Sam Adian – S. Karagülle
- Siz kendi açınızdan değerlendiriyor ve varsayımlarda bulunuyorsunuz; ancak biz de size şunu hatırlatmaya çalışıyoruz:
- Herkesi kendi varsayımları içinde kritik edeceksiniz. Var sayımlar tartışılamaz. Varsayımlar, uygulama sonunda denetlenmiş olur. Sorunları çözerse doğrudur, çözmezse eksiktir.
- Bildiğiniz gibi, tam istihdam, kaynakların tam olarak kullanılabildiği/üretime kazandırıldığı, toplumdaki herkesin eğitim, deneyim, yeteneklerine göre istihdam edilebildiği bir ekonomiyi tarif eder.
-Tam istihdamın sağlanamadığı düzende “açık emek” vardır. Tam istihdamın sağlandığı yerde ise “açık işyeri” vardır. Bugün böyledir. Eskiden yeter işyeri olmadığı için, “yeni işyerleri üretme” ekonomisine ihtiyaç vardı. Kapitalizm ve Sosyalizm ekonomileri bunun üzerinde kurulmuştu. Kuran ekonomisi ise işyerlerinin daha çok olduğu düzene göre oluşacaktır. Nüfus artışı ile yeryüzünün imarını dengeli bir şekilde geliştireceklerdir. İnsanlığın ihtiyaçları ise uygarlık seviyesine göre giderilir. Biz yoktan bir şey var edemediğimiz için, biz ancak tam istihdamı sağlarız. Refahı biz değil, düzen belirler. Çağın ekonomisinde en büyük hata burada yapılmaktadır.
- Pek çok iktisatçı, makul işsizliğin tam istihdamı engellemeyeceği veya toplumdaki herkesin iş bulabildiği bir ekonomide tam istihdam olasılığından söz ederler.
- Faizli işçilik sisteminde işçileri disipline edebilmek için, ekonomilerini, küçük miktarda işsizlik üzerine kurarlar. Böylece işçilerin işyerlerini değiştirmelerini engellerler. Böylece işyerlerinin işçilerini tutsak yaparak işletmelerini işletirler. İşsizlik ekonomisinde bu zorunludur. Çünkü faizi ödemek zorunda olduğu için işçi çalıştırmak zorundadır. Yoksa batar. Ortaklık ekonomisinde faiz yok, kar vardır. Çalışırsa kazanır, çalışmazsa zarar etmez. Faiz ile kar arasındaki farkı inatla neden anlamak istemediğini anlamakta zorluk çekiyorum.
- Ne var ki, gerek makul işsizliğin toplumdaki çalışabilir nüfusa oranının ne olduğu, gerekse, çalışmak isteyen herkesin iş bulabildiği ve aynı şekilde kaynakların tümüyle ekonomiye kazandırılabildiği bir sistem veya yapı yeryüzünde yoktur. Bunun pek çok nedeni vardır, bilinçli eksik istihdam yoluyla talep yaratmak fiyatları etkilemekten tutun devlet politikasına kadar birçok açıdan ele alınabilir. Ancak tam istihdam koşulları henüz yeryüzünde oluşmamıştır.
- Bugün yeryüzünde “açık işyerleri” vardır. Tarım alanları tamamen boştur. Ortaklık sisteminde işsiz yoktur. Kiminin üretimdeki payı azdır, kiminin çoktur. Devlet, ücrette adaleti sağlamakla uğraşmaz. Kim ne üretebiliyorsa, kazancı odur. Sosyal denge üretimde değil, tüketimde sağlanır. Devlet yeryüzü toprak kira payını alır, ücret payı az olanları tüketimde destekler. İhtiyaçlarına katkıda bulunur. Kuran Ekonomisini anlayabilmeniz için bunu iyi kavramanız gerekir. Siz, zekat kelimesini mevduat olarak tahrif ederseniz, sistem çalışmaz. Mevcut işçilik sistemini savunmaya başlarsınız. Biz anlamalısınız. Kabul etmeniz gerekmez.
- Elbette tam istihdam koşullarında ücret/gelir dengesi de önemli bir faktördür. Günümüz dünyasında üreticilerin eksik kapasite çalışmasının en temel nedeni, asgari ücret gibi, işgücünü kiralamaya yönelik pazarlık gücünden doğan avantajlarını kullanmak ve bir bakıma arz miktarını azaltarak talep yaratmak gibi çabalardan da söz edilebilir.
- Bir ürünün “maliyet değeri” vardır. Bu, harcanan emektir. Bir de ürünün “yararlanma değeri” vardır. Bu da, yaşayan insandır. Biz bunu gün/saat olarak ifade ederiz. Doğa öyle yaratılmıştır ki, yararlanma değeri maliyet değerinden fazladır. Buna “artık değer” diyoruz. Kapitalistlerde artık değer sermayenindir. Sosyalistlerde artık değer kamunundur. Ortaklık sisteminde artık değer, üretici ile tüketici arasında bölüşülmüştür. Üreticiler çalışanlardır. Tüketiciler ise tüm insanlardır. Farklı kimselerdir. Üreticilere düşen payla yatırım yapılır. Tüketicilere yapılan payla nüfus arttırılır. Söylediklerimizi anlamak için bu cümleleri birkaç defa okuyup üzerinde düşünmeniz gerekir. Reflekslerle cevap vermemelisiniz.
