www.akevler.org internet sitesinde yazanlar sık sık “ilmilik”ten bahsetmektedirler.
İlim demek “usul” demektir. Eğer tespit ettiğin kurallara göre düşünüyor ve kurallar içinde sistem oluşturuyorsan bu bir felsefedir. Ondan sonra bu uygulanıyor ve uygulamada sonuçlar düşüncelerinle verdiğin sonuçlara uyuyorsa bu ilmîdir. Müspet ilim ise sonuçlar hesapladıklarına göre rakamlar uyuyorsa senin ilmin müspet ilimdir.
Süleyman Akdemir reddedilen doçentlik tezinde fıkhın ikileme kuralları ile insan ömrünü hesapladı ve 61 500 sene buldu. Ondan 20 sene sonra keşfedilen DNA’lara dayanarak yapılan hesaplar da 60 000 yıl civarında bulunmuştur. İşte tez müspet ilim olmuştur.
Bir kimse bir alanda terimleri kendine göre tarif eder. Bir varlığa iki kelime kullanmaz ama bir kelimeyi iki varlığa ad koyabilir. Cümledeki yerine göre manalardan biri verilir veya ikisi verilir. Bu tanımlara göre kavramları tasnif eder. Sonra kavramlar arasında ilişkiler kurar. Böylece o alanda ilmî çalışmasını tamamlar. Sonra o ilme dayanarak içtihatlar yaparak projeler üretir. Proje uygulanır. Miktarlar projede hesaplanan miktarlara uyuyorsa bu çalışma ilmîdir.
Bir çalışmanın ilmî olması için aşağıdaki kriterlere uyması gerekir.
1- Kavramlarda ve kurallarda değişiklik olmamalıdır. Müşterek olanlar dışında düşünce mantık kurallarına uygun olmalıdır. ‘Ahmet öldü, Ahmet yaşıyor’ men cümleleri olmamalıdır. Birinci Ahmet ikinci Ahmet’ten farklı ise yahut ‘yaşıyor’ mecazi manada kullanılıyorsa çelişki yoktur.
2- Doğa kanunlarına aykırı olmamalıdır. Bakırı çekerseniz uzar. Uzar deneyi bunu gösterir. Siz de sonuçta bakır çekildiğinde kısalır derseniz, bu tür düşünceler ilmi değildir. Aklın kesin buluşlarına aykırı olmamalıdır.
3- Varılan sonuç tüm doğru düşünen insanların kabul ettiklerine aykırı olmamalıdır. Tüm ilgililer Kadıköy İstanbul’dadır diyor. Hayır, o Bursa’dadır diyemezsiniz. Kadıköy İstanbul’da bilinen bir yerdir. O değil İzmit’teki falan yerdir diyemezsiniz. Başka bir yere Kadıköy ismini verebilirsiniz. Topluluğun kesin kabullerine aykırı olmamalıdır. Buna icma demekteyiz.
4- Sonunda sisteminiz topluluğa uygun olmalı, uygulanabilmeli ve sorunları çözmelidir. Dört halifeden sonra 200 kadar sistem geliştiren olmuştur. Ama bunlar uygulanabilir olmadığı için elenmiş ve bugün 4 mezhep kalmıştır. Onlar da bugün uygulanamadığı için “Adil Kur’an Düzeni”ne ihtiyaç hâsıl olmuştur.
Bu sebeplerden dolayı bizimki bugün sadece bir iddiadır. “Adil Düzen”i yapıp uygulayarak göstermedikçe bizimki haklıdır diye iddia edemeyiz; biz böyle düşünüyoruz deriz. Kendi eksikliklerimizi tamamlamak için tartışırız, hiçbir zaman bizimki doğrudur, sizinki yanlıştır diyemeyiz. Bu sebepledir ki fikirde tartışırız ama fiilde bir şey diyemeyiz. Senin iddian küfürdür, senin iddian sapıklıktır diyebilirsiniz ama sen sapıksın, sen kâfirsin diyemezsin.
Yunanistan’da safsatacılar vardı, Kâinat yoktur diyenler vardı; vardı ama biz bilemeyiz diyorlardı. Hedefleri kurallara göre değil de keyfi hareket etmek idi. Yunanlı meşhur Sokrat Ekolü bunlarla mücadele etti ve sonunda galip geldi. Aristo’nun meşhur mantığı bugün liselerde bile hâlâ okunmaktadır.
Dört halifeden sonra da üç mezhep ortaya çıktı. Zahiriye Mezhebi Kur’an’ı yorumlamayı reddetti; Kur’an’dan o günkü Sahabeler ne anlamışlarsa, Sünnet’i nasıl uygulamışlarsa, biz değişiklik yapamaz başka mana veremeyiz dediler.
Buna karşı Bâtıniye Mezhebi ortaya çıktı; Sahabelerin anladıkları bizi ilgilendirmez, biz kendimiz ne anlıyorsak onu uygularız dediler.
Bu iki mezhebe karşılık Ehli Sünnet Mezhebi ortaya çıktı. Sahabelerin ittifakla anladıklarına muhalefet edemeyiz ama ihtilaf ettikleri veya bir şey söylemedikleri hususlarda biz kendimiz içtihat ederiz. Yukarıda anlattığım kurallar içinde sonuçlara varırız. İttifak edersek ortak kanunumuz olur, birlikte uygularız. İhtilaf ettiğimiz hususlarda herkes kendi içtihadını uygular. Başkasına zarar verirse bu zarar hakemlerce giderilir. Buna ehli icma denmektedir. Şiilerle küçük bir farkı var. Onlar takiyeyi kabul ederler, biz kabul etmeyiz. Onlar Hz. Ali’den başkasının halifeliğini meşru saymazlar, biz sayarız. Onlara göre kayıp on ikinci imam vardır ve gelecektir, biz ise böyle bir kimsenin olduğunu kabul etmeyiz. Bunların dışında onlarla aramızda hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla onlar da ehli icmadır, Ehli Sünnet’ten farkları yoktur.
Akevler, Ehli Sünnet mezhebini doğru bulduğu için benimsemiştir. Sahabelerin, hattâ dört asrın Kur’an üzerindeki icmalarına, Arapça üzerindeki icmalara uyarız. Ondan sonra da Kur’an’ı kendimiz anlayarak, bugün bize vahyolmuş kabul ederek yorumlar ve günümüzün meselelerini çözeriz.
Bizi Vahhabiler veya modern gibi göstererek, kendilerine saygı duyduğumuz Sünni ve Şii cemaatleri bize saldırtıyorlar; bunlara tavsiyemiz bizimle ikili ilişki kurmaları olacaktır.