Süleyman Karagülle
Kuran'ın değeri, Muhammed'in varlığına dair cevaplar
11.06.2016
10351 Okunma, 1 Yorum

Sayın Karagülle

 

Son seminerinizi okuduktan sonra size birkaç soru sormaya karar verdik. Vaktiniz olursa cevaplarınızı öğrenmek isteriz:

 

- Benim düşüncelerimi öğrenmek insan olarak hakkınızdır.  Bu vesile ile sizin görüşlerinizi de öğrenme fırsatını veriyorsunuz. Bunları neden insanlıkla paylaşmıyoruz?

1. İkili sayı sisteminden hareketle kuranın “Tanrı sözü” olduğunun ispatı olduğunu söylüyorsunuz. Bunu neye dayandırdığınızı anlamış değiliz. Ancak sorumuz şu: Tanrı’nın ispata ihtiyacı var mı? Metin eğer Tanrı sözü değilse değeri yok mu?

Kuran; “kainat ikili sistemde yaratılmıştır”, diyor. “Kuran da ikili sistemle indirilmiştir”, diyor.  Bir çokluk eğer bilinçli biri tarafından özel olarak yerleştirilmemişse matematikte “Gauss Dağılımı” ile dağılır. Dağılım bir matematik formülle ifade ediliyorsa ve zorunlu değilse, o bilinçli bir varlığın özgül iradesi ile yerleştirilmiş kabul edilir. Buna; tabii kanun, Sünnetullah denmektedir. Matematiğin kanunları kimse tarafından vaz edilmemiştir. Tanımlarla kendiliğinden doğar. Dolayısıyla matematik tabii kanunlardan değildir. Sünnetullahtan değildir. Dolayısıyla matematikler tanrıyı ispat etmezsiniz. Ama kainatın matematiğe göre düzenlenmiş olması ile kainatın bilinçli, bir varlığın eseri olduğunu ispat edersiniz. Bunu siz de düşünür ve tartışırsanız daha kolay anlaşılır.

- Eğer metnin Tanrı sözü olmadığını varsayarsak, bu durumda herhangi bir değeri olmadığı, işe yarar bir bilgi içermediği sonucuna mı varmalıyız?

-  Her söz zorunlu olmayan ama kurallara göre söylenmiş bir cümledir. Mutlaka bir değeri vardır. Bu sebepledir ki, Kuran, her söze kulak verilmesini emrediyor. Yanlış da olsa her sözün değeri vardır. Çünkü doğrular ancak yanlışlarla karşılaştırılarak bilinirler. Bu sebepledir ki, biz Hong Kong Ekolüne önem veriyoruz.

 2. Klasik İslam anlayışında ve yine klasik dinlere göre peygamberlik ve peygamberlerin önemini biliyoruz. Ancak metin açısından bir elçi olarak “Muhammed” ve benzer şekilde diğer peygamberlerin varlığını nasıl kanıtlayabiliyorsunuz?

- Bilgi demek, bilinenlerden bilinmeyenlere gitme demektir.  Bu gidiş mantık ve matematikle olur. Önce bu gün sizin varlığınızı biliyoruz. Çünkü internete mesajlarınız geliyor. Bir başkasının bu mesajları gönderdiğini ispat edinceye kadar onu doğru kabul ederiz. Müspet ilim bu demektir. Kuran bunu içtihat müessesesi ile ortaya koymuştur. Kesinler icma ile, diğerleri içtihatla bilinir. Kesinlerle iman etmek, diğerlerine göre amel etmek gerekir. Yediğim yemeğin zehir olmadığını kimse iddia edemez. Nitekim zehirlenenler vardır. Ama kimse zehirlenme ihtimaldir diye yemeksiz yaşayamaz. Batı eskiden hep kesinleri aramış, zannileri amel için yeterli görmemiştir. Onun için karınca hızı ile ilerlemiştir. Ne zaman ki Kuran’ın içtihat sistemini benimsedi,  hesaplara göre daha çok muhtemel olanları amele layık gördü ve buna müspet ilim dedi; işte bugünkü uygarlık doğdu.

Biz peygamberlerin varlığını bugünün müntesipleri ile biliyoruz. Fatih İstanbul’u fethetti, diyoruz. Delilimiz bugün 20 milyon Müslüman Türkün orada yaşadığıdır. Siz, Fatih değil de Kanuni fethetti diyebilirsiniz. Delillerinizi sunarsınız, biz de Fatih fethetti der, delillerimizi sunarız. İkisi de kesin değildir ama hangisi ihtimaliyet hesabına göre daha fazla doğru ise onu kabul eder, ona göre amel ederiz. Kimse ortaya çıkıp, İstanbul’u Müslüman Türkler fethetmedi diyemez. 20 Milyon insanı yok sayamaz.

