Üçüncü binyıl uygarlığının kanlı mı veya kansız mı geleceğini bilemiyoruz. Çabamız kansız gelmesidir. Ama Türkiye üçüncü cihan savaşına hazır olmalıdır. Su uyur düşman uyumaz. Önce içte gerekli tedbirleri almalıyız.
1- Ordu düşmanlığından vazgeçmeliyiz. Ordumuzu kendi düzeni içinde desteklemeliyiz. Bunun için;
a) Genelkurmay Başkanı Başbakan seviyesinde olmalı ve yalnız Devlet Başkanına muhatap olmalıdır.
b) Askeri gücümüzü 12 ordu şeklinde teşkilatlandırmalıyız. Her ordu kendi başına savaşabilmelidir ve sivil yönetimin muhakemesi dışına çıkmalıdır.
c) Ordunun bütçesi anayasa ile tesbit edilip Meclis’in ordunun gücü üzerinde olmasına son verilmelidir.
d) Meclis’in yaptığı yasalar ordu için de geçerli olmalıdır. Cumhurbaşkanlığının kararnameleri orduda geçerli olmalıdır.
2- Hakemlerden oluşan yargı sistemini hemen uygulamaya koymalı ve yargılamanın süresini birkaç haftaya indirmeliyiz. Adil yargı sistemi olmayan ülkeler üçüncü binyıl uygarlığına geçemez.
3- Yerinden yönetim sistemini getirmeliyiz. Ülkeyi yüze yakın vilayete bölmeliyiz. Her ilin kendi meclisi, kendi başkanı, kendi parası ve kendi dili olacaktır. Türkiye illerin federasyonundan oluşacak, savunmada üniter, yaşamada federe devletçiklerden oluşacaktır. Onlar da federe bucaklardan oluşacak.
4- Faize dayalı para yerine, kredileşmeyi, seleme emeğe dayanan para sistemini getirmeliyiz, sömürülmeye dayanan Merkez Bankası siyasetinden vazgeçmeliyiz.
Bu tedbirler acilen alınabilir ve savaşa girdiğimiz zaman bu sayede uzun zaman dayanabiliriz. Böylece savaş bittiği zaman sağ kalmış oluruz.
Dış siyasetimizde de bazı tedbirler almalıyız.
1) Bizim İranlılarla iyi geçinme zorunluluğumuz vardır. Kanlı veya kansız olma İran ile Türkiye arasındaki birlik sayesinde sağlanır. İran ve Türkiye bir olursa, Müslümanlar arasında birlik sağlanır ve bizim taraf olduğumuz taraf savaşı rahatlıkla kazanır. Biz bölünürsek İslam âlemi bölünür ve savaşlar onun üzerinde cereyan eder. Sermaye sonunda onları anlaştırır ve Müslümanların soykırımı gerçekleşir. Burası iyice bellenmelidir. İran’la Türkiye’nin savaşa girmesi İslâm âlemi için soykırımdır, bu iki devletin halkıyla ortadan kalkmasıdır.
2) Kimsenin, hassaten Ortadoğu devletlerinin iç işlerine biz karışmamalıyız. Bizim gücümüz onları korumaya yetmez. Koruyamadığımız yerlere hükmetmeye de hakkımız yoktur. Biz kendi ülkemizi savunmalıyız. Ülke içindeki teröristlerin birini bile sağ bırakmamalıyız, dışarıdan gelecek terörist ülkeye adım atar atmaz öldürülmelidir. Komşu devletler yardım isterlerse, İran’la bir olup yardım edebiliriz.
3) Tarafsız kalmalıyız. Yani uluslararası bloklaşmada siyasette tarafsız kalmalıyız. Bizim için AB, ABD, Rusya ve Çin eşit olmalıdır. Çıkacak savaşta bize saldırmazlarsa, İran ve Türkiye tarafsız kalarak savaşı kendi ülkelerinde veya hâkim oldukları ülkelerde yapsınlar. Ne Rusya ile ne de ABD ile savunma anlaşmaları yapmalıyız. NATO’dan derhal çıkmalıyız.
4) Dünyanın bütün ülkelerine karşı vizeleri tek taraflı olsa da kaldırmalıyız. Herkes Türkiye ve İran’a geldiğinde istediği işi yapacaktır. Mallar gümrüksüz gelip gidecektir. Bizim ekonomi üretme ve tüketme olacaktır. Uluslararası piyasa ise tüccarlar tarafından yürütülecektir. Biz karışmayacağız. Havaalanlarımız tüm ülkelerin uçaklarına açık olacak, hatta karşılıksız inip kalkabilecekler. Rıhtımlar da öyle olacak. Bizim dış ticaret için ne ticari filomuz ne de uçaklarımız olacaktır. Çünkü bizim gücümüz uluslararası alanları koruyacak durumda değildir. Savaş oralarda cereyan edecektir. Bizim zarar etmememiz ve savaşa girmememiz için buralardan çekilmeliyiz. “Adil Düzen” geldiği zaman zaten her şey serbest olacaktır.
Genelkurmayda bu söylediklerimizi değerlendiren karargâhlar oluşturulmalıdır. Savaşa öylece hazırlıklı olmalıyız. Fikirler uçuk gelebilir ama savaşı uçuk taktikler kazanır. Düşmana savunması olmayan silahla ve yerden saldıracaksınız veya savunacaksınız.