İzmir Sanayi Bölge Müdürlüğü’nde çalışıyordum. Sanayi olmayan bir işletme olursa devlet ona fazla karışmıyordu, ama sanayi işletmelerini engellemek için birçok bürokratik formaliteler icat edilmişti. Bir işletmenim de sanayi işletmesi olmasını elektrik motoru ile tesbit ediyordu. Motor alacaksan Sanayi Bölge Müdürlüğü’nden izin almak gerekiyordu. Motor eğer çok büyükse onun vergisi daha fazla idi.
Motor almak için vatandaş değişik yerlerden geçip bize geliyordu. Bir motor ruhsatı için İzmir’de ne kadar devlet kuruluşları varsa hepsinin bürosuna uğrayacaktı. Onlara haraç verecek, imzalarını alacak, bize gelme imkânını bulacaktı. Bize geldiği zaman artık canına tak etmiş, eğer biz de zorluk çıkaracak olursak artık saldırır hâle gelirdi.
Benden önceki yöneticiler de çok iyi kimseler oldukları için gelen kimseye zorluk çıkarma yerine yardımcı olmaya çalışırdık. Kanuni yetkiler hep bizde olduğu halde biz keenlemyekündük. Çünkü hiçbir bürokrat bizi dinlemiyor, belediyenin imzasını arıyordu. Biz de zorluk çıkarabilir, bu sayede etkin olur, İzmir’de tanınır hâle gelebilirdik; ama biz zorluk çıkarmadığımız için adımız sanımız bilinmez olmuştu.
Kırgızistan’a gittiğimde oradaki yöneticilere projeler götürdüm. Projeyi incelerken acaba kendilerine ne çıkar sağlarlar, ona göre önerileri değerlendirirlerdi. Eğer bir yoldan kendilerine bir şeyler gelecekse onu onaylıyor, ülkeye zararlı olsa da hiçbir engel çıkarmıyorlardı. Şaşırdın ve sosyalizmin insanları ne hâle getirdiğini düşündüm...
Sonra Türkiye’ye döndüğümde gördüm ki mekanizma aynen öyle işliyor; sadece devleti nasıl soyabiliriz projesi vardır; insanlar devletin çıkarı için değil, sadece kendi çıkarları için hareket etmektedirler.
1960’larda serbest işe başladığımda bürokrasiyi aşmak mümkün olmadı. Rüşvet versen bile seni kendi tezgâhlarına kolay kolay almıyorlardı. Ben bunu tek başıma başaramayacağım diyerek “Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi”ni 1967 yılında kurduk ve yolsuzlukla savaşa giriştik. Sadece Kooperatif ile bu savaşı kazanamayacağımızı anlayınca siyasi parti kurduk. O siyasi parti şimdi anayasa ekseriyeti ile iktidardadır.
Kooperatifimiz zar zor postunu kurtardı ve hâlâ yaşıyor ama o zamanki bürokratik engeller belki on misli artmıştır. Kuruluş safhasındaki engeller yetmiyormuş, vergi denetimindeki zulüm yetmiyormuş gibi; ek engeller icat edilmiş, yeni zulüm araçları keşfedilmiş: DEFTER TASDİKİ! Eskiden bir defteri tasdik ettirdiğinde o defteri bitinceye kadar kullanabilirdiniz. Sonra Noterlere ek kazanç sağlamak, bürokratların zulmünü artırabilmek için kapanış imzası gerekli görmüşler, madde koymuşlar. Kimse uygulamamış, biz de uygulamamışız. Üç yönetici bir hafta uğraştık da 800’er Türk Lirası ile postumuzu kurtardık! Ama hayır, bu da yetmezmiş. Karar defteri kapatılacak bir tasdik ettireceksin, sonra aynı defteri bir daha gidip devam edeceğim diye bir daha tasdik ettireceksin! Ne için? Noterler para kazansın, bürokratlar zulmetsin diye!
Bu gidişat devam ederse on sene sonra yıl içindeki tasdikler yeterli görülmez, altı ayda bir tasdik edilecek hükmü konursa hiç şaşmayın; sonra üç aya, sonra her güne indirebilirler! Bugün işletmeyi kurdunuz, işletmenin yüzde 25’ini gereksiz bürokratik işlerde harcıyorsunuz. Yarın bu yüzde 75’e tırmanmak üzeredir. Sadece bu gidiş bile devleti yıkmaya yeterlidir. Bunun üzerine doktora çalışmaları yapılabilir.
Peki, ne yapılmalıdır?
Kooperatifler kurulacak, Kooperatifler gerekli kayıtları yapacaklardır. Devlet görevlileri bu kayıtları internetten takip edecekler, eksik veya hata görürlerse hatırlatacaklardır. İşletme hatasını düzeltip eksiğini giderirse ne ala; gidermezse, bürokrat yargıya gider, hakemlere gider.
Kayıtlardaki eksiklik, noksanlık, hattâ yanlışlar bile asla cezayı mucip olmaz. Gecikmiş olmakla ceza maddesini içermez. Sadece hakemler kararı ile düzeltilir. Bunun için Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu’nu toplar ve bir karar alarak bürokratlara talimat verirler. Her Bakan genelgesini buna göre hazırlar. Bu zulüm biter, devletimiz de yıkılmaktan kurtulur.