Bugün de yeryüzünde on milyara ulaşan insan vardır. Bunlar dört dinde toplanmışlardır. Hepsi peygamberlere dayanmaktadır. Kuran elimizde vardır. Muhammed değil der, Mevlana getirdi diyebilirsiniz. Ama Muhammed getirmedi dediğiniz zaman kafirin ta kendisi olursunuz. Çünkü bugün milyarlara varan nüshası vardır ve yine milyarlarca müntesibi vardır. Sizin elinizde nüshaları vardır. Muhammed değil de kim?  Bilmiyorum o halde yoktur, iddiası akıl hastalarının söyleyebileceği bir sözdür. Ben bunları sizi küçümsemek için söylemiyorum. Gerçek budur. İcma ile sabit olan budur. Kimse ben her şeyi biliyorum diyemez. Çünkü insan beynindeki bitler her şeyin milyarda, milyarda birini bile alacak kapasitede değildir.

3. Bildiğiniz gibi, metin ile ilgili yazılı bilgiler ve dolayısıyla peygamberlik ile ilgili tarihsel bilgiler, peygamberin yaşadığı varsayılan zaman diliminden yaklaşık 200-300 yıl sonra ortaya çıkan şeylerdir. Varsayımları doğru kabul edersek, yaşadığı iddia edilen peygamberin varlığına dair herhangi bir somut bilgi, belge, kanıt var mı? Örneğin, rivayete dayalı bilgilerde vahyin taşlar, kumaş parçaları, kemik parçaları gibi pek çok nesnenin üzerine yazıldığı iddia edilmekte. O halde bu yazılmış olan nesnelerin örneklerinin de var olması gerekir. Peygamberin varlığını kanıtlamak açısından bunlar elimizde var mı veya siz herhangi birine tanık oldunuz mu? (Diğer peygamberlerin varlığının anlaşılabilmesi için de benzer kanıtların olması gerektiği açıktır)

- 200 ve 300 sene sonra yazılan belgeler ize bir senaryoyu anlatmıyor. O günkü dünyayı anlatıyor. 300 sene içinde o belgeleri bize bırakacak bir uygarlığa ulaşılmış, o seneler içinde Endülüs ve Çin fethedilmiş.  O günkü şartlar altında cilt cilt kitaplar yazılmış, yapılar yapılmış. Şimdi duruyorlar. Yaşlarını da bugünkü teknoloji ile tespit ediyoruz. Peki o uygarlığı gökten periler getirip koymadı. Kimlerin yaptığını o uygarlık ortaya koyuyor. Bunları Araplar değil de, Romalılar yaptı, diyebilirsiniz. Ama bunu kim yaptı bilmiyorum; o halde Ömer yoktur, Emeviler yoktur, Abbasiler yoktur, Ebu Hanife yoktur, Malik yoktur diyemezsiniz. Samimiyetle söylüyorum. Bunu ancak akıl hastaları söyler. Bu sözlerimi hakaret kabul edebilirsiniz. Bana da sizin söylediklerinizi akıl hastaları söyler diyebilirsiniz. Ama bana hakaret etti diye hakemlere gidemezsiniz. Asıl siz bana hakaret ediyorsunuz. İki milyar insanın bin seneden beri iddia ettiği bir gerçeği reddediyorsunuz. Siz Kuran’ın Allah sözü olmadığını, Muhammed’in sözü olduğunu iddia edebilirsiniz ama Muhammed yoktur, diyemezsiniz.

Varsayalım ki dediğiniz doğrudur. Muhammet’ten 300 sene sonra Kuran son şeklini aldı. Siz itiraf ediyorsunuz. Muhammet’ten 300 sene sonra nereden bunu bildiniz. Onların söylediklerinden işinize geleni ilki deyip kabul ediyor, işinize gelmeyeni de nereden biliyorsunuz diyorsunuz. 300 sene sonra Kuran yirmi beş mucizesi ile Allah sözü olduğunu ispat etmektedir. Demek ki, Kuran’ı Allah gönderdi, ama 300 sene içinde peyderpey o zamanki ümmete gönderdi. Doğrudur söylediğiniz. Okundu, deride yazıldı. Kuran kesin olarak ancak 200 sene sonra bugünkü değişmez şeklini aldı. Ama onun karşısında ortaya çıkmış bir eser daha yok ki... Dört Kuran olsaydı, bunlarda bozukluk var, yanlışlık var diyebilirdiniz. Ama yeryüzünde Kuran tek nüshadır. Yirminci yüzyılda ortaya çıksa bile ilahi söz olur. Nitekim adil düzen yorumu ile Kuran’ın ikinci Kuran uygarlığı manası yeni nazil oluyor. Size de nazil oluyor.

