(Kalın yazılar vadeli satış, taksit ve murabaha hakkındaki yaygın bir görüşe, kalın olmayan yazılar ise Süleyman Karagülle'ye aittir.)
Bey’ bi’l-Ecel (Vâdeli Satış)
Bir başka fâizsiz enstrüman taksitli alım satımdır. İnsanoğlu almak istediği tüm malları peşin bedelle almaya muktedir olamayabilir. Ancak peşin alınamayan malların birçoğu taksitli alınabilmektedir. Böylece finansman açığı sebebiyle peşin alımı yapılamayan mala, bedeli taksitle ödenmek üzere ulaşılabilmektedir.
Önce faiz tarif edilmelidir.
Faiz rizikoya katılmadan emek dışı kazançtır. (La tekûlü emvaleküm) Rizikosuz bir iş yoktur.
Faiz Artan borçtur. (La tekûlü emvane edafen mudafeten)
Veresiye satış meşru değildir.
Faiz paranın para kazanmasıdır. (Riba haram bey helaldir) (Mislen bi mislin değiştirme ilkesine göre aynı mal aynı mal ile değiştirilemez.)
Faiz, zor durumda olandan alacağın tahsilidir. (Naziretün ila meymenet)
Faizli düzende faizsiz iş yapma iddiası yalandır. (Habisat habisatındır. Tayyıbat tarrıbatındır.) Allah bozuk düzende iyi yaşamayı değil iyi düzeni kurmayı ve iyi düzende yaşamayı emretmiştir. Sizden marufu emreden ve münkeri nehyeden ümmet olsun deniyor. Siz emredin demiyor. O halde bugünkü finans kuruluşlarının hatası şunlardır:
a)Bunlar mevcut düzende faizle para kazanıyorlar. Faizsiz olduğunu iddia ediyorlar. Oysa biz faizli düzende para kazanıyoruz, ama gayemiz faizsiz düzeni getirmektir demelidirler. Kuran’ı ve İslamiyet’i tahrif etmeleri hatadır.
b)İkinci hataları da faizsiz sitem üzerinde araştırma yapmıyorlar, yapanları değerlendirmiyorlar. Oysa matematiği öğrenen, usul-ü fıkhı öğrenen, faizsiz sistem işletmelerinin sözleşmelerini yapabilen, muhasebesini kurabilen kimselerin yetişmesine imkan vermelidirler. Faizsiz çalışanları desteklemeleri gerekir. Yani faizli iş yaparken faizsiz desteği vermeleri gerekir. Bunun için faizsiz çalışan işletmelerin faizsiz bono senetlerini alıp satmaları yeterlidir.
Taksitli satım genelde üç şekilde finansman sağlama yöntemi olabilmektedir. Öncelikle bir malın taksitli satımı yukarıda da ifade ettiğimiz gibi zaten bir nevi finansman sağlamaktadır (normal taksitli satım).
Taksitli satış caizdir. Taksitli ödeme caiz değildir.
Patatesi satarsınız. Haftada bir ton patates vereceğim. Sen patates aldığın zaman, bana 10 dirhem ödeyeceksin derseniz, bu taksiti satıştır. Yahut bana evin yüzde bir hissesini sana satacağım, her ay bana bin lira vereceksin derseniz, bu taksitli satıştır. Ben evi sana bin liraya satarım, her ay bana bin lira ödeyeceksin derseniz, bu taksitli ödemedir.
Taksitli satış helaldir. Taksitli satışta kira alınabilir. Kira satılan miktarla orantılı olarak bölüşülür. Bu faiz değildir. Kendisi oturuyorsa, ödemediği miktar kadar kira verir ve borcu kalmadığı zaman daire onun olur. Ödediği taksitleri geri isteyip aldığı hisseleri iade edemez. Kiraya verilemeyen malların (gıda gibi) taksitlerine kira tahakkuk ettirilemez. Bu ribadır. Bedelini ödemeyene sipariş ettiği mal verilmez. Önce bedeli ödenir, sonra mal verilir. Verirse veresiye satış olmuş olur ve haramdır.
İslam hukukçularının kâhir ekseriyeti vâdeli (taksitli) bedel karşılığında mal satışını onaylamışlardır.