- Genelde gelişmiş ekonomilerde, kırsalda yaşayan nüfusun tamamı tarım sektöründe istihdam edilmiş varsayılır. Oysa durum hiç öyle değildir. Köylerdeki görünmez işsizlik vardır ve buralarda ortaya çıkan işsizlik genel sanayi kesimine göre oransal olarak çok daha fazladır.
- Yüz dairelik lojmanlı sistemde tarım semtleri vardır. Sanayi semtleri vardır. Tarım semtlerinde gerekli tarım emeği tarımda harcanır, artık emek –ki, çoğu zaman olacaktır- küçük sanayide harcanır. Böylece sizin ortaya koyduğunuz sorun çözülmüş olur.
- Teorik açıdan varsayımlar doğru olsa bile, realiteyi göz ardı eden varsayımların işe yaramayacağını size hatırlatmaya çalışıyoruz. Amacımız size eleştirmek değildir.
- Biz yüz hanelik bir semt kurup denemek istiyoruz. Varsayımlarımızı ondan sonra düzeltiyoruz. 1967’de kurulan Akevler birinci denemesini yaptı. Varsayımlarını uyguladı. Eksikliklerini gördü. Yeni proje hazırladı. Şimdi onu uygulama çabasındayız. Her varsayımın zamanla yeniden ifade edilmesi gerekir. Ortakları çalışmada ve yaşamada bir araya getirmeyi hedefledik. Yaşamada başardık, çalışmada başaramadık. Hatalarımızı anladık. O zaman yararlanma mülkiyetini bilmiyorduk. Şimdi yeni bir Akevler Sitesini kurma hazırlığındayız. Proje ve muhasebesini tamamlamak üzereyiz.
- Siz faizi karşılıksız paraya ve enflasyona dayandırıyorsunuz. Ancak tarihsel süreçte biliyoruz ki, faiz, sermayenin karıdır. Tanımını nasıl yaparsanız yapın bunu değiştirmenin imkanı yok gibidir. Sermaye bir işletmeye katıldığı zaman oradan kazanç elde etmesi gerekir. Bunun adına ister faiz deyin, ister kar deyin fark etmez. Sonuçta aynı şeydir.
- Nasıl duyuracağız, bilemiyorum. Aynı cümleleri tekrar ediyorsunuz. “Faiz, zarara katılmayan kazançtır”. “Kar ise, zararın tamamını yüklenen kazançtır.” Sermaye vergisi olan zekat ile düzen öyle kurulmuştur ki; toplam kar, toplam zarara eşittir. Yani tüccarın kimi kar, kimi zarar eder; ama toplam kar, toplam zarara eşittir ve tüccar sektörü aslında karsız çalışır. Ama arz talep kanunları sonuna kadar devam eder.
- Ancak finans ekonomisinin yaygın olarak uygulandığı yerlerde faiz, sermayenin sermayeden elde ettiği kazanç olarak karşımıza çıkar. Yani bankalar parayı satarlar. Bir mal gibi. Burada sanal bir değer oluşur ki asıl sorunlu olan şey budur. Bizim açımızdan finans ekonomisi diye bir şey Kabul edilebilir değildir.
- İşte bizim faiz dediğimiz budur. Demek ki, siz de faize karşısınız. Sadece kelimeye itiraz ediyorsunuz. Ne var ki, siz faizin fonksiyonunu yapan bir şeyi koymuyorsunuz. Biz faiz yerine kredileşmeyi koyuyoruz. Değiştirme fiyatları ile kredileşme fiyatlarını ayırıyoruz. Kredileşme fiyatları kasadaki senet blık secşlerikoyar, değiştirme fiyatları serbest piyasada oluşur. Kredileşme ona göre yapılır.
- Bir noktayı hatırlatmak isteriz: Siz “değer”in değiştirilebileceğini Kabul ediyorsunuz. Oysa değer denilen şey emek miktarıdır. Bir malın üretiminde veya dolaşımında harcanmış olan emek miktarıdır. Bunu değiştiremezsiniz. Nasıl üretilmiş olan bir malın miktarını değiştirmek mümkün değilse, emek miktarını da değiştirmek mümkün değildir. Çünkü o emek o miktarda harcanmıştır. Bu konuda sizinle anlaşamıyoruz, siz her ne kadar emeği Kabul ediyor olsanız bile, emek değeri üzerindeki değişimleri de meşru sayıyorsunuz. Bize göre bu mümkün değildir.