 4. Kuran’da bir harfin bile eksik veya fazla olmadığını söylüyorsunuz. O halde kastettiğiniz Kuran elimizdeki metin midir? Eğer elimizdeki metin ise, bu metnin 10. Yüzyılda kaleme alındığı biliniyor. Öyleyse bu metnin, sözünü ettiğiniz peygamber ve arkadaşlarına gelmiş olduğu varsayılan metin olduğu sonucuna nasıl varabiliyorsunuz?

- Metnin kime geldiği önemli değildir. Biz söyleyene değil, söylenene bakarız. Kuran kendisi; “bu ikisinden (Tevrat ve Kuran’dan, çünkü ikisinden başka şeriat kitabı yoktur) daha doğru yolu göstersin, biz ona uyarız deyin” diyor. Bizimim Hong Kong ekoluna önem vermemiz de buradan gelir. Bizim insanlıktan istediğimiz, Kuran’ın söylediklerine inanmaları değil, onun ne söylediğini duymalarıdır. Sonra kararlarını versinler. Hatta kasten de olsa inkar etsinler. Biz onlara karışmayız. Bizim görevimiz Kuran’ı öğrenmek isteyenlere yardımcı olmaktır. Peşin hükümlü olmamak, baştan Muhammed’in eseri değildir, şüphelidir diye reddetmemek.  Doğrusu ne ise o. Kuran’ı Marks yazmışsa onu söyleyebilmemiz gerekir.

 5. Ita kelimesini “vermek” olarak yorumluyorsunuz. Oysa metinde vermek anlamına gelen “ATY – عطي “ kökünden gelen kelimeler zaten vardır. Şu halde bahsettiğiniz bilimsellik ile subjektif varsayımları nasıl örtüştürebiliyorsunuz?

- Sizin eksiğiniz şudur: Bilimsellik nedir? Bilimsellik demek kesinlik demek değildir. Batılılar bu kelimeyi yanlış kullanıyorlar. Romalılara göre kat’iler ilmidir, zanniler ilmi değildir. Zannilerin değeri yoktur. İslamiyet’e göre kat’iler ilmidir,  zanniler ilmi değildir. Ama zannilerin de değeri vardır. Amelidir. Onunla amel ederiz ama onu savunmayız. Karşı tarafın onu kabul etmesini isteyemeyiz. Siz sizin içtihadınızla, biz bizim içtihadımızla amel edelim deriz. Benim yazdıklarım benim anladıklarımdır. Kimseye doğruluğunu iddia etmem. Bundan dolayıdır ki, ben yazılarımı okuyup yanlışlarımı düzeltemem. Çünkü düzelttiğimde de aynı yanlış olma ihtimali vardır. İsteyen yazılarımı okuyacak, yararlanacak ama sonra onu doğru kabul edip amel etmeyecek. Kendisi içtihat yapacak. İcma olursa o zaman kat’i olur, hepimiz ona uyarız. Ona uymayanlara da; neden icmanın kat’ilerine uymuyorsun, deriz. Onlardan yollarımızı ayırırız. Onlar kendi kooperatiflerinde istedikleri gibi yaşarlar, biz de kendi semtimizde istediğimiz gibi yaşarız.

Saygılar sunuyoruz.

Sam Adian

-Bütün samimiyetimle çalışmalarınızı kutluyorum. Başarılarınız için rabbime( benim inandığım Tanrıya, Kuran’ı gönderene) dua ediyorum.

 

 


YorumcuYorum
Hüseyin Kayahan
12.06.2016
17:31

İLK (ve TEK) SOSYAL/KOLEKTİF KİTAP: KUR’AN

Kuran pek çok bakımdan olağan dışı/sıra dışıdır. Hatta, onun oluşumu ise aklın alacağı bir yöntem de değildir. Onun cümlelerinin olması, konuşulan bir dile sahip olması, sahifelerden oluşan bir kitap şeklinde olması, elbette diğer kitaplarla olan benzerliğidir. Ama hepsi bu kadardır.

Hz. Muhammed Allah ile konuşmuş değildir. Bu kitabı onu dinleyerek dikte etmemiştir. Bu, hem kitabın cümlelerinde, hem de hadislerinde açıkça belirtilmiştir. O sadece vahiy aldığını söylemekte, kitap da aynısını beyan etmektedir. Kitabın sözleri (Cebrail olduğu belirtilen) bir aracı ile kendisine iletilmiştir.

