Türkiye Kürtleri Malazgirt Zaferi’nden sonra hep Türklerle beraber olmuşlardır. Dilleri Kürtçe olsa da, diğer Kürtlerden çok Türklerle anlaşabilir durumdadırlar. Ayrıca Türkiye Kürtleri dağlarda yaşayan Kürtlerdir. Hakkâri’deki hayat ile Erbil’deki hayat tamamen farklıdır. Bu bakımdan da Türkiye Kürtleri, Arap ve İran Kürtleriyle, Türklerle anlaştıkları seviyede anlaşamazlar. Türklerin başka bir özelliği de başka ırkları dışlamamalarıdır. Biz İstanbul’da Kürtlerle beraber yaşıyoruz. İçimizden hiçbirinin bu Kürt’tür diye farklı gözle baktığı görülmez. Bunu başka ülkelerde, hatta diğer Türk ülkelerinde de bulamazsınız.
Biz Türkçülük yapmıyoruz. Türkiye Kürtleri de eğer Kürtçülük yapacaklarsa Barzani yönetimine göç etsinler. Biz Türk halkı olarak onların taşınmazlarının değerini vererek satın alalım, kendilerine altın olarak pahasını verelim. Geri geldiğinizde altınımızı getirirseniz topraklarınıza sahip olursunuz diyelim. Bunu devlet yapmıyorsa biz yapmalıyız, Türkiye’de kalan Kürtler yapmalıdır.
İstanbul’da bir kooperatif kurulur. İstanbul’daki Kürt esnafı buraya ortak olur. Türkiye’den ayrılıp gitmek isteyene ortak fondan bedel ödenir. Kürt vatandaşımız yolcu edilir. Sonra o yerler yine Kürtlere satılır ve fon eski durumuna getirilir. Böylece hem Türk yönetiminden rahatsız olan Kürt istediği yönetime katılmış olur hem de Kürtlerin Türkiye’deki varlıkları azalmamış olur.
Bugün Erbil merkezli bir Kürt bağımsız yönetimi vardır. Kürtçülük ideali olan herkes oraya katılmalı, oranın vatandaşı olmalı ve orası gelişmelidir. Komşu ülkelerin Kürtleri eğer Erbil Kürtlerini desteklerse onun denizlere açılmasına gerek yoktur. Türk, İran ve Arap tüccarları onların mallarını alırlar ve dünyaya pazarlarlar. İpekyolu benzeri uluslararası yolların tesisi bu sorunu kolaylıkla çözer. Nasıl İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçen gemileri durdurmuyorsak, İskenderun’a gidecek bir aracı da durdurmamalıyız.
Suriye, Irak, İran ülkelerinde çöller vardır. Bugünkü dünyanın en verimli yerleri hâline gelebilir. Dünyada ulaşılmaz bir durumdadır. Oysa buralar bugünkü teknikle ihya edildiğinde dünyanın en verimli yerleri olur. Yahudiler birbirlerini zengin ediyor, böylece dünyaya hükmediyorlar. Kürtler de böyle yapsınlar.
Benim ana dilim Gürcücedir. Ben Türküm, çünkü bu ülkede yaşıyorum. Benim çocuklarım artık Türkçe konuşuyorlar. Çocuklarımın eşleri Gürcü değildir.
Türkiye Kürtlerini Türkiye diğer vatandaşlardan farklı saymıyor. Türkiye Kürtleri de kendilerini Türklerden farklı saymayacak. Kürtçeye sahip çıktığında Türkçeye de sahip çıkacak. Ülkemizi birlikte muasır medeniyetin fevkine çıkaracağız. Bunu nasıl yapacağız?
“Adil Düzen”i ülkemize getireceğiz ve tüm dünyaya örnek vereceğiz.
İstanbul dünyanın merkezidir. Kürtlerin etkin grubu İstanbul’dadır. İstanbul Türkiye’dir, Anadolu’nun her yerinden insanlar orada yaşamaktadır. Türkiye’deki her beş kişiden biri İstanbul’dadır, adeta her aileden orada bir kardeş yaşamaktadır. İstanbul’a gelenler otellerde değil akrabalarının yanında kalmaktadırlar. Biz yüz gün Almanya’da dolaştık, bir gün bile otelde kalmadık. Anadolu’da yaşayanlar Anadolu’nun hakkını vermelidirler.
Buranın başlıca özelliği olarak, dünyada yaşayan herkesin buraya gelme, gezme, yaşama ve çalışma hakkı vardır. Biz Anadolu’da bekçiyiz, insanlığa hizmet veririz. Dünya Kürtleri de buraya gelir. Burada ırkçılık olmadığı gibi bölücülük de olmaz. Irkçılık yapacak olanlar ülkemizden uzaklaşmak zorundadırlar. Burası öyle bir yerdir. Biz Kürtlerin devlet kurmalarını isteriz ama Türkiye’de değil, Türkiye’nin uzaklarında.
Romalılar da ırkçılık yapmadılar ama Hıristiyanlığa dayandılar. Selçuklular ve Osmanlılar ise ırkçılık yapmadıkları gibi dincilik de yapmadılar; bugünkü uygarlığı işte onlar insanlığa öğrettiler. Sermaye’nin fitnesiyle “din ve ırk taassubu” imparatorluğa girdikten sonra imparatorluk çöktü. Cumhuriyet ırka değil dine dayanılarak kuruldu ama sonra laiklik adı altında dini taassup ortadan kalktı.
Türkiye’de yaşayan hiç kimse ırkçılık yapamaz, mezhepçilik yapamaz.
Bunu iyi bilmemiz gerekmektedir.