. Bizim size ihtiyacımız yok. Ama sizin bize ihtiyacınız var. Bu kadar açık olan bir şeyi göremiyor musunuz?
- Bizim size neden ihtiyacımız olsun? Sadece Allah bize emretmiştir. Kuranı dünyaya duyurun. Biz bu emri yerine getiriyoruz. Biz sizin orada bu çalışmalarınızı destekliyoruz. Size ihtiyacımız olduğu için değil, Allah’ın emri olduğu için. Siz bizi desteklemiyor, fikirlerimize değil, bize saldırıyorsunuz. Biz kendimizi savunmuyoruz. Fikirlerimizi savunuyoruz. Siz inandırmak için değil, bizim yanlışlarımızı düzeltmek için. Tabii sizin bize ihtiyacınız yok, çünkü siz tanrısınız ve hata yapmazsınız ki, bizden yararlanasınız. İşte biz sizin bu davranışınıza karşıyız. Bütün insanların bütün insanlara ihtiyacı vardır. Çünkü Allah insanları birbirine muhtaç yaratmıştır.
-
-Ancak paragrafta çok daha vahim bir iddia var icma konusu ile ilgili. Ulemanızdan birileri bizim görüşlerimizi benimserse icmanın bozulmayacağını söylüyorsunuz. Doğrusu hayret verici bir iddia bu. Hangi icmanın bozulmayacağını bilemiyoruz ama üzerinde görüş birliği olmayan bir iddianın “icma” olduğunu veya olabileceğini ilk kez sizden duymuş oluyoruz.
- Evet icma demek, herkesin baştan kabul etmesi, ittifakla karar alması demektir. İttifakla ilmi sonuçları doğru kabul etme demektir. İçtihatlar, icma değildir. Dün düşündüğünü bugün yanlış bulabilirsin. Ama icma oluştuktan sonra artık içtihat edilmez. Yeni içtihat icmayı değiştirmez. Bunun yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz. Nitekim İslam alemi içinde de böyle iddia edenler vardır. Ama ehli sünnetin mezhebi budur. Biz bundan daha uygun bir yol bulmuş değiliz. İnsanları özgür kılan budur. İcmaya aykırı hareket etmek isteyen o topluluktan ayrılır.
- Söyler misiniz “Gerçek nedir?”. Sizin inançlarınız mı, yoksa yeryüzünde ve kainatta olup bitenler mi? Hangisi gerçek? Hangi gerçeği görmemiz gerekiyor? Sizin gerçek dediğiniz şey eğer kuran ise, biz onu okuyoruz ve ondan yararlanıyoruz. Açıkçası kuranı kullanıyoruz. Siz beğenseniz de beğenmeseniz de. Çünkü kitabı her kim gönderdi veya inzal etti ise, biz kullanalım ve ondan yararlanalım diye bunu yaptı. Süs bitkisi gibi besleyelim diye değil.
- Yunanlılar gerçeği sizin gibi anladılar. Herkes kendi aklını gerçek kabul etti. Kendisinin yanılmadığını, başka herkesin yanlış yaptığını iddia etmişlerdir. Kuran bunu değiştirdi. Her insan ayrı ayrı yanılır. Ekseriyet hiçbir zaman hakkın kaynağı değildir. Yüz araştırıcı olsa, biri kabul etmezse orada icma yoktur. Herkes kendi içtihadı ile hareket eder. Yüzü de bir konuda ittifak ederse o haktır. Onun değişmesi için yeniden aksine icma gerekir. Siz söyler misiniz, sizin sözleriniz neden gerçek de, bizim sözlerimiz neden yanlış, bu hastalıktır. Kendinizi bundan kurtarmalısınız. İcma müessesesini kabul etmeyen doğru düşünemez.
-
-Diğer iddialarınıza bizim söyleyebileceğimiz bir şey yok. Madem “hakemlik” sistemini uygulama olgunluğuna ulaşmış değilsiniz, neden başkalarına dayatıyorsunuz? Madem uygulama gücünüz yok, neden ısrarla başkalarına öneriyorsunuz? Önce siz kendi kurallarınıza uyun, uygulayın ki başkaları da size bakarak belki yararlı bir şeyler bulur ve uygular. Ama anlaşılan o ki, siz hakemlik sistemini sadece bir slogan olarak kullanıyorsunuz. Boş bir iddia.