Kendisi de, arkadaşlarına bu sözleri söylemiş, onlarda öncelikle ezberlemişler, yazı yazmayı bilen ve malzeme bulabilenler de bu sözleri taş, deri ve kemikler üzerine yazmışlardı. Birkaç yüz, en fazla bir iki bin kişi seviyesindeki bu kişilerin arasında yabancı olanlar da vardır…

Bu sözlerin gelişi yıllarca sürdü. Yirmi üç yıl boyunca yaklaşık 6000 adet ayet ezberlenmişti. Surelerin sıraları bilinmiyordu. Surelerin ayetleri de hiç alakasız zamanlarda ve bir sıra takip etmeden geliyordu.  Sadece kısa sureler aynı anda gelebiliyor ama uzun surelerde herhangi bir ayet herhangi bir zamanda geliyor, peygamber onun hangi sureye ait olduğunu ve hangi ayetten sonra okunacağını onlara söylüyordu. Bu sıralamanın peygamberin tercihi mi, ona bunları getiren elçinin tercihi mi olduğu da kesin değildir. Peygamber söyledi ve arkadaşları da öyle ezberlediler.

Halbuki, Musa’nın (ister kendisi yazsın, isterse hazır yazılı olanı alsın) dağdan elinde levhalarla geldiğini biliyoruz. Hz. Muhammed’in elinde ise kendi yazdığı veya kendisine verilen hazır sayfalar yoktu. Onun yapabileceği tek şey, bu sözleri arkadaşlarına ezberletmek ve becerebilenlere yazmalarını söylemekten ibaretti. Hatta yazılanların doğruluğunu da kontrol edemezdi, zira o yazmayı da bilmiyordu. Böylece sorumluluk tüm topluğun üzerine kalıyordu.

Yirmi üç yıl gibi oldukça uzun bir zamanda, sonradan 600 sayfalık bir kitap olacak 6000 civarında ayet oluşmuştu. Peygamber ölünce ayetlerin gelişi de bitmiş oldu. Herkes ezberi ve varsa yazdığı yazdıkları ile baş başa kaldı. Bu durum uzun zaman böyle kaldı. İslam devletinin hızla genişlemesi, Arapçayı iyi kullanamayan yabancıların katılması, hafızların savaşlarda ve doğal ölümlerle azalması üzerine ne yapabileceklerini düşündüler.

Sadece insan türünün sahip olabildiği, ilmi bir yöntemle çözümler ürettiler. Bunun için, kendilerine diğer insanların itiraz etmediği, yetkin olan insanlardan bir komisyon oluşturdular. Bu komisyona tam yetki verdiler. Komisyon da son derece çarpıcı bir karar aldı: İttifak etmedikleri bir şeyi kitaba koymayacaklardı. İlanlar yaptılar, herkes elinde ve dilindekini getirip bu komisyona iletti. Problemli konularda rasyonel/akılcı çözümler de buldular. Farklı sure olduğu bilinenlerin başına besmele koydular, bilemedikleri Tevbe suresine ise koymadılar ama araya bir satır boşluk bıraktılar. Kıraat/okunuş farklılıklarını da belirttiler. Sonunda tamamında ittifak ettikleri şekil ortaya çıkınca da, getirilen tüm materyali de imha ettiler.

Bu kişiler/sahabeler, ilk defa olarak “pozitif hukuku” uygulamış oldular. Pozitif hukuk, var olan tabii hukukun insanlarca kayıt altına alınmasıdır. İşte onlar da bunu yaptılar. Adına Kuran dediğimiz bu kitap, onların sosyal/kolektif olarak ürettikleri bir kitaptır. Şimdi arkeologlar bir kazıda bir ayet bulsalar ve bunun Ebubekir’e ait olduğunu belirleseler ve bu da Kuran’da olmasa, biz de onu Kuran’a eklemeyiz. Bizim inanç atalarımız olan sahabelerin, üzerinde ittifak ettikleri bu kitap bizim için de aynıdır. Hukukta “mürür-u zaman/zaman aşımı” vardır. İlan edilen sürede yerine getirilmeyen bir edim, daha sonra geçerli değildir. Bütün hukuk sistemlerinde bu böyle kabul edilir. Bu kitaptan ne bir şey eksilir, ne de ona bir şey eklenir.

