Prof. Dr. İlhan Arsel, İslâmiyet aleyhine 500-800 sayfalık kitaplar yazdı. Her biri üniversitelerimiz tarafından 20 defadan fazla yayımlandı. 1980’lerde yaptığımız cevap çalışmaları, Reşat N. Erol tarafından (KOBA Yayınları) tamamlandı ve 1998’de yayımlandı (KOBA Yayınları). İlgisizlikten gereği gibi dağıtılamadı, depolarımızda durmaktadır.
F.Gülen bunu çalışma odasının kütüphanesine koydu ve ‘benim devlet anlayışım budur’ demek isteyerek bundan senelerce önce yayınlattı, kendi topluluğuna mensup olanlara böylece talimat verdi. Kendisine saldıranlara da ‘ben işte buyum’ dedi. Şimdi onu ancak bu kitapla sorumlu tutabiliriz. ABD’deki beyanları onun takiyye veya iğneli beyanlarıdır. Sorumlu tutulamaz. Esir durumdadır...
“İSLÂM Devlet ve Dünya DÜZENİ” kitabımızın ikinci cildi, 244. sayfasında yer alan, 1960’lardan beri savunduğumuz görüşlerimizi teyit eden ve F.Gülen tarafından da resmen duyurulan görüşleri açıklayan bu kitabın bir sayfasını size takdim ediyorum.
Bizi bunlarla suçlayabilirsiniz...
BAŞKANA İTAAT ALLAH'A İTAAT KABUL EDİLİR
OSMANLI VE İSLÂM ÂLEMİNDE TAM UYGULANMADI
İnsan, topluluk içinde kendi başına yaşayan varlıktır. Yani, topluluk içinde yaşayacak ama aynı zamanda kendi başına da serbest olacaktır. Topluluğun varlığı hakların korunması ile sağlanır. Yani insan bilmeli ve inanmalıdır ki, benim haklarım korunacaktır. Kişinin haklarını kim korur? Güçlü olan korur. Öyleyse kim güçlü ise, ona teslim olunur ve başkalarından emin olur.
İşte bu 'güçlü kişi'nin adı 'başkan'dır.
Eğer başkana itaat edilirse güvenlik altında oluruz. Tek korktuğumuz kişi başkan olur. Ona itaat etmezsek ve başkanı güçsüz hâle getirirsek, o zaman herkesten korku içinde oluruz. Demek ki, topluluğun varlığı ve hayatı başkana kayıtsız şartsız itaattir. Başkana karşı gelmek topluluğu dağıtmak demektir.
İşte bu nedenledir ki;
İslâm âleminde 'başkana itaat Allah'a itaat' kabul edilmiştir.
Bu anlayışın ve bu felsefenin dışında fikir yürütenler, devleti yıkmayı hedefleyenler, kişi hürriyetini ve güvenliğini yok etmeyi hedefleyenlerdir. Bunlar yapıcı değil yıkıcı zihniyet sahipleri ve taraftarlarıdırlar. Bizim bu anlayış sahiplerini tasvip etmemiz hiç bir zaman söz konusu olamaz.
Bununla beraber başkanın adil bir başkan olması için de gerekli tedbirler alınmalıdır. Başkan zulmetmeye başlarsa uyarılmalı, uyarılara rağmen tutumunu değiştirmezse o zaman hicret edip onun topluluğundan ayrılmalı; ama hiç bir zaman isyan etmemelidir. Bu konu”daki genel anlayış ve tutumumuz böyledir.
İslâmiyet'in bu husustaki görüşleri çok açık ve nettir:
Başkanın yetkileri dâhilindeki emirlere itaat etmek;
Allah'ın emirlerine itaatten başka bir şey değildir.
Bu yetkiler sözleşmelerle ve mevzuatla belirlenir. Şayet başkan yetkilerini aşar da yetkisiz emirler verirse, Müslüman bu emirlere itaat etmeyecektir. Ancak isyan da etmeyip karşı çıkmayacak, sadece başkanın dediğini yapmayacaktır.
Başkan zorlamaya başlarsa, o zaman da Müslümanın görevi isyan etmek değil, o topluluğu terk etmektir.
Bir de Başkan, istişare ile emretmesi gerekenleri istişaresiz emretmeye başlarsa, o emirler de dinlenmez. 0 halde başkanı istişarelere zorlamak, emirlerine boykot yapmak, nihayet terk edip gitmelerle başkanlar devamlı halkın murakabesindedirler.
Osmanlılarda ve İslâm âleminde, İslâmiyet'e aykırı olarak bucakların hukukî bağımsızlığı benimsenmemiştir. Padişah, merkezî yönetim ile buraları da yönetmeye girişmiştir. Dolayısıyla İslâmiyet'in başkanlık ve hakemlik hükümleri yeterince uygulanamamıştır. Bu da şeriattan ayrılma sonucu böyle olmuştur.