Daha önceki yazılarımda, 15 Temmuz’un Gülen Cemaati tarafından veya CIA tarafından tertiplenmediğini yazmıştım. SERMAYE tarafından şartlandırılmış olan en yakın arkadaşlarım bile bu görüşüme karşı çıkmaktadırlar. Görüşümde ısrar ediyorum ve aradan geçen zaman her gün beni onaylamaya devam ediyor.
Size çok yakından tanıdığım F. Gülen hakkında bilgi vermek isterim. 1961’de İzmir’e gittim; sen DP’lisin (hâlbuki MP’ye oy vermiştim) diye beni Ankara’daki görevimden uzaklaştırmışlardı. Arkasından sadece Türkiye’yi kalkındırdı diye Başbakan Adnan Menderes’i asmışlardı. Bütün olayları Ordu’ya ve CHP’ye fatura ediyorlardı. Ben bunun o zamandan itibaren SERMAYE OYUNU olduğunu anladım. İzmir’de de anlayışıma uygun arkadaşlar buldum. Birlikte önce AKEVLER Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’ni kurduk. Sonra peş peşe Millî Nizam Partisi ve Millî Selâmet Partisi’nin kurduk.
SERMAYE, CHP’li devlet görevlilerine zulüm yaptırıyor, sonra DP’lileri iktidar ediyordu. Zulüm dosyalarını DP’liler hazırlar, CHP’liler uygular, Ordu’ya fatura edilir. DP kurtarıcı rolle yeniden zulüm dosyasını hazırlamak için iktidar edilirdi.
Biz, AKEVLER olarak Nur Cemaati’ni, Süleyman Tunahan Cemaati’ni ve bütün tarikatları legal çalışmaya davet ettik, böylece yeraltı faaliyetlerine alet olmaktan korumaya çalıştık ve başardık. Kooperatif’i kurduk, Parti’yi kurduk. Erbakan ile bir olduk. Müslümanları illegal çalışmalardan alıkoyarak zulmedilmelerinden kurtarmaya çalıştık ve başardık.
Bundan rahatsız olan Sermaye, bizim çalışmalarımıza alternatif olmak üzere, Yaşar Tunagür’ü ve Fethulah Gülen’i İzmir’e getirdi. Bunlar görünürde onlarla bir oldular ama alttan alta bizi desteklemeye devam ettiler. Ben 1969 yılında Aydın ilimizde bağımsız adaylığımı koyduğumda, F.Gülen’i aleyhimde faaliyet göstersin diye Aydın’a gönderdiler; o da ‘Onu açık desteklemeyin ama destekleyin’ dedi. Nitekim öyle de yaptılar...
Ben Kırgızistan’da idim; beni oradan Türkiye’ye getirttiler ve Samanyolu televizyonunda defalarca yayımlanan dört ilmî konuşma yaptırdılar. Ama F.Gülen benimle görüşmedi. Partilerimiz aleyhinde konuşuyorlar ama oyu bize veriyorlardı. İzmir’de üniversite kuruyorlardı. Akevler’in arazisi vardı ve sıkıntı içinde satmak istiyordu. Nur Cemaati ikiye ayrılmıştı; Akevler’in arazisinde üniversite kuralım diyenler vardı, aksini iddia edenler vardı. F.Gülen’i araziye getirdiler, bizim yerimizde durdu, bizim olduğunu biliyordu, ‘burası’ dedi. Ama sonra o dönemde İzmir’de üniversite kurulmadı.
Sovyetler yıkılınca, oradaki kolejleri açmayı ABD Sermayesi S. Demirel’e havale etti. O da Yaşar Tunagür aracılığı ile F.Gülen’i buldu. Bizimle F.Gülen arasındaki ihtilaf o zaman başladı. Ben ‘liseler kuralım’ diyordum, o ‘kolejler kuralım’ diyordu. Kolejleri kurdular; Sermaye bu sayede dünyaya İngilizce öğretti. Okullar görünüşte Atatürkçü, geçekte ise İslâmcı idi. Son derece gizlilik içinde İslâmcı bir kadro yetiştiriyorlardı. Görünüşte de bize karşı idiler.
S.Demirel, T.Özal, B.Ecevit, R.T.Erdoğan CIA-MİT ilişkisi içinde birlikte F.Gülen’i desteklediler. Görünürde Erbakan’a karşı idiler. Biz ise memnunduk. Çünkü onlara karşı idi ama cemaat bizdendi, İslâmcı idi. B.Ecevit’in baskısı ile F. Gülen’i zorla ABD’ye gönderdiler. Artık orada Cemaat’e kendisi hâkim olamamış ve CIA Cemaat’i yönetmiştir. Amerika’da devlet ile Sermaye’nin arası açılınca da Pensilvanya’ya SERMAYE hâkim olmuş, ABD’nin de kontrolünden çıkmıştı. F.Gülen -iğneli veya iğnesiz- onların istediklerini konuşma dışında bir güce sahip değildir.
Prof. İlhan Arsel, İslâmiyet’i yeren 800 sayfalık kitap yazmıştı. Biz Reşat N. Erol ile birlikte o kitaba karşı iki ciltlik (her cilt 600 sayfa) reddiye yazmıştık. Orada İslâmiyet’te isyan ve ihtilal olmadığını, İslâm’da devletin demokratik, laik, liberal ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu anlatmıştık. Kitap ilgi göremedi, satılamadı, hâlâ duruyor! SERMAYE, cevap veremeyeceği için -ilâhiyatçılar başta olmak üzere- kitaba karşı sinsice cephe aldılar.
SERMAYE F.Gülen’i cumhuriyet düşmanı olarak gösteriyordu. Esarette olan F.Gülen cevap verme iktidarında değildi. Bir taktik kullandı: “İSLÂM Devlet ve Dünya DÜZENİ” kitabımızı kütüphanesine koydu, defalarca televizyonda göstererek, ‘Ben cumhuriyet karşıtı değilim, laikim, Süleyman Karagülle’nin devlet anlayışındayım’ diye mesajlar gönderdi ama Sermaye’nin baskısıyla Türkiye’de bu mesaj alınamadı.
F.Gülen size diyor ki: Süleyman Karagülle’nin devlet düzenini benimsiyorum, siz benim söylediklerime inanmayın...
F.Gülen’i muhakeme edelim ama mahkûm olmadan ona saldırmayın.
Ne diyor; söylediklerinin onda birini yaptığımı adil yargıda ispatlasınlar, Türkiye’ye dönmeye hazırım diyor. Haydi, onun fuzuli avukatı olarak ben size söylüyorum; seçin bir hakemi, o da bir hakem seçsin, hakemler başhakem seçsin. Böylece oluşacak tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın bir yargıya uyan başını idam sehpasına bile uzatmazsa, o zaman hepimiz birden ona saldıralım. SERMAYE’nin dolduruşuna gelip ona saldırmak, R.T.Erdoğan’a saldırmak kadar yanlıştır. Dün Erdoğan’ı savunduk. Bugün de Gülen’i savunuyoruz. Çünkü yargısız infaz hiçbir hukukta yoktur.