Ayrı ayrı yoldan gelenler iki yolun birleştiği yerde birbirlerini beklerler. Orada oturanlar ile sohbet ederler. Gerekirse ona misafir olurlar. Verecekleri eşya varsa orada oturana verirler. Haberi ona bırakırlar. Yol ayırımı merkez olmaya başlar. Kentlerde bu sokak başı şeklinde ortaya çıkar. Orada oturan bakkal açarsa gelen geçen onunla alışveriş yapmak zorunda kalır. Sonra kasap gelir yerleşir. Daha sonra orada pazar kurulur. Pazarda satılmayan malları satın almak üzere dükkânlar oluşur, büyür, kasaba olur, kent olur, şehir olur. Uygarlaşma başlar. Eskiden bu yollar vadilerden gelip geçerdi. Yayalar ve atlılar yolculuk yaparlardı. Zamanla kervansaraylar oluştu. Şimdi ise kara, deniz, hava ve demir yolları kesişmektedir.
Merkezlerin özellikleri vardır. Merkezler artık sadece orada oturanların tüm çevrenin ortak yerleri hâline gelir. Taşradakiler kendi mülklerine tam hâkimdirler. Kendi örf ve âdetlerini tam yaşarlar. Oysa merkezdekiler artık tüm çevre halkının çıkarlarını gözetmek zorundadırlar. Tüm çevrenin örf ve âdetlerinin kaynaştığı bir yer olur. Merkezde refah fazladır. Taşrada özgürlük, merkezde refah başkadır. Merkezdekiler taşradakilere hizmet verir, taşradakiler onlara imkânlar sağlarlar. Merkezler çevrenin kalbi olur.
Merkezdekiler taşradakilere hükmetmez hizmet ederler, taşradakiler de onlara ürünleri satarları veya hizmet karşılığı verirler. Zamanla merkezdekiler güçlenir çevreye hükmetmeye başlarlar. Halk sıkıntı çekmeye başlar. Zamanla merkezler çökerler, onların yerine başkaları merkezde yer almaya başlarlar. Merkezdekiler çıkar paralelliği sağlıyorlarsa yaşayıp giderler. Çevredekilerle ve onlar arasında çıkar paralelliği sağlayamıyorlarsa yıkılırlar.
Daha evvel dünyada değişik merkezler vardı. Her merkez oranın uygarlığını oluşturuyordu. Yirminci asırda ise tün dünya tek çevre hâline gelince dünyanın bir merkezinin olması gerekmiştir. Osmanlı İmparatorluğu tüm dünyanın çıkarlarını dengeleyemediği için yıkılmıştır. Merkez de İstanbul’dan başka yerlere kaymış, tutunamamış, şimdi piyasalarda dolaşmaktadır. Paris, Berlin, Londra, New York, Moskova, Pekin hep dünyanın merkezi olma yarışındadır.
Herkes biliyor ki dünyanın tarihi ve coğrafi merkezi Ortadoğu’dur. Ortadoğu’nun da merkez olma özelliğini kaybetmiş olması dolayısıyla şimdi Ortadoğu bir çatışma ve boğuşma merkezi halindedir. Bu iki şekilde çözülecektir. Bir gün etkin büyük güçlerden biri savaşla İstanbul’u ele geçirecek, Ortadoğu’ya hâkim olacak veya Ortadoğu adil bir düzen getirerek dünyanın hükmetmeyen uzlaştığı merkez hâline gelecektir.
Türkiye ve İran Ortadoğu’yu uzlaşma merkezi hâline getirebilir. Önce kendileri oturur, aralarındaki sorunları uzlaşarak, gerekirse hakemlere giderek çözerler. Ondan sonra Ortadoğu’daki diğer devletleri -Fransa ve Almanya’nın Avrupa’da yaptığı gibi- uzlaşma paktı içine alırlar. Irak, Suriye, Suudi Arabistan, İsrail, Yemen, Ürdün bu birliğe dâhil olur, diğer küçük devletler de girerler.
Bu uzlaşmada İran ve Türkiye’nin çıkarlarından daha fazla, diğer Ortadoğu ülkelerinin çıkarlarını sağlayacak çözümler üretirler. Devletler çıkarları olduğu için katılacaklardır. Değişik mezheplerin ve ırkların uzlaştığı bir düzen bulmalıdırlar. Onlarla pazarlık yapılmayacak. Bu iki devlet kendileri onların uzlaşacağı formüller bulmalı, ondan sonra onlara uzlaşmak için yalvarmalıdırlar. Şimdi biz Avrupa Birliğine neden yalvarıyoruz? Göstermelik de olsa uzlaşma formüllerine sahiptir diye yalvarıyoruz.
Yine bu iki devlet, diğer Ortadoğu devletlerinin de katkısı ile dünyanın çıkarlarında uzlaşmalıdır. Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika, Avrupa, Rusya, Çin, Hindistan ve Avustralya, Yeni Zelanda ve Okyanus Adalarını içeren okyanuslar halklarının çıkarlarını uzlaştırmalıdırlar. Kapitalistlerin, sosyalistlerin, karmacıların çıkarlarını uzlaştırmalıdırlar. Onlarla anlaşarak değil, ilmî çözümlerle bunu ortaya koymalıdırlar. O zaman tüm dünyanın güçleri Ortadoğu’da bizim kalmamızı desteklemek zorunda kalır.
Bu da ancak asrın idrakine Kur’an’ı söyletmekle mümkündür. Bunun bilgisine bugün yarım asırlık birikimi ile Akevler sahiptir. Türkiye ve İran Akevler’e sahip çıkmalı, onun çalışmasını desteklemeli ve onun vardığı sonuçlardan yararlanmalıdır.