İslâmiyet’te devletin içinde otoriteye isyan yoktur. Terör olayları fesattır, kıtalden daha kötüdür. Devlet katlediyor. Teröristler ise fesat çıkarıyor. Bundan dolayıdır ki başka ülkelerin içindekilere insani yardım göndermek yanlıştır. Onların orada yaşamalarını sağlarsınız. Karşılıklı olarak öldürmelerini sağlarsınız. Sermaye bunu yapıyor. Ülkemize gelenleri kabul etme durumundayız.
Yalnız ülkemize iltica edenleri kabul etmenin de yine teröristleri besleme riski vardır. Saldırır saldırır, zorda kalırsa kaçar. Dolayısıyla geçici sığınmacıları kabul etmek de teröristleri desteklemedir. O ülke halkını birbirine kırdırmadır. Koruyacağım derken ateşe atmadır.
Bundan dolayı Kur’an başka devletin iç işlerine savaş dışı karışmayı yasaklamıştır. Ayrıca ilticayı doğru bulmamıştır, yerine hicreti koymuştur. Bir yabancı ülkemize sığınmacı olarak geldiği zaman onunla anlaşma yaparsınız. Ülkesindeki bütün mallarını bize devreder. Bize o malları satar, uygun bir bedelle satın alırız. Ayrıca kendisine ülkemize yerleşmesi ve iş kurması için ona faizsiz kredi veririz. Bütçedeki kölelik faslından ona yardım ederiz. Ülkemize yerleşmiş bütün halklar gibi bizim vatandaşımız olur.
Geldiği ülke ile pazarlık yaparız. Göç etmiş olanın bıraktığı malların değerini bize vermesini isteriz. Uluslararası yargıya gideriz. Uluslararası yargı izin verirse biz ve diğer devletler savaşabilir. Ülkemize hicret etmeyenlere bir yardım ve destekte bulunmak o ülkenin iç işlerine karışmadır. Uçağın sınır ihlalinden çok daha büyük suçtur.
Sığınmacı olarak gelen kişinin orada işlediği suç varsa, bizim mahkemelerde muhakeme ederiz. Gerçekten suçlu ise kısas yapmayız ama diyet cezalarını o devlete öderiz veya göç edeni iade ederiz. Kesin mahkûmiyet kararı yoksa ve bizim mahkemelerde de dosyanın yargılanması onaylanmadıkça kimse iade edilmez.
2 milyon değil 20 milyon kişi Türkiye’ye gelse ülkemize hiçbir zararı yoktur. Tam tersine ülkemize güç katar, ülkemizi genişletir.
Peki, bunları nasıl yerleştireceğiz?
Kardeşleme sistemi uygulanır. Her Suriyeli ülke ailelerinden birine anlaşarak kardeş olarak verilir. Devlet onlara gerekli yardımı yapar. Bunun için ağaçlar ormanımızdan ormana zarar verilmeden kesilir. Buna yetecek ormanımız vardır. Bir çift oda 20 000 TL kadardır. İşçilik 4000 TL’dir. Bunun anlamı şudur ki iki kişi bu evi bir ayda yapar.
Bir ay kardeşinin bir odasında veya çadırda geçinen aile bir ay sonra kendi odasına taşınır. İki ay sonra da dört odalı eve taşınmış olur. Suriyeli borçlanmış olur.
Bugün Türkiye’nin köyleri boşalmıştır. Tarlalar boş durmaktadır. Taşınabilir olarak yapılmış odalar/evler köylere taşınır ve oradaki tarlalar ekilir hâle getirilir. Toprak sahipleri kâr ederler. Devlet vergisini alarak kâr eder. Suriyeli de yerleşerek hayatını kurmaya başlar.
Hattâ bugün köylerdeki evler de boştur. Hemen yerleşilebilir. Akevler olarak şunu taahhüt edebiliriz. Vakıflar Bankası’nın sadece yönetimini bize veriniz. Hiç kimseyi mağdur etmeden altı ay içinde 2 milyon Suriyeliyi yerleştirebiliriz. Devletten boş topraklardan ve ormanlardaki ormana zarar vermeyen ağaçlardan başka bir şey talep etmiyoruz.
Sistemi kurduktan sonra 20 milyon Suriyeli Iraklı gelse, bile bir yıl sonunda herkes yerleşmiş olur.
Makrodan baktığımızda Türkiye dünyanın en çok nüfusunu besleyecek bir yerindedir. Bizim nüfusumuz kilometrekare başına 100 kişidir. Oysa bizden çok az imkânlara sahip Hollanda, Belçika, Japonya, Hindistan gibi ülkelerin nüfus yoğunluğu kilometrekare başına 400 kişidir. Bunun anlamı şudur ki, bizim normal yoğunluklu devletler arasına gelmesi için daha 300 milyon insanı besleyebiliriz. Kaldı ki dünyada hiçbir ülkenin bir İstanbul’u yoktur.
Bizim geri oluşumuzun sebebi nüfus azlığıdır, çalışanların yurt dışında olmalarıdır.
Ülkemizde en yoğun bölge Marmara Bölgesi’dir ve Türkiye’nin en gelişmiş bölgesidir. O halde bizim 100 milyonluk bir göç kabul etme kapasitemiz vardır.
Artık ırka dayalı devlet anlayışı sona ermiştir. ABD göç kabul etti, zengin oldu. İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra Avrupa göç kabul etti, zengin odu. Göç veren ülke fakirleşir. Göç veren Türkiye fakirleşmiştir.
Karagülle’nin yazmamasını önerenler şunu yanlış söylüyorsun diye cevap versinler. Onlar da makale yazsınlar. Kimse yayınlamazsa internet dergimizde biz yayınlarız.