- Bizim hakemlik kurallarında çıkmaz sokak yoktur. Hakemlere bir karar müddeti tanınır. O müddet içinde karara varamazlarsa üçünün de hakemliği düşer. Sizin hakeminiz başhakemi seçmedi. Karar alma yerine tartışıp, uzatmayı tercih etti. Kooperatif başkanlığına müracaat edersiniz. ikisinin hakemliği düşer, siz yeniden başkasını hakem seçersiniz, devam eder. Davacının gayesi bir hakkın ortaya çıkması değil de, Akevleri kötülemek olunca, hakemlik müessesesini çalıştırmazsa bizim hakemlik müessesesinin suçu nedir? Yolcu arabaya binmiyor.Suçlu araba ve şoför oluyor. Bu hususta bana bir şey sordunuz mu, hakemlik yürümüyor, ne yapayım diye danıştınız mı? Hayır yürümedi diye sevindin. Onun bahanesiyle Akevlere saldırmaya devam ediyorsunuz. Akevlere saldıran, sizden çok güçlü ve çok sayıda kimseler vardır. Ama Akevler gittikçe varlığını koruyup, devam ediyor. Akevlerden biri bir yanlış yaptı mı, Akevler yapmış oluyor. Oysa topluluk suçlu olmaz. Kişiler suçlu olur.
-Size ne yapacağınızı söyleyemeyiz. Biz sizin usulünüze uyduk ve hakemlik sistemini test etmek istedik. Siz nasıl anlarsanız öyle anlayabilirsiniz. Bizim açımızdan bu bir testtir. Sizin tutarlılığınızı ölçen bir şey. Ama anlaşılan o ki, siz kendi kurallarınıza uymak istemiyorsunuz veya onları esnetme gayretindesiniz. Hakemlik sisteminin kararlarının uygulanamayacağını söylemekle, sistemin boş bir çaba olduğunu söylemek arasında bir fark yoktur. Madem kararlar uygulanabilir değil, o zaman hakeme ne ihtiyaç var?
- Kimse kimseyi test edemez. Görüşmeler yapar, anlaştıkları yerde işbirliği yaparlar. Anlaşamazlarsa o o işten vazgeçerler. Hakemlik Allah’ın koyduğu şeriattır. Onu test etmek Allah’ı testtir. Akevler bunu başaramamış olabilir. Bu hakemliğin yanlışlığı anlamında değildir. Siz bizimle değil, görüşlerimizle ve işle ilgilenin. Hakemlik yürümedi diye sevinmeyin. Yürümesi için yapılacakları araştırın.
-Bilimsel bir tartışma istiyorsanız, bunun altyapısını oluşturursunuz. Kimse sizden hakaret dinlemek zorunda değil. Bilimsel etik ve tutarlılık içinde her şey tartışılabilir. Siz bizimle tartıştınız, söyler misiniz nerede size tepki gösterdik? Eleştirilerinize cevap verdik, bazılarını kabul ettik teşekkür ettik. Demek ki, sorun metotla ilgili değil, dolayısıyla sizin ithamlarınız veya önerilerinizin de ilmi bir dayanağı yok. Her şeyden önce sizin kendi uygulamalarınızın sonuçsuz kalacağını söylemeniz size tutarsız yapmaya yeter.
-Sizin bu yaptıklarınız ajanlara hizmettir demek, hakaret değildir. Siz bunların alasını yapıyorsunuz. Onlar hakaret olmuyor da, bizim bir gerçeği iddia etmemiz hakaret kabul ediliyor. Sizin bu yaptığınız şirktir demek hakaret değildir. Burada eleştirilen sözdür, iştir, kişi değildir. Saldırılara savunma hakkı doğar. Farkına varmadan hakaret de etmiş olabiliriz. Siz de olabilirsiniz. Bu yaptığınız hakarettir der, özür dilememizi isteyebilirsiniz. Burada kişilere hakaret vardır, o halde sermaye sömürüsünü eleştirmeyelim derseniz, biz buna uyacak kadar ahmak değiliz.
-Ama bilimsel bir platform oluşturursanız, orada herkes tartışabilir ve ilim ortaya çıkar. Bizim filmlerle işimiz yok. Yerel siyaset kavgalarınız sizi ilgilendirir. İdeolojik görüşleriniz sizi bağlar. Bunlar bizim mecramız veya ilgilendiğimiz şeyler değil.
-Bilimsel platform herkesin istediğini söylemesi demektir. Hakaret varsa tarafların hakemlere gitmesidir. Biz bilimsel platformu nasıl oluşturacağız? Adian hakarettir diye herkesi susturmaya çalışıyorsa, sansür yapmamızı istiyorsa o ilmi alan mıdır? Sermaye Akevlerdeki ilmi platformu bozmak için susturma yollarını arıyor. Yarım asırdır bizi konuşturmak istemedi. Parti kurduk, bizi dışladı. Gazete çıkardık, bizi dışladı. Cemaat oluşturduk, bizi dışladı. Sermaye bunları kedisine oyuncak etti. Yarım asırda biz konuşamadık ama dünya bizim dediklerimize göre değişti. Sovyetler yıkıldı. Sermaye çökmektedir. Bundan sonra da Kuranın dedikleri olacaktır. Yeryüzüne Kuran düzeni gelecektir.
