Allah insanları hayvanlarda olmayan dört meleke ile yaratmıştır.
-İnsan inanan varlıktır.
-İnsan bilen varlıktır.
-İnsan öğreten varlıktır.
-İnsan gruplaşan varlıktır.
İnsanlar ilimde, dinde, çalışmada ve yaşamada gruplaşıp kurumsallaşırlar. Bunlar insanların kendi ürettikleri müesseselerdir. Birbirleriyle yarışarak yardımlaşma ve dayanışma içinde yaşarlar.
İslâmiyet’te ilmi medreseler, dini tekkeler, mesleği esnaf teşekkülleri (loncalar), siyaseti ordular temsil ediyordu. Bugün de bu müesseseler vardır. Her toplulukta bu kuruluşlar oluşur. Bunları ortadan kaldırmak mümkün değildir. Topluluklar bunları farklı şekillerde düzenler ama ortadan kaldıramazlar.
Dini emrine alamayan Sermaye ‘laiklik’ diye bir kavram geliştirmiştir. Din ayrı dünya ayrı derler ve dinsiz bir dünyayı kurmak isterler. Oysa din dünya düzenidir. Ahireti kazanmak içindir. Ama dünyada kazanmaktır. Dinsiz dünya hissiz insana benzer; acıkmaz, üşümez, korkmaz, üzülmez! Böyle bir varlık yaşayabilir mi?
Bugün toplulukta hayat dört safhada oluşmaktadır. Yasama kuralları koyar, yürütme bu kuralları yorumlayarak uygular. Yorumlardaki farklılıktan doğan zararlar hakemlerden oluşan yargının denetiminde giderilir. Yönetim ise yargı kararlarına uymayanların yargı kararlarına uymasını sağlar. Yasamayı ilim, yürütmeyi ekonomi, yargılamayı dinler, yönetimi de siyaset kurar.
Bunlar da ocak, bucak, il, devlet ve insanlık kademelerinde yapılır.
Demek ki değişik kademelerde topluk değişik sosyal gurupların oluşması insanın doğal yaratılışı gereğidir. Bu sosyal grupların iki görevi vardır. Biri, mevcut olan düzenin kurallarını en iyi bir şekilde kullanmaktır, en verimli bir şekilde yararlanmaktır. Sosyal gruplar uygulamada yarışırlar. Bunun için Batı’nın geliştirdiği sistemde bir iktidar olur, diğeri muhalefet eder, uygulama yapar. Halk hangisini beğenirse onu seçer, çoğunluk ona oy verir.
Bu sistem aldatmacadır, kandırmacadır. Sermaye veya ordu iki tane aday koyar. Adayların her biri Sermaye’nin veya silahın adamıdır. Sadece halka siz seçtiniz der.
Hakkı üstün tutan uygarlıklarda ise on(10)a yakın sosyal grup vardır. Her grup hayırda yarışmaktadır. Halk da bu gruplardan istediğine katılmakta, istediği zaman da gurubunu değiştirmektedir. Öyle bir düzen kurulur ki, bu grupların sayısı beşten aşağı inmez, yirmiden fazlası da olmaz. Böylece hayırda yarış olur. Beşten aşağı olursa tekelleşmeye gider, yirmiden fazla olursa da ülkede birlik bozulur.
Bugün Türkiye ekseriyetle yönetilmektedir. Barajı aşamayınca Meclis’e giremezsin. Ekseriyeti temin edemedikçe iktidar olamazsın. O halde bugünkü ekseriyet sistemine dayanan partiler peygamberler sistemine aykırıdır. Bununla beraber partiler kendi ortaklarını organize edip kooperatifler kurdurabilirler ve kooperatiflerde ekseriyet sistemi değil “ortaklık sistemi” geçerli olur. Parti iç yönetimi ekseriyet sistemi ile olmaz.
Biz ilk Millî Görüş partisini kurduğumuzda Akevler olarak böyle olmasını hedefledik. İhtiyaç parti kurucularını cari sistemin cenderesine soktu, bu partiler de sömürü düzeninin birer parçası oldular. Bu düzende başka türlüsünün olamayacağı ortaya çıktı. O halde mevcut düzende faaliyet gösteren bir partinin kurulması meşru değildir.
Bizim yapacağımız şey bu düzende mevcut partileri desteklemektir. İstikrarı bozmamalıyız. Bizim oyumuz iktidarları değiştirme değil istikrarı sağlamada katkıda bulunmadır.
Bir şeyi değiştirmek için değiştirme sebebi olmalıdır. Şimdi başkanımız Erdoğan’dır. Ondan daha iyi yapacağına kanaat getireceğimiz kimse yoktur. Asker adaya oy verebiliriz.