Peygambere “inzal” olmuş, sahabeler onu “tenzil” etmişlerdir. Onun oluşumu; ne sadece gönderene, ne getirene, ne iletene, ne de oluşturanlara aittir. Bu kitap elbirliği ile oluşmuştur. Her şeyiyle hepimizindir. Bu kitap aynı sahabelerin vaz ettiği kitaptır. Ne hatırladılarsa onu kayıt altına aldılar. Bunu telif eden yaratıcı böyle olsun istemiştir. İsteseydi hiçbir aklın red edemeyeceği bir şekilde gönderirdi, ama böyle olmasını istedi. Son derece ilkel görünen ve tekrarı da mümkün görünmeyen bir yöntemle eşsiz bir eser oluşmuştur.

Sosyal/toplum bilimcilere sormak lazımdır. Yaklaşık telif ve teksiri (23+23) 46 yılda kitap haline gelen ve binlerce kişi tarafından oluşturulan, böyle başka bir metin mümkün müdür? Hepimiz bugün düşündüğümüzü yarın değiştirebiliyoruz. Bugün aynı fikirde olduğumuz insanlarla yarın farklı olabiliyoruz. Sosyolojik olarak bu kadar çok sayıda ve bu kadar uzun zamanda bu insanların böyle bir şeyi meydana getirmeleri ve ittifak etmeleri gerçekten olağan dışıdır. Varsa esas mucize budur. Tek kişinin, birkaç kişinin yazdığı kitaplar vardır ama hiç biri böyle bir uzun sürede, farklı zaman ve farklı mekanlarda işitilmiş, kabiliyet ve meslekleri farklı kişiler tarafından oluşturulmuş başka bir kitap yazmak mümkün değildir.

Kuran’ın benzeri bir kitap olabileceğini düşünenler onu aynı yöntemle oluşturmalıdırlar. Bu kitap bir bütünlük içindedir. Mana ve matematik olarak kilitlenmiştir. Onu kayıt altına alanlar o gün matematik bilmiyorlardı. Kelimeleri ve cümleleri eksiltselerdi, yerlerini değiştirselerdi; bu kitap matematik olarak sakat olurdu. Adeta “down sendromlu” olurdu. O, kırk altı kromozomlu insan gibi, kırk altı yılda türünün tek örneği olarak oluşmuştur. Bu süreçte oluşacak en küçük uyumsuzluk onu özürlü bir tür yapardı ama şu ana kadar böyle bir şey görülmemiştir.

Birinci Kuran uygarlığında, onun bazı ayetleri sosyolojik, bazı ayetleri ekonomik, bazı ayetleri teolojik vb. olarak kabul edildi ve mucizeleri görüldü. İkinci Kuran uygarlığında ise; onun bütün ayetleri hem ilmi, hem dini, hem siyasi, hem de ekonomik olarak incelenecektir. Her ayetin her konuya bakan bir yüzü vardır. Bu manalar onun mecazi manası da olmayacaktır. Hakiki mana olacaktır. Arap dili buna imkan vermektedir. Belki de 3. Bin yıl Kuran uygarlığında ise mesela ilim de önce ikiye ayrılarak, tüm ayetler kozmoloji(cansızlar) veya canlılık; daha sonraki evrelerde kozmoloji yine ikiye ayrılarak fizik ve kimya gibi farklı dallar açısından incelenecektir. İnsanlığın ilmi seviyesi geliştikçe Kuran aciz kalmayacak, onlara da mucize yönlerini göstermeye devam edecektir. Onun müellifi “alam-ul guyub” olduğunu söylemektedir. Biz ne kadar öğrensek de her zaman bilmediklerimiz olacaktır ve şu 600 sahifelik son derece basit görünen kitap onlara da ışık tutacaktır.

Kuran kolektif olarak oluşmuş bizim sosyal mukavelemizdir. Öylece kalacaktır. Onu değiştirmek için o günkü şartları tekrar oluşturmanız gerekir ki bu da mümkün değildir. 1400 yılldır tek nüshadır ve hep öyle kalacaktır. Bunu kabul etmeyenler yaratıcılarına/yardımcılarına dönsünler ve kendilerine yeni bir kitap verilmesini istesinler. Kim bilir, bir gün ortaya çıkmak için bir yerlerde gömülü bir yazıt vardır…

Saygılarımla.

