Sermaye insanları öyle büyüledi ki, İslâm’da devlet olmadığını bile iddia edenler oldu! Medine’de kurulan devlet, savunma savaşları ile on sene içinde tüm Arabistan’ı uygar devlet hâline getirdi. Müslümanlar bir asır geçmeden dünyanın en güçlü ordularını yenmiş, dünyaya uygarlığı getirmişlerdir. Müslümanlar bin sene dünyada daima süper güç olmuşlardır. Ölü zamanlarında bile, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Müslümanlara dayanılarak kurulmuştur.
ŞERİATIN HÜKÜMLERİNİ önce anlayın, sonra da beğenmeyin. Sermaye’nin kulaklarınızı tıkamasına izin vermeyin. SURİYE ile ilgili hükümleri eskiden beri yazdım. Şimdi de özetle hükümleri söyledikten sonra, bir öneride bulunacağım.
1- Bir devlet yabancı devletin iç işlerine karışmaz. Hakem kararı varsa; savaşır, işgal eder, o devleti yıkar, kendi devletine katar veya yeni devlet kurar. En kötü yönetim, anarşiden iyidir. Savaşı meşru kılan iki sebep vardır. Biri, o savaşırsa mukabele edersin. Diğeri de, halkın dışarıya çıkmasına izin vermiyorsa, ordunla girer oranın halkını özgürlüğe kavuşturursun. Bunun için hakem kararları gerekir.
2- İslâm devleti hicret eden herkesi kabul etmek zorundadır. Hattâ anarşist casus olsalar bile, hakem kararları olmadıkça, kimseyi geri çeviremez. Çünkü yeryüzü insanlığındır. Herkesin her yerde payı vardır. Hicret eden bütün varlığını devlete bırakır. Kendisi devletten o malların bedelini alabilir, kredi alabilir yahut zekâttan pay verilebilir. Devlet, muhacirlerin geldikleri yerin devletinden, hakem kararları ile, kendisine hicret edenlerin mallarını satın alır. Asla mülteci kabul edilmez, geri gitmek üzere gelenler kabul edilmez. Muhacirlerin artık eski ülkelerinde hiçbir hakları kalmaz. Hazreti Peygamber, kendi yaşadığı evi bile, sekiz sene sonra Mekke’de kalanların elinden almamıştır.
3- Uluslararası uzlaşmalarda hakemlere başvurulur. Hakem kararlarını kabul etmeyen devletle yine hakem kararları ile savaşılabilir. Osmanlılar hakem kararlarının yerini şeyhülislâm fetvalarına dayatmışlardı. Şeyhülislâmlar savaşılabilir fetvasını vermedikçe, hiçbir zamana savaşmamışlardır. Şeyhülislâmlar da bu hususta adil davranmışlardır. Bugün hakemlere gidilmelidir. Taraflar birer hakem seçer, hakemler de başhakem seçerler. Verdikleri karar kesindir. İslâm devleti ona uyar. Hakem kararları da hakemlerce denetlenir.
4- Hicret edenleri barındırmak yerli halkın ana görevidir. Türkiye bunu çok kolay başarabilir. On dönüm yer on kişiyi besler. Yani kişi başına bir dönüm, başka hiçbir gelirleri olmasa da yaşatabilir. Türkiye 800 bin kilometrekaredir. Bir kilometrekare bin dönümdür. Yani Türkiye’nin ideal nüfusu 800 milyondur. Ülkemiz bugünkü şartlarda bu kadar muhaciri kabul etmek zorundadır.
5- Eskiden devletlerin zenginliği toprak sayesinde idi. Bugün devletlerin zenginliği eğitilmiş nüfuslarıdır. Şov yapan yazarlara derim ki; başkalarına hükmederek değil, 800 milyona kadar muhaciri kabul edecek bir düzeni kurmakla büyük devlet olunur. Mustafa Kemal’in ülkeye muhacir kabul etme politikasına devam etmeliyiz.
NASIL BAŞARACAĞIZ, GELENLERİ NASIL BARINDIRACAĞIZ?
Bunun için dilenmemize gerek yoktur. Ülkemiz çok zengindir. Daha on misli nüfusu artırmak durumundadır. Ekonomide bir kural vardır. Başlangıçta nüfus arttıkça refah da artar. Kritik nüfus vardır, ondan sonra nüfus artarsa refah azalabilir. Türkiye için bu nüfus 800 milyondur. Ben mühendisim, rakamları hesaplayarak söylerim.
Akevler’de yarım asırdır bu konularda çalışılmaktadır. Çalıştığımız bu konularda başarılı olmak için devletten fazla bir şey istemiyoruz.
1- Muhacirleri yerleştirme görevi orduya verilmelidir. Ordu kendi imkânlarını üç milyon Suriyeliyi yerleştirmekle görevli kılmalıdır. Bu mesele serbest ekonomi kuralları ile çözülmez.
2- Önce, üç milyon mülteci demek, en az bir buçuk milyon “emek” demektir. Bunun üçte biri ile karın doyar. Diğer üçte ikisi ile kendi evlerini ve işyerlerini kurabilirler. Askerlik görevi altı ay uzatılır ve böylece ordu bu emeği de bunların iskânı için kullanır. Erler meslek sahibi olarak evlerine dönerler. Ayrıca ordu hapishane mahkûmlarını bu işlerde çalıştırma yetkisine sahip olmalıdır. Muhacirler, askerlik hizmeti yapanlar ve mahkûmlar sayesinde, ordunun elinde yeteri kadar emek gücü olmuş olacaktır.
3- Hâlen özel mülkiyette bulunmayan ve işletilmeyen tüm arazileri bu konuda değerlendirme yetkisine sahip olunmalıdır. Böylece toprak en sağlam gelir kaynağıdır. Parselleyip arazileri satar ve onun parası ile inşaat malzemesini alabilir. Bir yer iskân olununca, hemen bir-iki yıl içinde değeri beş misli, on misli artar. Ayrıca, ormanları tahrip etmemek ve orman vasfını kaybetmemek üzere, bugün kullanılmayan ağaçları ordu bu konuda kullanabilir. Akevler’in geliştirdiği teknikler vardır. Bir metrelik ağaçlardan tüm yapılar yapılabilmektedir. Betonarme inşaatın bile yarısı zaten ağaçtır.
4- Orduya bu görev kanunla verilmelidir. Yetkiler belirlenmelidir. Ordu da kurmaylarını çalıştırarak hükümete plan ve projesini sunmalıdır. Hükümet onayladıktan sonra, yine meclisten bütçe kanununa ek kanun olarak kanunlaşmalıdır.
Bu işleri organize etmeyi Akevler’e havale ederseniz, tüm bu kanunları size bir-iki ay içinde hazırlar. Orduya gerekli olan projeleri de öneri olarak sunabilir. Ordu altı ay içinde bütçe çalışmasını bitirebilir. En çok iki sene içinde yüz daireli işyeri lojmanlarına üç milyon muhacir yerleşmiş olur. … Ve Türkiye 2053’te, en geç 2071’de, 500 (beşyüz) milyon nüfusu ile beş büyüklere fiilen katılmış olur; “savaşmak” için değil, “BARIŞ” için...