1969 yılında Aydın ilinde bağımsız milletvekilliği adayı oldum. Orada anlattıklarımı M. Şevket Eygi “Bugün Gazetesi”nde yayımladı. Sonra “Tekyol Dergisi”nde tamamı yayımlandı. Fehmi Koru “İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri” adıyla kitap olarak yayımladı. Millî Görüş Hareketi’nin temel kitabı oldu. Sermaye rahatsız oldu. Tarikat ehli açıkça karşı çıkmadı ama sürekli ve için için aleyhte faaliyet gösterdi. Zamanla gerçekleşen bazı gelişmeler kimilerini yola getirdi.
İSLÂMİYET dört temele dayanır: İÇTİHAT, İSLÂM, ADALET VE HAK.Batılılar bunları bozarak kendi adlarını verdiler. İçtihada “demokrasi” dediler, İslâm’a “lâiklik” dediler, adalete “liberalizm” dediler, hakka da “sosyalizm” dediler.
Bir şeylerin Kur’an’da olup olmadığına karar vermeden önce, onların tanımlanması gerekir. KUR’AN tanımlanmalıdır. LAİKLİK tanımlanmalıdır. Ondan sonra laikliğin Kur’an’da olup olmadığı üzerinde araştırma yapılıp hüküm verilmelidir.
Kur’an düzeni eğer Osmanlıların Tanzimat uygulaması ise laiklik olmayabilir. Laiklik eğer Batılıların ekseriyet demokrasisi içinde dinsizlik zorlaması ise, elbette Kur’an’da yoktur.
1970’lerde kitap olarak basılan “İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri” çalışmamızda, “İslâm demokratik ve laik yönetimdir” sonucuna varılıştı.
1990’larda Kırgızistan’a gittiğimde orada yeni bir şey keşfettik: İslâm’ın dışında demokratik ve laik düzen yoktur; demokratik ve laik düzen sadece İslâm’dadır.
Açıklaması çok basittir. Batı demokrasisi “ekseriyet demokrasisi”dir, kanunları ekseriyet yapar, diğerleri ona uymak zorundadır! Bu ekseriyet demek %50 demek değildir. Seçilirken %50 oy alan parti yok gibidir. Meclisin yarısı ile toplantı yapılabilir. Karar da yarısı ile alınır. Demek kiresmen 8’de 1 (bir), 8’de 7’yi yönetir! Bu seçimde de SERMAYE devreye girmemişse, siyasi baskı yapılmamışsa böyledir. Gerçekte ise SİYASİ BASKIvardır, SERMAYE BASKISI vardır. Mesela, ben Ak Parti’ye oy verdim ama Ak Parti benim istediğim kararları aldığı için vermedim; onun dışında ülkeyi yönetecek kimse yoktu da onun için oy verdim. O halde halkın istediği kanunların çıkması ihtimali %1 bile değildir. Diğer taraftan LAİKLİK, herkesin inanç ve davranışlarda özgür olmasıdır, istediği gibi düşünmesi ve istediği işi yapmasıdır. Fiyatların ve ücretlerin serbest olup halkın serbest sözleşmelerle iş yapması demektir. %1’in kararlarına herkes uyacak ama yine de herkes istediği gibi yaşayacak! Bunlar kandırmacadır, sahtekârlıktır. “Ekseriyet demokrasisi”nin olduğu yerde gerçek laiklik olmaz, olamaz. Bundan dolayıdır ki sosyalistler gerçek laikliğin ancak dinsizlikte olacağına inanırlar ve dini yasaklarlar. Kapitalistler de ülkelere göre değişik laiklik/ler icat ederler. Mesela, Türkiye’de uygulanan laiklikdünyanın hiçbir yerinde yoktur; dindarların seçemediği ve seçilemediği bir demokrasi! Nüfusun %90’ı Müslüman olan Türkiye’de İslâmî düzen anayasalarca yasaklanmış ve Müslümanlar anarşistler gibi cezalandırılıyordu! Bu mantık hâlâ devam ediyor.
ÖNCE KUR’AN’I
TANIMLAYALIM:
KUR’AN 1400 sene önce Mekke ve Medine’de ortaya konmuş bir kitaptır. 600 sahifelik olan bu KİTAP yazısıyla, sözleriyle, grameriyle ve yorumlama usulü ile değişmeden bugüne kadar gelmiş bir kitaptır. Bunlar bugünkü müsbet ilim metotları ile sabit olmuştur.
Kur’an zikirdir, yani aklın ve ilmin bilebileceklerini anlatmaktadır. Akla ve ilme aykırı olanları akla ve ilme göre tevil edin diyor. Edemezseniz; ben anlamadım deyip onu uygulamaya koymayın. Bu Kitap size göre Tanrı sözü olmasa bile yararlanabilirsiniz. Bu Kitap “dinde zorlama yoktur” (ayet) diyor. O halde müsbet ilmin verilerine göre tanımlanan laiklik Kur’an’da vardır; müsbet ilme ve aklın ilkelerine aykırı laiklik Kur’an’da yoktur. Bir şey hem bir hem üç olmaz. Ekseriyet demokrasisi ile laiklik bir arada olmaz, olamaz; böyle şeyler Kur’an’a aykırıdır.
“KUR’AN DÜZENİ”NDE “kanun sistemi” yoktur. Kurallar “içtihatlarla, sözleşmelerle, ortak vekillerle ve hakemlerle” belirlenir. Herkes kendisinin veya vekilinin aldığı kararlara uymakla yükümlüdür. Kimse başkası için karar alamaz. Bunun sağlanması için on ailelik ocaklar ile bin ailelik bucaklar oluşturulur. Herkes kendi ocağında yaşar, kendi bucağında çalışıp üretir. Ocağını ve bucağını beğenmeyen, istediği ocağa ve bucağa göç eder (HİCRET). Göç edenin taşınmazları devlet tarafından cari değerleri ile satın alınır. Yeter sayıda ortak bulursa ocağını ve bucağını kendisi kurar.
Demek ki İslâmiyet’te demokrasi vardır ama “ekseriyet demokrasisi” değil, “HİCRET DEMOKRASİSİ” vardır. İslâmiyet’te laiklik vardır ama düzen içinde laiklik vardır; başkasının da laik olduğunu o bilmek şart ile vardır. Laiklik ancak “içtihat sistemi” içinde olabilir ama “hâkimlerin ve savcıların içtihadı” değil, “kişilerin ve hakemlerin” içtihadı.