Hüseyin Kayahan





Çok Okunan Makaleler
Süleyman Karagülle
ABD Başkanlık Seçimi
19.11.2016 41393 Okunma
28 Yorum 19.12.2016 21:41
Süleyman Karagülle
KABİR AZABI
25.02.2014 28676 Okunma
8 Yorum 05.03.2014 21:24
Süleyman Karagülle
Görevimiz
22.02.2014 27269 Okunma
12 Yorum 05.02.2016 21:44
Süleyman Karagülle
Adil Düzen Partisi'nin kuruluş tartışması
6.08.2011 19382 Okunma
9 Yorum 06.02.2016 17:34
Süleyman Karagülle
Akevler
14.07.2013 17752 Okunma
6 Yorum 22.07.2017 20:36
Süleyman Karagülle
Devlete faiz haram mıdır?
9.11.2013 17327 Okunma
Süleyman Karagülle
İlmîlik Demek “Usul” Demektir
3.10.2015 16364 Okunma
Süleyman Karagülle
Neden Arapça; Neden Kuran Arapçası
9.02.2013 14976 Okunma
1 Yorum 10.02.2013 15:18
Süleyman Karagülle
Fıkha Göre Yeni Hükümet
14.06.2015 13811 Okunma
5 Yorum 28.06.2015 16:16
Süleyman Karagülle
Tesviye mi Tasfiye mi?
1.09.2016 13264 Okunma
3 Yorum 22.09.2016 19:58
Süleyman Karagülle
Akit ve Ahit (Tekrar)
12.04.2012 13218 Okunma
1 Yorum 13.04.2012 17:57
Süleyman Karagülle
Ahmet Davutoğlu’nun Hatası
14.05.2016 13193 Okunma
3 Yorum 17.05.2016 07:37
Süleyman Karagülle
15 Temmuz 2016 Neden Yapıldı?
17.07.2016 13092 Okunma
3 Yorum 19.07.2016 19:47
Süleyman Karagülle
Evlilik ve Kanun Önerisi
5.03.2016 13082 Okunma
1 Yorum 06.03.2016 01:18
Süleyman Karagülle
Putin Müslüman Oldu
21.03.2015 13081 Okunma
5 Yorum 24.03.2015 11:50
Süleyman Karagülle
R.T.Erdoğan ve F.Gülen
8.02.2014 12973 Okunma
2 Yorum 27.07.2017 01:05
Süleyman Karagülle
İnsanlık anayasası - Sam Adian'a cevap
24.02.2016 12907 Okunma
10 Yorum 26.02.2016 00:34
Süleyman Karagülle
Kuran'ı Doğru Anlamak
30.05.2015 12864 Okunma
3 Yorum 27.11.2016 18:52
Süleyman Karagülle
Akhan ve Tokul Ailelerine Açık Mektup!
5.09.2015 12448 Okunma
1 Yorum 05.09.2015 18:43
Süleyman Karagülle
Düşen Uçak ve Suriye Meselesi
29.11.2015 11780 Okunma
4 Yorum 08.12.2015 06:11
Süleyman Karagülle
Yeniden Seçim
25.07.2015 11730 Okunma
3 Yorum 29.07.2015 03:01
Süleyman Karagülle
Kesilen Hayvanlar (Mete Firidin’in görüşü üzerine)
14.04.2015 11636 Okunma
1 Yorum 16.04.2015 20:19
Süleyman Karagülle
Başkanlık Sisteminin Delilleri
21.05.2016 11577 Okunma
4 Yorum 22.05.2016 18:44
Süleyman Karagülle
İdam ve Öcalan
25.06.2016 11548 Okunma
6 Yorum 02.07.2016 12:02
Süleyman Karagülle
Adil Düzen, N.Erbakan - S.Karagülle-1
1.10.2011 11471 Okunma
Süleyman Karagülle
Darbeyi Kim Yaptı?
8.10.2016 11264 Okunma
6 Yorum 11.10.2016 13:15
Süleyman Karagülle
Türkiye Cumhuriyeti Devleti
20.09.2015 11204 Okunma
4 Yorum 23.09.2015 18:43
Süleyman Karagülle
AK Parti’nin Kötülük ve İyilikleri
25.06.2016 11050 Okunma
Süleyman Karagülle
EKONOMİDE TAM İSTİHDAM
3.10.2016 11008 Okunma
Süleyman Karagülle
Sam'a cevap: Kuran'daki müşküller, müteşabihler
3.01.2016 10999 Okunma
1 Yorum 16.01.2016 14:15
Süleyman Karagülle
Kur’an Ekonomisi
3.12.2016 10995 Okunma
3 Yorum 05.12.2016 13:19
Süleyman Karagülle
Davet
25.04.2015 10879 Okunma
6 Yorum 27.04.2015 10:03
Süleyman Karagülle