Hukukçuların onayı bize delil değildir. Birinci asırdaki müçtehitlerin Kuran’a dayalı icmaları, ayet gibidir. Bizi bağlar, inkarı küfürdür. İkinci asır müçtehitlerinin Kuran’a dayalı icmaları bizi bağlar. İnkâr küfür değildir. Üçüncü asrın Kuran’a dayalı icmaları ile amel câizdir. Vacip değildir. Ondan sonraki icmalardan yalnız çağımızın icmaları delildir. Diğer dönemlerin icmaları delil değildir. İhtilafı olan kısımlar bizi bağlamaz. Delil değildir. Bir müçtehidin muhalefeti icmaya manidir.
Hatta İbn Battâl el-Kurtubî (ö. 449/1057) veresiye satışın câiz olduğu konusunda icmâ bulunduğunu söylemiştir.İmam Buhârî (ö.256/870) Hz. Peygamber’in veresiye mal aldığı konusunu işlediği bâbda iki rivâyete yer vermiştir.
İbni Battal’ın müçtehitliğinde icma yoktur. Mukallitler bile onun içtihatları ile amel edemezler.
Hz. Âişe‘den (ö. 59/679) nakledildiğine göre Resûlullah bir yahûdiden veresiye yiyecek almış ve demirden bir zırhı rehin bırakmıştır. Bu olay Enes b. Mâlik (ö. 93/711) tarafından da rivâyet edilmiştir173.
Hadis rehin ayetine uygundur. Bizde rehin vermek şartı ile veresiye satışı meşru görüyoruz. Çünkü satılmaya amade bir taşınmaz vardır. Karşılıksız para çıkmamaktadır. Tüketilen mal ile kiraya verilebilecek mal arasında takas yapılmaktadır. Cinsleri farklı olanların değiştirilmesi şeklindedir. Selem de böyledir. Önce para verip sonra mal almak meşrudur. Önce mal alıp sonra para vermek veresiyedir ve gayrimeşrudur. Para, altın ve gümüşle tarif edilmiş şeydir.
Bedrüddînel-Aynî’nin (ö. 855/1451) de belirttiği üzere bu hadisler veresiye satışın câiz olduğunun delilidir. Kur’ân-ıKerim’de “Ey iman edenler! Belli bir vâdeye kadar borçlandığınızda bunu yazıya dökün!” emrinin verilmesi de veresiye satışın mubah olduğunu göstermektedir. Çünkü müdâyene ayeti veresiye satışın bir anlamda tam tersi olan selem akitlerinde (peşin bedel ödenerek vâdeli mal almak) yaşanan sıkıntılar üzerine inmiştir. Hülasa “satış peşin bedelle de vâdeli bedelle de câizdir. Ancak vâde belirlenmiş olmalıdır”
Selem ucuzluk yapar, üretimi artırır. Malda kazançtır. Veresiye pahalılık yapar ve üretimi düşürür. Parada kazançtır. Karşılıksız para çıkarmadır. Orada bahsedilen bir borcun bir topluluk tarafından yüklenilmesidir. Dayanışma içinde borçlanmadır. Borçlu bir kişidir. Ama onu garantileyen topluluktur. Kişinin onu üreteceğine kefil olmaktır. Faiz icma ile haramdır. Selem icma ile helaldir.
İkinci yöntem ise bir malın taksitle alınıp, satıcısından başka birisine peşin satılmasıdır. Taksitle alınan mal, tekrar satıcısına peşin satılırsa bey’u’l-îyne adını alır. İlk kâdı’l-kudât İmam Ebû Yûsuf‘tan (ö. 182/798) iyne satışının câiz olduğu; hatta bunu yapanların sevap kazanacağı nakledilmiştir184.
Şâfiîler de taksitle alınan malın, kabzedildikten sonra tekrar satıcısına daha az ya da daha çok bedelle satılmasında bir sakınca görmezler185. İbn Hazm ez-Zâhirî (ö. 456/1063) de iyne satışını câiz görür. O da Ebû Yûsuf gibi açıkça haram olan fâizle borçlanmak yerine Allah’ın helal kıldığı alım satım yöntemini kullanarak finansman sağlamayısevap sayar. İyne satışı konusunda Hanefî ve Hanbelî mezheplerinde hakim kanaat ise menfî yöndedir. Yani böyle bir alım satım haramdır (ya da mekruhtur) ve
câiz değildir.
