Televizyonu ancak yemek yerken seyredebiliyorum. Bir program Bayburt’un dağlarını ve köylerini gösteriyordu. Doğup büyüdüğüm köylere benzediği için etkilendim...
“Adil Düzen”de planlanmış bir köy düşünüyorum. Köyün borulara alınmış suyu, yolu, elektriği, telefonu - televizyonu var. Bundan önce bu altyapılar sağlanmış...
Bir köy düşünüyorum…
Yüz lojmanlı apartman yapılmış; alt bodrum garaj ve sığınak, orta bodrum kömürlük ve depolar, orta bodrum küçük hafif sanayi işyerleri; halk tarımda işi olmadığı zaman orada çalışıyor, yan sanayi üretimi yapıyor… Zemin katta yazıhaneler ve bakkal var, siparişle bu bakkaldan her şey temin ediliyor... Her katta 12 daire var, on aileye verilmiş, biri kadınlara diğeri erkeklere ait ve ortak yerleri de var. Buralarda sosyal faaliyetler yapılıyor. On kattan oluşan yüz evlik bir köy. Herkesin özel dairesi var. En üst katta tüm apartman halkı toplanıp sosyal faaliyet gösteriyor, köy okulu burada... Apartman birden ısıtılıyor ve havalandırılıyor...
Bir köy düşünüyorum…
Köyde servis var, yakın kasabaya saatte bir veya iki saatte bir servis yapıyor; köy halkı yakın kasabalara istediği zaman ücret ödemeden gelip gidebiliyor. Kasabadan il merkezine servis vardır; il merkezinden bölge merkezlerine servis yapıyor, sık ve süratli, bir günde gidebiliyor ve gelebiliyor. Burada oturanlar liseyi ilçe merkezlerinde okuyor, evinde kalabiliyor. Yüksek tahsilini bölge merkezinde yapabiliyor. Çalışarak okuyor. Hastalar refakatçilerle hastanelere götürülüyor; helikopter götürüyor. Ücretsiz tedavi var. Köyün okuma ve hastane problemi çözülmüş...
Bir köy düşünüyorum…
Köyde ağaç karkastan yapılmış bir sera var, şeffaf hangar şeklinde de bir naylon örtüsü iki katlı, aralarından hava giriyor ve ısınıyor, seraya gidiyor. Seranın içinde her aileye 20 metrekarelik bir yer veriliyor, kendi ihtiyacını orada yaptığı üretim ile sağlıyor; satabiliyor da. Yaz-kış taze sebze üretimi ile yaşıyor ve geçiniyor. İlaçlama ve artıkları değerlendirme köy kooperatifi tarafından yapılıyor, gerekli bilgi kooperatif tarafından veriliyor...
Bir köy düşünüyorum…
Bodrumun orta katında soğuk hava depoları var. Köylüler ürettikleri malları buraya koyuyor. Bir defaya mahsus olmak üzere üründen pay veriyor, sonra halk mallarını istediği fiyatla istediği zaman satıyor; para ile değil, alacağı mallar karşılığı satıyor. Kendi kendine yeterli bir ekonomisi var ama o kârlı gördüğü için piyasa malını üretmeyi tercih ediyor. Kriz olursa veya tekel Sermaye ona yeter mal ile takas yapmazsa satmıyor ve almıyor. Denge kurulmuş, arz ve talep kanunları o köy için çalışıyor…
Hâsılı, öyle bir köy ki; şehrin trafiği yok, şehrin kirliliği yok, şehrin terörü yok, şehrin açlık tehlikesi yok... Suyum kesilecek diye korkmuyor... Elektriğim kesilecek diye korkmuyor; çünkü kendisi kendisine yetecek kadar enerjiyi sudan, rüzgârdan, Güneş’ten, bitki artıklarından üretebiliyor, biraz fazla emek harcasa da üretebiliyor... Ambarında kendi tarlasında yetiştirdiği tahıl doludur... Seradan her türlü sebze ve kavun, karpuz, çilek vs alabiliyor, taze mısır yetiştirip yiyebilmektedir...
Ama kentten kopuk değil, eğer kenttekiler onu sömürmezlerse işbölümü içinde ürünlerini satıyor ve diğer ihtiyaçlarını dışarıdan alıyor. Böylece hem kendi refahını en üst düzeyde tutuyor, hem de ülkenin refahına ve insanlığın refahına katkıda bulunuyor...
Köylü efendi olmuyor ama köylüye kimse efendi olamıyor...
Siz böyle bir köyü istiyor musunuz?
O halde gelin yüz lojmanlı apartmanları kuralım, köylerde bize kira paylarımızı versinler, onlar da özgür olsunlar, biz de kendimizi güvence altına alalım…
Selam ve dua ile…
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92