Üçüncü Binyıl Uygarlığı
31.10.2015 10772 Okunma
3 Yorum 11.11.2015 11:54
Süleyman Karagülle
Sam Adian'a cevap
15.11.2015 10747 Okunma
2 Yorum 19.11.2015 21:27
Süleyman Karagülle
İki Merkez; Sermaye ve Kur’an
3.10.2015 10722 Okunma
2 Yorum 05.10.2015 08:11
Süleyman Karagülle
Riba/Faiz ve Katılım Bankaları
24.01.2015 10653 Okunma
Süleyman Karagülle
Kiralar Neden Yüksek?
31.01.2015 10604 Okunma
Süleyman Karagülle
Koalisyon ve Çözüm
4.07.2015 10595 Okunma
3 Yorum 24.07.2015 23:29
Süleyman Karagülle
Mümin kimdir?
9.05.2015 10572 Okunma
Süleyman Karagülle
AK Parti’ye Tuzak!
11.04.2015 10571 Okunma
3 Yorum 13.04.2015 12:32
Süleyman Karagülle
Türkiye’yi bekleyen tehlike; uçurum!
6.06.2015 10561 Okunma
2 Yorum 09.06.2015 08:56
Süleyman Karagülle
Söz ver, oy vereyim
9.05.2015 10420 Okunma
1 Yorum 11.05.2015 09:51
Süleyman Karagülle
Akit Yorumcularına
21.07.2015 10419 Okunma
1 Yorum 22.07.2015 13:24
Süleyman Karagülle
Çağımızın sorunları
4.05.2013 10394 Okunma
1 Yorum 05.05.2013 09:10
Süleyman Karagülle
Türkiye’nin Yeri ve Görevi
27.06.2015 10359 Okunma
1 Yorum 29.06.2015 14:04
Süleyman Karagülle
Kuran'ın değeri, Muhammed'in varlığına dair cevaplar
11.06.2016 10351 Okunma
1 Yorum 12.06.2016 17:31
Süleyman Karagülle
Çağımızda Cihad
7.07.2015 10342 Okunma
3 Yorum 20.07.2015 09:31
Süleyman Karagülle
İstihare; “EVET/HAYIR” manası nedir?
26.02.2017 10336 Okunma
9 Yorum 04.08.2017 21:52
Süleyman Karagülle
Medine Vesikası-Taha Akyol’a Cevaplar-2
25.07.2015 10259 Okunma
Süleyman Karagülle
F. Gülen ve İbtihal
26.03.2016 10250 Okunma
Süleyman Karagülle
Mümin-Müslim Hakkında Sorular
25.05.2010 10193 Okunma
4 Yorum 07.06.2010 22:20
Süleyman Karagülle
Çözüm Süreci ve PKK sorununun çözümü
8.08.2015 10190 Okunma
2 Yorum 10.08.2015 12:00
Süleyman Karagülle
Korkunç Kriz ve Çaresi
16.05.2015 10181 Okunma
3 Yorum 22.05.2015 11:29
Süleyman Karagülle
İran'da zelzele ve teklif
20.04.2013 10121 Okunma
4 Yorum 25.04.2013 18:26
Süleyman Karagülle
Başkanlık Sistemi
26.11.2016 10025 Okunma
4 Yorum 29.11.2016 07:17
Süleyman Karagülle
Avrasya Ekonomik Birliği
3.01.2015 9993 Okunma
3 Yorum 14.01.2015 08:18
Süleyman Karagülle
Dershaneler
7.12.2013 9970 Okunma
8 Yorum 08.04.2014 09:25
Süleyman Karagülle
Vergisiz Devlet
26.12.2015 9802 Okunma
2 Yorum 26.12.2015 20:11
Süleyman Karagülle
Akevler ve AK Parti
14.06.2015 9801 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran'a İman ve Uymamız Gereken Dört İlke
5.11.2016 9657 Okunma
3 Yorum 13.11.2016 13:12
Süleyman Karagülle
Çözüm 100 lojmanlı işyerleri
30.03.2013 9649 Okunma
9 Yorum 13.04.2013 08:44
Süleyman Karagülle
Kur’an ve İki Lider; Putin ve Erdoğan
2.01.2016 9625 Okunma
4 Yorum 08.01.2016 15:13
Süleyman Karagülle
Mısır’daki İdamlar ve Yapılması Gerekenler
23.05.2015 9610 Okunma
1 Yorum 25.05.2015 10:09
Süleyman Karagülle
Elektrik Kesintisi ve Çözüm Önerisi
4.04.2015 9606 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruslar ve Türkler
20.12.2015 9543 Okunma