Bir malın bağımsız olarak yapılan bir akitle satın alındıktan sonra başka bir kimseye, kârlı bir şekilde satılması beydir ve ayetle caizdir. Ayet mutlaktır. Malın maruf olması gerekir. Mevcut olması gerekmez. Parası tahsil edilen bir mal tekrar satıcısına istenen fiyatla satılabilir. Kabz halinde olması gerektiğinden mevcut olması da gerekmez. Selem faizin yerine geçer ve tamamen ihtiyaçları karşılar. Banka taşınmazları satın alır. Sonra onları kârla satar. Banka yapıları kiralar sonra onları daha fazla kira ile başkalarına kiralayabilir. Üretimde sabit ücret zarara iştirak etmeden kazanç olduğu için faizdir.
Üçüncü yöntem ise murâbahadır. Bu sistemde mal, asıl müşterisinin isteğiyle peşin olarak satıcısından alınmakta ve nihâyi alıcıya taksitli olarak satılmaktadır. Netice itibariyle herhangi bir mala gereksinim duyan kişiye fâizsiz yoldan finansman sağlanmış olmaktadır.
Bu sistem alıp satan rizikoya iştirak etmediği için haramdır. Ayrıca Peygamberin altı sahih kitapta yer alan hadisi “el-beyan la yectemiani” yani “iki akıt birleşmez” hadisi ile açıkça men edilmiştir.
İki çeşit faiz vardır. Borcun zamanla artması ile oluşan faizdir. Buna nesei faiz denmektedir. Basit veya mürekkebi fark etmez. İcma ile sahabelerin icması ile haramdır. Alıp veren günah işlemiş olur. Haram değildir diyen ehl-i sünnete göre kafirdir.
İkinci faiz şekli ise komisyon şeklinde alınan faizdir. Bir sefere mahsus olmak üzere alınan farktır. Buna fazlalık faizi denir. Bunu biraz açıklayalım. Birine 100 gram altın borç verdin. Borcunu bir sene sonra 100 gram altın olarak ödeyecektir. Buna karz-ı hasen denmektedir. Birine borç verdin. Bir sene sonra 110 gram olarak ödeyecektir. Bu fazlalık faizdir. Eğer bir sene sonra ödeyemezse ve gecikme cezası olarak borcu artırırsanız bu nesei faiz olur. Zamanla artan borçtur.
İşte fazlalık faizine yani bir defaya mahsus olmak üzere 100 gram altına 110 gram altın almağa bazı sahabeler, bunlardan biri de İbn-i Abbas’tır, izin vermişlerdir. Yani fazlalık faizinin haramlığında sahabelerin icmaı yoktur.
Faizin asıl kötülüğü cebr-i icradır. Bir adamın borcu var, ödemiyor. Zorla onun mallarına el koymak haramdır. Bunda müçtehitlerin ittifakı vardır. Bu sebepledir ki borcunu ödemeyenlerin malları satılmaz. Ebu Hanife’ye göre hapsolunur. Ne hadiste ne de ayette hapsedileceğine dair bir hüküm yoktur.
Kuran’da iflas müessesesi iblas olarak geçmektedir. Ümitsiz hale gelip hareketsiz kalma anlamındadır. Sefihlere mallarının teslim edilmeyeceği Kuran’da açıkça belirtilmiştir. Kim sefihtir? Borçları ödeyemeyenler sefihtir. Cebr-i icra olmadığı da “borçluya kolaylığına kadar mühlet verin” ayetiyle sabittir. Bu sebeple biz mal varlığı olduğu halde borcunu ödemeyenin mallarını zorla almayız. Onun borçlanma ehliyetini kısıtlarız. O borçlanamaz. Önce öder, sonra alır. Önce malı verir, sonra bedelini alır. Önce çalışır, sonra ücret alır. Önce ücret öder, sonra çalıştırır.
Sonuç: bugün yapılan her işlem Türk lirası ile yapılmaktadır. Faiz parasıdır. Fasit akittir. Ne var ki bu düzende bundan kaçınma mümkün değildir. Finans bankaları da faizdir ama bugün faiz zaruret dolayısıyla haram değildir. Müminler kazandıklarının yeteri kadarını kendilerine harcarlar. Kalanını Adil Düzenin öğrenilmesi için, gelmesi için harcarlar.