- Kur’an tartışmak istiyorsanız bunu yaparız, ama bunun için uygun bir platform oluşturmalısınız. Fakat, hem bizi Kabul edip hem de hakaret edemezsiniz. Tartışma eşit şartlarda olur. Biz sizin gibi inananlardan değiliz, o halde aramızdaki ilişki, birbirimizi ancak kurallara göre anlayabiliriz. Kurallara göre davranarak birbirimizi anlamamız mümkün olur. Ama sizin böyle bir altyapınız yok. Ortak kuralları benimsemediğiniz gibi, yargılama sisteminizi de atıl bırakma gayretindesiniz. Ne yapalım, bunlar size tanımlayan şeyler. Herkes kendi iddiası ve sözü ile bağlıdır. Nasıl bizim iddialarımızı veya görüşlerimizi çarpıtmanıza izin vermiyor, size bu çerçevede şiddetle eleştiriyor isek, siz de kendi görüşlerinizin tutarlılığını savunma hakkına sahipsiniz. Kanıtlayabildiğiniz sürece mesele yok demektir. Biz kanıtlara itibar ederiz, pozitif, tutarlı ve bilimsel oldukları sürece.
- Bizi sitemiz var, yazmak isteyenlere alanlarımız açıktır. Kimseye sansür yetkisini vermedik. Herkes yazar. İcma ile sabit kural varsa ona aykırı yazanlar hakemler kararı ile çıkarılır. Bu serbestliğe siz dahil, yeryüzünde böyle bir site mevcut mudur? Siz sansürsüz bizim yazılarımızı yayınlayabilir misiniz? Bundan başka biz ne yapabiliriz? Mekanizmayı söyleyin. Tartışalım. Bizden daha demokratikse onu uygulayalım. Söyleyemezsiniz çünkü sizin gayeniz kendinizin konuşması değil, bizi susturmak. Çünkü patronlar öyle istiyor, diyoruz. Evet, biz sizin konuşmanızı istiyoruz. Biz kimsenin hatırı için susmayacağız. Sonunda bizim dediklerimiz olacaktır.
10- Sonuç olarak.
Akevler 1960’larda çalışmaya başladı. Batının müspet ilimlerini öğrenmek ve bize göre doğru olanları almak, İslamiyeti ilk kaynaklarından öğrenmek, bize göre doğru olanları kabul etmek, bir kooperatif kurup orada anladığımız İslamiyeti yaşamak istedik.
Sermaye karşımıza dikildi, Kooperatife yapmadığı zulmü bırakmadı. Biz de savunmamızı yapmak için parti kurduk. Cemaatleri legal olarak organize ettik. 1973 de CHP ile koalisyon yaptık. Solcuların kafir olmadıklarını halkımıza inandırdık. Sonra Humeyni bize bakarak İranlıları sermayeye karşı organize etti. Sonra Gorbaçov, İran veTürkiyeye bakarak inkılap yaptı. Erbakan’ın anlattıkları etki etti. ABD’de zenci bir müslümanın çocuğu devlet başkanı oldu. Şimdi sermaye ile siyaset savaşıyor. Biz de adil düzeni Kooperatif içinde uygulamakla meşgulüz.
Sitemiz sansürsüz olarak herkese açıktır. Size de açıktır. Bizim büyük hedefimiz vardır ama büyük görevimiz yoktur. Bizim görevimiz kooperatif içinde Kuran düzenini uygulamaktır. Sitemiz size de açıktır. Bizim bundan başka gücümüz yoktur. İnsanları biz iyi yapamayız. Kendileri iyi olurlar. Henüz biz yapımızı tamamlamış değiliz. Kuruluş safhasındayız.
Kimse bizi değiştiremez. Biz de kimseyi değiştirmek istemiyoruz. Kuran üzerindeki ortak görüşleri ortaya koyalım diyoruz. Siz zina özel hukuktur derseniz, bu Kuranı tahriftir deriz. Ama biz sizi dışlamayız. Siz bizi dışlarsanız o da sizin bileceğiniz iştir.
Biz bize verilen görevleri yine görev verenin sağladığı imkanlardan yararlanarak yapmaya çalışırız. Allah da sizi Hong Kong’a yerleştirmiş. Herkesin bir görevi vardır. Üçüncü bin yıl uygarlığı kurulacaktır.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Sert sözlerimi siz duymayınız.