2 Yorum 25.12.2015 14:57
Süleyman Karagülle
KUR’ANÎ ÇÖZÜM
18.04.2016 9530 Okunma
1 Yorum 18.04.2016 10:52
Süleyman Karagülle
Vadeli satış, taksit ve murabaha
22.12.2012 9519 Okunma
Süleyman Karagülle
Kıssadan hisse ve devlet yönetimi
17.05.2014 9499 Okunma
Süleyman Karagülle
İstişare
2.11.2013 9412 Okunma
8 Yorum 13.11.2013 11:10
Süleyman Karagülle
PKK, Kürtler ve Yapılması Gereken
7.11.2015 9387 Okunma
3 Yorum 11.11.2015 11:52
Süleyman Karagülle
Altın Bono
17.12.2016 9367 Okunma
2 Yorum 19.12.2016 21:21
Süleyman Karagülle
IŞİD ve PKK ile Neler Oluyor?
1.08.2015 9332 Okunma
Süleyman Karagülle
Yeni Bir Dünya İçin Yapılması Gerekenler
19.11.2016 9310 Okunma
1 Yorum 19.11.2016 22:39
Süleyman Karagülle
D E R G I !
29.04.2017 9286 Okunma
18 Yorum 16.05.2017 08:11
Süleyman Karagülle
Milletvekili Yemini
14.03.2015 9276 Okunma
Süleyman Karagülle
Kenan Evren
16.05.2015 9273 Okunma
1 Yorum 20.07.2015 09:30
Süleyman Karagülle
Sermaye ve siyasi güç, para ve silah
24.05.2014 9201 Okunma
Süleyman Karagülle
Son Ümit!
4.07.2015 9176 Okunma
Süleyman Karagülle
GİRİŞİM/Cİ (Bir Tartışma Konusu)
31.12.2011 9146 Okunma
3 Yorum 05.01.2012 13:32
Süleyman Karagülle
İslâm Hukuku-Taha Akyol’a Cevaplar-1
25.07.2015 9069 Okunma
Süleyman Karagülle
Çanlar kimin için çalıyor?
19.07.2014 9021 Okunma
5 Yorum 22.07.2014 09:12
Süleyman Karagülle
Adil Kur’an Düzeni ve çağımızın sorunları
5.09.2015 8991 Okunma
2 Yorum 07.09.2015 17:54
Süleyman Karagülle
Vergi indirimi ve vergi iadesi
22.02.2014 8977 Okunma
Süleyman Karagülle
Neden matematik?
16.02.2013 8944 Okunma
1 Yorum 17.02.2013 00:40
Süleyman Karagülle
Ayı öldürmek yasak
4.05.2013 8943 Okunma
1 Yorum 05.05.2013 09:25
Süleyman Karagülle
Partilere Tavsiye
30.05.2015 8829 Okunma
1 Yorum 01.06.2015 08:08
Süleyman Karagülle
Mehmet Hikmetumut, Ölüm ve Ötesi
5.07.2015 8733 Okunma
1 Yorum 20.07.2015 09:31
Süleyman Karagülle
Kur’an Düzeninde Başkanlık
21.05.2016 8733 Okunma
1 Yorum 23.05.2016 08:10
Süleyman Karagülle
Rockefeller Ailesi ve Hidrojen Enerjisi
2.04.2016 8727 Okunma
2 Yorum 11.04.2016 08:19
Süleyman Karagülle
PKK Mikrobu Üreten Sebepler ve TEDAVİ
6.02.2016 8721 Okunma
1 Yorum 06.02.2016 23:11
Süleyman Karagülle
Türkiye ve Çin
1.08.2015 8711 Okunma
1 Yorum 03.08.2015 09:13
Süleyman Karagülle
Yeni Hükümet ve Devlet Başkanı
20.06.2015 8686 Okunma
2 Yorum 23.06.2015 14:03
Süleyman Karagülle
Rüya
20.02.2016 8619 Okunma
2 Yorum 21.02.2016 11:34
Süleyman Karagülle
Kur’an Düzeni; Çözümü Halk Üretebilir
14.11.2015 8612 Okunma
1 Yorum 16.11.2015 08:32
Süleyman Karagülle
Akevler ve Araştırmacı
12.01.2013 8600 Okunma
Süleyman Karagülle
AK Partinin başarıları
16.11.2013 8499 Okunma
Süleyman Karagülle
Tanrı ve Olasılık
3.10.2015 8423 Okunma
Süleyman Karagülle
Erbakan ve Adil Düzen
14.11.2009 8408 Okunma
Süleyman Karagülle
Akevler Ekolü ve ...
18.04.2015 8403 Okunma
2 Yorum 20.04.2015 17:09
Süleyman Karagülle
Bir Adil Düzen Eleştirisi ve Cevabı
15.11.2011 8401 Okunma


© 2024 - Akevler