A. Necdet Sezer’i Cumhurbaşkanı yapacak Sermaye ona bir nutuk söyletti; ‘Cumhurbaşkanının yetkileri azaltılmalıdır’ dedi. ‘Kamu alanı’ gibi hukuki olmayan terimlerle Müslümanlara kan kusturdu. Onu Cumhurbaşkanı yapan Başbakan Ecevit’e de Anayasa kitapçığını fırlatıp attı!
Türkiye’de cumhurbaşkanının sultanların bile sahip olmadığı yetkileri vardır. Cumhurbaşkanı vatana ihanetten başka hiçbir fiilden dolayı sorgulanamaz, cezalandırılamaz. İstediği kimseyi ülkenin selameti için öldürebilir, sorumlu değildir. Bu tamamen kaldırıldı.
Cumhurbaşkanı imza etmediği takdirde hiçbir kanun yürürlüğe girmez ve hiçbir Bakanlar Kurulu kararı uygulama alanı bulamaz. Kanunların yayınlanmasını emretmekte ise de yayınlamazsa müeyyidesi yoktur. İhanet suçu da olmadığı için kimse onu suçlayamaz. Bakanlar Kurulu Kararnamesi için böyle bir sınırlama da yoktur. Bunun anlamı şudur ki, cumhurbaşkanının istemediği hiçbir şey uygulama imkânını bulamaz.
Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’nu kendisi atar. Meclis’ten herhangi birini başbakan yapar, güvenoyu almasa da yine görevi ona verir. Buna mani herhangi bir Anayasa hükmü yoktur. Bakanları önce Cumhurbaşkanı kabul eder, Başbakanın Bakanlar Kurulu listesini beğenmezse, değiştirmesini önerir, değiştirmezse görevi ondan alır. Yani Başbakana doğrudan yaptırma gücü sahibidir. Bundan başka yetki mi arıyoruz?
Cumhurbaşkanı başkomutandır. Hükümet ordunun ancak ikmalini yapar. En büyük rütbeli asker başbakan değil, başkomutanın kurmay başkanıdır. Dolayısıyla ordu tamamen elindedir. Askerlikte kural olarak üst astı her zaman azledebilir. Dolayısıyla silahlı kuvvetler doğrudan cumhurbaşkanının emrindedir.
Ben cumhurbaşkanının bu yetkilere sahip olmasını uygun buluyorum. 1960’lardan beri bunları savunuyorum. Tek Yol Dergisi’nde buna ait makalem 60 yıl önce yayımlanmıştır. Bu bakımdan bu Anayasaya karşıyım. Bununla beraber bu kadar aşırı yetkilere itirazların da değerlendirilmesi gerekir. Bu bakımdan bununla ilgili maddelerden çok rahatsız değilim. Erdoğan’a karşı hazırlanmış bir Anayasa olduğu için ‘hayır’ diyorum. Yoksa normal şartlarda ‘evet’ demesem de tarafsız kalabilirdim.
Benim ‘hayır’cı olmamın asıl sebebi Türk ordusuna vurulmak istenen darbedir. Bütün yasalarda ve Kur’an’da askeri düzen ile hukuk düzeni ayrıdır.
Askerlikte kim kuvvetli ise o haklıdır. İşler emir komuta zinciri içinde işler. Kurallar emirlerden sonra gelir. Astlar üstlere karşı sorumludurlar. Askerlikte sorumluluk ortaktır, galip gelirseniz hepiniz galip gelirsiniz, mağlup olursanız hepiniz mağlup olursunuz. Kişisel sorumluluk yoktur. Askerlikte sonuç önemlidir. Takip ettiğin yol ne olursa olsun sorumlu değilsin, isteneni yapmışsan sen kahramansın. Öleceksin ama sonuç alacaksın, yoksa hainsin. Bu kurallardan dolayı askerlikte yargı komutanın danışmanıdır. Son karar komutana aittir. Hakemlerin verdiği karara uyma zorunluluğu yoktur. Askerlikte yargı yoktur, hukuk danışmanlığı vardır.
Hukuk düzeninde yani sivil yönetimde yukarıda sayılan maddeler tamamen ters çalışır. Kim haklı ise kuvvetli olan odur. Devlet haklıyı kuvvetli kılmak için kurulur. Devlet varsa hukuk vardır. Devlet de ordu sayesinde vardır. Bu sebepledir ki devlet tehlikeye girdiği zaman hukuk düzeni askıya alınır, sıkıyönetimde askeri sistem uygulanır.
Hukuk düzeninde işler kurallara göre yapılır. Kimse üste uymaz, üstün emrini dinlemez; dinlerse suçluluktan kurtulmaz. Kişiler yargıya karşı sorumludurlar, amirlerine karşı değil.
Hukuk düzeninde şahsi sorumluluk vardır, ortak sorumluluk yoktur. Baba oğuldan, kardeş kardeşten, karı kocadan sorumlu değildir. Kişi kendisi bir suç işlemişse cezalanır, başkasının fiilinden bir başkası cezalanmaz.
Hukuk düzeninde sonuçlardan değil kurallardan sorumluluk vardır. Sen kurallı hareket ettikten sonra sonuç ne olursa olsun sorumluluk yoktur. Kural dışına çıkarsan kurala göre cezalanırsın.
Bu sebepledir ki hukuk düzeninde yargı üstünlüğü vardır. Son söz onundur. Yargı kararları kesindir. Recai Seçkin’in (Eski Yargıtay Birinci Başkanı ve Eski Anayasa Mahkemesi Üyesi) dediği gibi; ne kendisi ne de başkası değiştirebilir. Bunu kime karşı söylemiştir? Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e karşı. Ama Cemal Gürsel de susmuştur.
Bir ceza davası ile hukuk davası ayrıdır. Bir idare mahkemesi ile hukuk mahkemeleri farklıdır. Çünkü usullerinde nüans farkları vardır. Cezada kesinlik şartı vardır. İdarede yönetimin uyması halinde tazminat öder. Oysa hukuk mahkemeleri galip kanaate göre çalışırlar ve kararları kesindir.
İşte, bu yeni Anayasa Türk ordusunu yok etme anayasasıdır.
‘Hayır’ demek için çırpınıyorum.
Yok edemezler ama orduyu müdahale zorunda bırakırlar.
Ben söylemek zorundayım.