- Maliyet değeri harcanan saattir. Biz değiştiremeyiz. Yararlanma değeri yaşanan gündür, onu biz de düşüremeyiz. Ekonomi düzeni ancak değiştirme değerini değiştirebilir. Sosyalistler sizin sisteminizdeki maliyet değerini esas alırlar. Kapitalistler de yararlanma değerini esas alırlar. Ortaklık ekonomisinde ise bu, arz ve talebe göre dengelenir. Stoklar çoksa fiyatlar düşer, stoklar fazlaysa fiyatlar yükselir. Halk ona göre üretir ve tüketir. Yani halka şunu üret, şunu tüket diyen, ne sermayedir, ne de yönetimdir; fiyatlardır. Sizin sistemde kim olduğu belli değildir. Bu sorduğunuzda da cevap yoktur, kendiniz de düşünmüyorsunuz. Devlet, sermaye ve fiyatlar? Ortaklık sisteminde bu fiyatlar da stoklara göre ya kendiliğinden ayarlanır yahut bilgisayarlar hesaplarlar.
- Biz batının geliştirdiği capitalist sistemin içinde yaşıyoruz. Burası Çin değil. Hong kong yeryüzünde kapitalizmin bütün kurum ve kuruluşlarıyla uygulandığı bir yerdir. Paranın ve ticaretin merkezidir. Ingilterede sistem nasılsa, hong kong da da öyledir. Dolayısıyla türklerin avrupada küçük işletmeler kurmuş olmaları onları başarılı yapmaz veya onları sistemin bir parçası haline getirmez. Kolaylıkla elenebilirler.
- Hong Kong bir seradır. Oradaki kurallar açık hava kuralları değildir. Kaldı ki, orası ne bir sosyalist ülkesidir, ne de bir Kapitalist ülkesidir. Hong Kong, benim bildiğim kadarı ile, Çin’in toprakları içindedir. Ama Hong Kong kapitalist dünyada gelişmiştir. Başınızı dışarı çıkarırsanız dünyayı görürsünüz. Ülkemiz de, sosyalizm ile kapitalizm arasında gelişen bir ülkedir. Hong Kong’a benzemektedir. Fark, Hong Kong’u iki blok da desteklemiştir. Merkezi sistemin uzantısıdır. Türkiye ise, iki sistemin de saldırdığı yerdir. Merkezi sisteme direnerek gelişmektedir. Siz merkezi sistemin himayesinde merkezi olmayan sistemi kuracağınızı iddia ediyorsunuz. Biz de; merkezi sistemin kendi kendisini bitireceğini, halk sisteminin kendi kedine olgunlaşacağını iddia ediyoruz. Yeryüzüne halk sistemi yayılmaktadır. Nitekim siz de, “sermayenin taşeronu değiliz”, diyorsunuz, “devletin uzantısı değiliz” diyorsunuz. Böylece bir halk sektörüsünüz, demek ki.
- Stagfasyon krizlerini hatırlarsınız. Normal koşullarda işsizlik ve enflasyonun ters orantılı olarak gelişmesi gerektiği halde stagfasyon durumunda bunun böyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Ülkenizdeki durum da bunun gibi mevcut iktisadi varsayımları bir bakıma çürüten bir sonuç üretmiştir.
Bizim asıl sorunumuz, geleceğin dünyasını nasıl şekillendirebileceğimiz ile ilgilidir. Mevcut tanım ve varsayımlarla geleceğin dünyasını inşa edebilir miyiz? İşte asıl mesele budur. Bizim çalışmalarımızın hedefi de budur. Bu nedenle biz klasik varsayımları ve tanımları kullanmıyoruz. Geleceğin dünyası bambaşka bir dünya olacaktır ve bugün öngördüklerimizin belki de hiç biri işe yaramayacaktır. Özellikle küçük ve tarıma dayalı varsayımlar tamamen anlamsız hale gelecektir.
- Uygarlıklar binanın katlarıdır. Bir üst kat, onun altındaki kata oturur. Alt katın yapısının bilmeden, onun kolonları ve kirişlerini hesaba katmadan kat çıkamazsınız. Alt katın kolonlarını üst kata taşımak başkadır. Yeni kolonları eski kolonlara oturtmak başkadır. Mevcut din adamları alt kolon ve kirişleri aynen üste taşımak istiyorlar, bu mümkün değildir. Siz de alttaki kolon ve kirişleri hesaba katmadan üstte kolonlar dikiyorsunuz. Kapitalistlerin ve sosyalistlerin kolonlarını hesaba katıyorsunuz da, İslam’ın kolon ve kirişlerini hesaba katmıyorsunuz. Biz alt katımızı öğreniyoruz. Kapitalist, sosyalist, İslam veya ilkel kolon ve kirişleri göz önüne alarak üçüncü bin yıl katını yapıyoruz
- Bu nedenle tutarlı ve sürdürülebilir bir iktisadi sistemin nasıl oluşabileceği sorusuna cevap arıyoruz. Bu cevap ne sosyalizmde, ne de kapitalizmde vardır. Bu tamamen yen bir cevaptır.
- Biz bunu aramaya yarım asır önce başladık. İlk denemelerimizi de yaptık. Projelerimizi ürettik. Siz bizden yararlanırsanız zaman kazanırsınız. Yoksa yarım asır arkadan gelirsiniz.
- Saygılar
- Başarılar.
Sam Adian
S. Karagülle